İfade özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklerin “anası” olarak nitelendirilir ve çağdaş demokratik toplumların en önemli yapı taşlarından biridir. Bireyin düşüncelerini serbestçe açıklayabilmesi, diğer tüm hakların kullanılabilirliği için ön koşul niteliğindedir. John Stuart Mill, susturulan bir düşüncenin yalnızca tek bir kişiye değil, tüm insanlığa zarar verdiğini belirtmiştir. Ona göre, yanlış da olsa bir fikrin ifade edilmesi, gerçeğe ulaşma sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu yönüyle ifade özgürlüğü, sadece bireysel fikirlerin dile getirilmesi için değil, aynı zamanda toplumun entelektüel gelişimi ve demokrasinin yeniliğe açık kalması için de vazgeçilmezdir.
Bununla birlikte ifade özgürlüğü, kimi zaman başka hukuki değerlerle çatışma potansiyeli taşır. Bu değerlerin başında yargının otoritesi ve tarafsızlığının korunması gelir. Yargı, yalnızca uyuşmazlıkları çözen bir mekanizma değildir; aynı zamanda hukukun üstünlüğünün, temel hakların korunmasının ve devletin meşruiyetinin de güvencesidir. Bu nedenle, yargı makamlarının itibarı ve tarafsızlığı hem bireylerin hak arama özgürlüğü hem de kamu düzeninin korunması açısından özel bir öneme sahiptir.
Yargıçların ve yargı kararlarının eleştirilmesi, demokratik denetimin doğal bir parçası olsa da, yargının otoritesine zarar verme riskini de içinde barındırır. Bu ikili durum, ifade özgürlüğü ile yargının saygınlığının korunması arasında hassas bir denge kurulmasını zorunlu kılar. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesinin 2. fıkrasında, ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği meşru amaçlar arasında “yargının otorite ve tarafsızlığının korunması” da açıkça sayılmıştır.
AİHM İçtihadı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kararlarında ifade özgürlüğünün kapsamını belirlerken yargının saygınlığını koruma gerekliliğini de dikkate alır. Mahkeme, özellikle kamu yararıyla bağlantılı eleştirileri güçlü biçimde korurken, mesnetsiz saldırı veya kişisel hakaret niteliğindeki ifadeler karşısında daha sınırlı bir yaklaşım benimser. Orantılılık ilkesi ise AİHM’in bu alandaki değerlendirmelerinin merkezindedir.
AİHM içtihadında şu ilkeler öne çıkmaktadır:
- Kurumsal eleştiri ve olgulara dayalı ifadeler, güçlü koruma görür. (Örn. De Haes & Gijsels, Kobenter, July & Libération, Morice kararları)
- Kişisel maksat güden, ahlaki kusur isnadı içeren ve zayıf kanıtlara dayalı ifadeler, sınırlı koruma görür. (Örn. Perna, Peruzzi, Buscemi kararları)
- Devam eden yargılama veya soruşturmayı etkileyen, masumiyet karinesini ihlal eden ifadeler, ciddi biçimde sınırlandırılır. (Örn. Worm, Bédat kararları)
- Hakaret veya aşırı kaba üslup içeren ifadeler, zayıf koruma görse de Mahkeme ağır yaptırımlar yerine daha hafif önlemleri tercih eder. (Örn. Skałka kararı)
- Kurumsal eleştiri nedeniyle ağır yaptırımlara maruz kalan yargıçlar veya yüksek yargı üyeleri, genellikle AİHS 10. madde ihlali kapsamında değerlendirilir.
Ekayev v. Rusya Kararı
(Başvuru No: 29396/15, 10 Ocak 2023)
AİHM’in yakın tarihli Ekayev kararında bu ilkeler somutlaştırılmıştır. Başvurucu Ekayev, avukat, insan hakları savunucusu ve gazetecidir. Tverskoy Reporter gazetesinde Tver Bölge Mahkemesi yargıçlarının yolsuzluk yaptıklarına ilişkin makaleler yayımlamış ve 2011’de “Küçük Tiran Yargıç A.” başlıklı yazısıyla gündeme gelmiştir. Yazıda yargıcın önüne gelen davalarda önyargılı davrandığı, davanın taraflarına “Sen benim ünümü biliyorsun!” gibi tehdit edici ifadeler kullandığı iddia edilmiştir.
Ekayev, uzun bir yargı sürecinin sonunda “mahkemeye hakaret” suçundan mahkûm edilmiş; 100.000 RUB para cezasına çarptırılmış (zamanaşımı nedeniyle ceza infaz edilmemiştir), ayrıca yargıç A.’ya 1.000.000 RUB manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir. Başvurucu (Ekayev) bu yaptırımların AİHS’nin 10. maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
AİHM’in Değerlendirmesi
- Mahkeme, öncelikle yargının asılsız ve yıpratıcı saldırılara karşı korunmasının gerekli olduğunu vurgulamıştır. Bununla birlikte, yargıçların resmi sıfatlarıyla hareket ederken kişisel eleştiriye daha geniş ölçüde katlanmaları gerektiğini belirtmiştir.
- “Küçük Tiran” ifadesi, Mahkeme tarafından mevcut koşullarda bir değer yargısı olarak değerlendirilmiştir. Ekayev’in amacı, kamu yararına bir mesele olan yargıçların yetkilerini kötüye kullanma iddialarına dikkat çekmektir.
- Yerel mahkemelerin makaleyi bir bütün olarak değerlendirmemesi, bağlamı göz ardı etmesi ve kamu yararı yönünü dikkate almaması eleştirilmiştir.
- Verilen manevi tazminatın olağanüstü yüksek oluşu ve başvurucunun mali durumunun dikkate alınmaması da AİHM’in ihlal tespitinde rol oynamıştır.
Sonuç olarak, AİHM, AİHS’nin 10. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir.