Yarım kalmış anıların nefesi

Cenk Mutluyakalı

Sınır kapısı değil bunlar, bildiğin barikat!
Dikenli, köhne, hüzünlü...
Sınır kapısı” diyorlar, değil.
Utanmayınız bağırınız: Barikat.
İki ayrı ülke yok burada, barış yok.

Barikatlar yıkılırken

Birer birer yıktıkça bu barikatları ve paslı telleri parçaladıkça, o zaman “askersiz” olacak bu ülke...
O zaman birleşecek...
Belki profesyonel ve sınırlı sayıda ordular olacak sadece...
Keşke hiç olmasa!
En azından “mecburi” olmayacak askerlik, gençler henüz yüzlerinde yeni terlemiş tüyleriyle tüfeğe yaslanmayacak, kabze yerine umuda dokunacak.

Bölünmüşlüğe geçitler

Barikatlar yıkılıyor birer birer...
Berlin’de duvarlar yıkıldığı zaman iki Almanya birleşmişti, tek olmuştu. Kıbrıs’ta henüz birleşme yok. 
Yarım bir ülkeye yeni geçitler açıyor, yürüyor, gülümsüyor, kederleniyor, geri dönüyoruz.
Çok mu sevinmeliyiz yoksa mevcut koşulları meşrulaştırarak, bölünmüşlüğün temeline beton döktüğümüz için düşünmeli miyiz, emin değilim.
Yine de buralardan geçip gidecek yeni kuşaklar için umutlanıyorum.
Umarım onlar daha çok işbirliği yapacak, çok daha özlü ve ortak müşterekler yaratacaklar. 
Umutlar devrediyoruz böylece, nesilden nesile...
 

Gözleri gibi


Mağusa’nın içinden ilerliyorum, yol boyunca tel örgüler...
Kilise var, Kapalı Maraş’ın yıkıntıları arasında...
Okul mu orası, bak bir çocuğun salıncağı galiba...
Tarihin depremiyle devrilmiş kentte, yine de hayata tutuyor cemileler, sarmaşıklar, kaktüsler...
Kırmızı levhalar “Yasak” diyor, “Askeri Bölge Girilmez.
Eski evlerin ahşap pencerelerinde kurşun delikleri, sızısı dinmemiş yurdun gözleri gibi...
50 sene önce adımların aktığı evler burası, çığlıkların çoğaldığı sokaklar, renklerin parladığı iz düşümleri...
Yel değirmenleri dönüyor, anıların kuyusundan yarım kalmış hayatların nefesini çekerek.

 

İlk işlemler ilk geçişler


İlk işlemler yapılıyor tam da 12’de, ne 1 dakika önce ne sonra...
“Emir demiri keser” diyor, polis...
İnsanların yüzünde bir sevinç...
Güneyden kuzeye doğru büyük bir kalabalık geliyor. Çoğu yaşlı insanlar.
Yürüseler geçecekler aslında, yine de “durak” var, bir “kimlik merasimi”, bir “mış gibi” hali!
Çoğunluk kuzeye gelen Kıbrıslı Rumlar, güneye doğru pek bir yürüyüş yok, çünkü Kıbrıslı Rumlar evlerine dönüyorlar, anılarına, Kıbrıslı Türklerin yürüyeceği pek bir anı yok.
Muhtemelen gecenin geç saatlerinde gençler akacak Ay Napa’ya...

 

Derinya'ya yürüyorum

 

Güneye doğru yürüyorum; tenekeden bayraklar dikmişler barikata, şimdi yeni “moda” bu!
Öylece duruyor, ayla yıldız dalgalanmadan...
Askeri binanın güney yüzünden milliyetçi sloganlar silinmiş, bembeyaz boyanmış, tertemiz...

Güneye doğru yürüyorum ve ara bölgede, teller üzerinde “Mayın” levhaları, yüzyılın utanç tuzaklarını ihbar ediyor...
Üç, dört dakika yürüyüş mesafesi...
Bu kez sizi Avrupa Birliği ve Kıbrıs bayrakları karşılıyor.

Güneydeki barikata Türkçe konuşan polis koymuşlar. “Sıralı duralım” diyor. 
Derinya kontrol noktası çok daha iyi hazırlanmış, kuzeyde bir “şantiye” görünümü var.
İş araçları çalışıyor, park yeri yok. Güneyde kaldırımlar, binalar, yollar pırıl pırıl.
Tek eksik “seyrüsefer” noktası, anlaşmada olmasına rağmen buraya idari bir merkez yapılmamış.

Alın teri ve inat

Derinya’da sivil toplum buluşmuş, Mağusa İnisiyatifi, United Cyprus Now, Mağusa ve Derinya kültür örgütleri...
Zeytin ağaçları getirmişler karşılıklı, yan yana dikecekler...
Bu “bahar”da alın terleri var, inatları var, yürekleri var...
Ve bu satırları yazdığım binanın duvarlarına 50’lerin, 60’ların fotoğrafları...
Çocuklar sekilerin üzerinde, yollarda, kuşuyor çocuklar yan yana.
Hani az önce gördüğüm ellerinde bastonlarla insanlar olmalı, kimileri...

Yarım kalmış ne varsa, geleceğe bırakmadan, dikmeliyiz sökükleri...
Merhaba Derinya!
Ah bu ülke...
Anıları hep sonbahar gibi...