“Yanılsama”

Niyazi Kızılyürek

 

Orhan ile Odisseas çocukluk arkadaşıdırlar. Aynı ülkenin, aynı kasabanın ve aynı kuşağın çocuklarıdırlar. Fakat “milli gelecek” tahayyülleri farklıdır. Odisseas adanın Yunanistan ile birleşmesini savunur. Tarihin, kültürün ve adaletin bunu gerektirdiğini ileri sürer. Orhan’ın argümanları farklıdır. Adanın Osmanlı geçmişi ile Türk varlığını öne çıkararak Odisseas ile sıkı tartışmalara girer. Topluluklara hükmeden milliyetçi akımların etkisi altında iki arkadaş ayrı ayrı EOKA ve TMT üyesi olurlar. Fakat aralarındaki dostluk bozulmaz. Çocukluk arkadaşlığı milli hülyalardan ağır basar.

İki topluluk arasında her ne olursa olsun onlar dostluklarına sahip çıkarlar. Hatta dostlukları milliyetçi keskinliklerini yumuşatır, onları hümanist kılar. Örneğin Odisseas 1964 çatışmalarında bir Kıbrıslı Türk’ün hayatını kurtarır. Orhan ise Türk milliyetçiliğine olan bağlılığına rağmen 1974 yılında Kıbrıslı Rumların yaşadığı kayıplar karşısında hüzünlenir. Arkadaşı Odisseas’ın öldürülmesi ise onu kelimenin tam manasıyla sarsar. 1974 yazında esir düşen Odisseas intikam uğruna öldürülür. Orhan, DNA testiyle Odisseas’ın cesedinin bulunduğunu öğrenince, yaşlı gözlerinin önünden bir film şeridi gibi birlikte yaşadıkları güzel anlar geçer. İçinde fırtınalar kopmar. Ne yapacağını bilemez. Sonunda, cenaze törenine gitmeye karar verir ve karısı ile birlikte kilisedeki törene katılır.

Gitmekle kalmaz, söz alarak arkadaşı hakkında bir kaç söz eder:
“Hepiniz şaşkınlıkla bana bakıyorsunuz. Ben de arkadaşım Odisseas’ı son yolcuğuna uğurlamak istiyorum. (...) Ben onu on yaşından beri tanıyordum. O çok nadir bulunan insanlardandı. Onu hiçbir zaman unutmadım. Eğer şimdi bizi duyuyorsa, eminim çok mutludur. Oğluyla gurur duyuyordur ve söyledikleri de onu mutlu etmiştir. Ben de bugün çok mutluyum. Çok şey söylemek istiyorum fakat çok iyi Rumca konuşamıyorum. Sadece mutluluğu sevginin getirdiğini söylemek istiyorum. (...) Sevgi, mutluluk ve umuttur. Bugün duyduğum onca şeyden sonra içimde bir umut var. Bunu sizinle paylaşmak ve Odisseas için Tanrı’dan rahmet dilemek istedim”.

Orhan, cenaze töreninde Odisseas’ın yakın arkadaşı ve onun gibi EOKA üyesi olan bir Kıbrıslı Rum’la karşılaşır. Çocukluğunda Odisseas sayesinde tanışmıştı onunla. Kısa bir bocalamadan sonra, cenaze töreninde konuşma yapan kişinin Alekos olduğunu hatırlar. Hani, 1961 yılında Odisseas Orhan ile buluşmaya gittiğinde yanında getirdiği Alekos... Gliki Nero’da birlikte yüzmüşlerdi. Alekos konuşmasında şöyle diyordu:
“Seni ebedi yolculuğuna uğurlarken son bir şey daha söylemek istiyorum, Odisseas. Verdiğin mücadelenin felaketle sonlandığını görmeden gözlerini yumdun. Senin kuşağından herkesin yaşadığı bu felaketi sen yaşamadın. Enosis için başlayan mücadeleden otuz üç yıl sonra, Kıbrıs’ın yarısının Türkiye’nin boyunduruğu altına girdiğini görmeden göçtün bu dünyadan. 55 kuşağı tam bir trajedi kuşağıydı”.

Orhan, Alekos’un kilisede yaptığı konuşmayı can kulağıyla dinlemişti ve ona mutlaka bir şeyler söylemek işitiyordu. Tam yarım asır sonra görüşüyorlardı.

Söze Orhan girdi ve aralarında şu diyalog geçti:
- “Kaç saattir trajik 55 kuşağıyla ilgili söylediğin şeyi düşünüyorum, Bay Alkeos. Acaba biz Kıbrıslı Türkleri de bu kuşağa dâhil ediyor musun?”
- “Sizi neden dâhil edeyim? Kazanan taraf sizdiniz. Neredeyse Kıbrıs’ın yarısını aldınız. Hayal bile edemeyeceğiniz bir şeyi başardınız. Neden sizi trajik bir kuşak olarak adlandırayım ki?”
-“Acaba gerçekten başardık mı? Bu dediklerini 1974’te söyleseydin haklı olduğunu söylerdim. Fakat son otuz yıldır nasıl yaşıyoruz diye bir sorsan! Neden Kıbrıslı Türkler adayı terk ediyor sence?”
- “Sen benden daha iyi bilirsin”.
(...)
- “Bizim kuşak sanırım sizin kuşaktan daha da trajik. Siz 1974’te Kıbrıs’ın yarısını kaybettiniz, fakat diğer yarısı size kaldı. Biz belki kazandık fakat daha sonra ne olduğunu anlamadan yavaş yavaş kaybolmaya yüz tuttuk”.

Yukarıda anlattığım enstantaneler, Angeliki Smirli’nin “Yanılsama” adlı romanındandır. Baf’ta yaşayan 1938 doğumlu romancı bu kitabında Kıbrıs Rum romanında nadir görülen bir konuyu ele aldı ve Kıbrıs Türk toplumunun yakın dönemini hikaye etmeye çalıştı. Derin bir empati örneği sergileyerek, Kıbrıslı Türklerin hikayesini “içeriden” yazmaya çalıştı. Romanda dikkat çekici olan, yazarın Kıbrıs Türk toplumuna dair etraflıca bilgi sahibi olmasıdır. Belli ki yazar romanı yazmadan önce sıkı bir inceleme yapmış...

Kıbrıslı Türklerin 1960’lı yıllarda yaşadıkları olumsuz deneyimleri, Türkiye’ye bağladıkları umutlarını ve sonunda çöken hayallerini akıcı bir dille anlatıyor Satır aralarında Kıbrıslı Rumların da çöken hayallerini irdeleyen yazar, anlatısını Orhan ile Odisseas’ın dostluğu üzerine kurdu.

Bu ilginç kitabı Heterotopia Yayınları Düriye Gökçebağ’ın çevirisiyle Türkçeye kazandırdı.