Yalancı kimdir?
Yalan söyleyendir!
Veya gerçeği gizleyendir!
-*-*-
Mesela Dursun Oğuz kimdir?
İçişleri Bakanı!
Peki bize yalan söyledi mi?
Hayır!
Ama gerçeği gizliyor değil mi?
Evet!
-*-*-
Hangi gerçeği gizliyor?
Kimlere 600 adet tabanca izni verilmesi konusunu...
-*-*-
Evet, tabanca izinleri kimlere verildi?
Ruh sağlığı raporu istendi mi?
Yoksa bu 600 kişi, olası bir “durumda”; arkadaşların “savaşçısı” mı?
-*-*-
E sen bana doğruyu – yasal anlamda gerekli olanı açıklamazsan, ben de şüphelenirim ve “her ipini koparana tabanca ruhsatı verdiniz be Dursun Oğuz” derim!
Hatta ileri giderim; “bu tabanca ruhsatı verdikleriniz içerisinde mafya üyeleri de vardır” derim!
-*-*-
Daha da ileri giderim, “Efendim yasaldır, balistik garantisi vardır, asla kullanamazlar” diyeceksiniz ama bence, “... tetikçi turizminde de tabancalar kullanılacak” derim!
-*-*-
Çıkın, gerçeği açıklayın!
Ya da ayıptır artık, istifa edin, gidin!
-*-*-
Haaaa Z ve T izinleri konusuna gelelim...
Bağımsız Gazete dün bu konuda Kana T’de yayınlanan bir programdan alıntıyla manşet hazırladı...
İzin Kurulu üyesi Fahri Otçuoğlu, Damla Dabiş’e dedi ki, “”... izinler iptal edilmezse, Yüksek İdare Mahkemesi’ne gideceğiz...”
-*-*-
Bu durumda, T ve Z izinlerinin Ersin Tatar’ın müdahalesi ile iptal edildiği iddiası nedir?
“YALAN”dır!
Bu durumda “yalancı” kimdir?
Tatar’a yalan söyleyenler mi yoksa yalan olduğunu bile bile bunu çekinmeden söyleyen Tatar mı?
-*-*-
En iyisi ne yapın biliyor musunuz?
Lütfen gidin!
Seçimin sonucunu beklemeyin!
Bırakın...
Biraz mert olun!
Şimon Aykut’a “gel paranı bizim ülkeye yatır” diye her türlü yalakalığı edenler; ardından aynı kişiyi sırf İsrailli olduğu için aleyhine yazdıkları ile Rum tarafına ihbar eden bir avuç faşiste seslerini çıkaramayanlar; hatta bu azgın asker kaçağı faşistlerden birine garip bir makam verenler; şu anda beş masum Kıbrıslı Rum’a; bilerek ve isteyerek işkence yapıyor...
-*-*-
Neden masumdur bu beş Rum?
Çünkü işleyecek suç yok ortada!
İnsanlar mülklerine gittiler, baktılar!
-*-*-
“Yooooook, öyle değil, içlerinden biri ülkeye yasadışı olarak girdi” mi diyorsunuz?
Bunun uyduruktan tayyare olduğunu biliyoruz!
-*-*-
Bakın, bu insanların masum olduğundan hepiniz eminsiniz!
Şimon Aykut konusunda hiç bir şey yapamamanın ve hatta Şimon Aykut’u Rumlara satan faşistlere dokunamayışınızın hırsı ve kompleksini tatmin ediyorsunuz!
-*-*-
Ve eğer bu insanlara en küçük bir şey olursa; - ki içlerinden biri rahatsızlandı - biliyorsunuz ki, son beş senede zaten Dünya’dan daha da uzaklaştık; çok daha uzaklaşacağız!
-*-*-
Ve ayrıca sizin yaptığınız bu faşist, vahşi ve ahlaksız tutuklamanın bedelini bu toplum ödememelidir!
-*-*-
Yoksa asıl hedefiniz bu mudur?
Geçişlerin kapatılmasını mı hedefliyorsunuz?
Çıkıp söylesenize!
Anlatsanıza!
Mertçe!
Tibuk ve Turanlı’yı sevmiyoruz; dedikoduyu çok seviyoruz!
Bir insan yaptığı işi sevmeli!
Severek yapılan iş; kesinlikle daha verimlidir, daha başarılıdır...
-*-*-
Bir insan, yaşadığı toprağı, ülkeyi de sevmeli...
-*-*-
Bizim en temel sıkıntılarımızın başında, yaptığımız işi de; yaşadığımız toprağı da sevmemek ve tabii ki “iş yapanları” hiç sevmemek gelir!
-*-*-
Sevmekten huylandığımız gibi; ister Kıbrıslı olsun, ister yabancı, özellikle işinde çok başarılı olmuş ve haliyle bazen çok da zengin olan insanlarla ilgili olarak “dedikodu” yapmak, hayattaki en çirkin alışkanlığımızdır!
-*-*-
Size çok basit bir kaç örnek vereyim...
Bir; Besim Tibuk...
-*-*-
Daha önce de yazdım...
Besim Tibuk, iyi bir gözlemci olduğum inancındayım, KKTC turizmi açısından, çok büyük bir değerdir...
-*-*-
Besim Tibuk ile ilgili ileri geri konuşmaktan çok hoşlanıyoruz...
Yargısız infazın dibine vuruyoruz...
-*-*-
Bunu yazdığım zaman, “yağcı, yalaka” oluyorum hatta ileri gidelim; “kaç para aldın ya guzzum?”lara geçmek zorundayım!
-*-*-
Oysa!
Besim Tibuk en başta ne yapmıştır?
Bu ülkeye, hiç kimsenin yapmadığını, yapamadığını yapmıştır ve şirketinin neredeyse önemli oranda kaynağını, bu ülkeye yatırıma çevirmiştir!
-*-*-
Yanında hiç Kıbrıslı çalışmıyor!
Vergi vermiyor!
Elektrik parasını ödemiyor!
Taksicilerimiz mutsuz!
Denizlerimizi işgal etti!
-*-*-
Sabaha kadar bunlara ve benzer suçlamalara sarılabilirsiniz...
Yanında Kıbrıslı çalışmıyor iddiasına, vahşi kapitalizmde “çalışsaydı” diye yanıt verilir!
Yok eğer “devletçi” bir bakışla konuya yaklaşırsak, yanında kim ya da kimlerin çalışacağı konusunda suçlu arıyorsanız, “KKTC hükümetleri” derim!
-*-*-
Efendim vergi vermiyor mu demiştiniz?
Adam – şirketleri ile birlikte her sene şampiyon!
Haaa hala vermediği ısrarındaysanız, onunda sorumlusu “alamayan devlet”tir!
-*-*-
Sahiller mi?
Bence gidin; sahile inemiyorsanız kavga çıkarın!
Beni de çağırın!
-*-*-
Elektrik dedim de bir kişi daha aklıma geldi!
Emrullah Turanlı!
Haydi O’na da bir yalakalık ve yağcılık yapalım!
-*-*-
Tibuk için “bir” demiştik, gelin “iki” diyelim ve soralım: Kimdir Emrullah Turanlı?
O da Türkiyeli!
Tıpkı Tibuk gibi!
İkisi de Karandenizli!
Vaaaaay “garasakallar geldi memleketi alıp gidecekler!”...
Bu mudur en büyük argümanınız?
Bu açık ırkçılıktır!
-*-*-
Çok paranız varsaydı, havaalanını siz yapsaydınız!
Tayyip Erdoğan mı bastırdı?
Bastırtmasaydınız!
-*-*-
Efendim Ercan’da tuvaletler pis!
Merdivenler çalışmıyor!
Lambalar da yanmıyor!
Hem Emrullah bey elektrik parasını ödemiyor!
-*-*-
İyi güzel de bir kere Ercan, çok çok çok büyük ve bizim boyumuzu aşan bir yatırım!
Vergiyle, elektrikle, temizlikle alakalı “sorumlu” arıyorsanız, en önemli hedefi her iş insanında olduğu gibi “kar etmek” olan iş adamına değil, devlete bakacaksınız!
-*-*-
“Bu iki insanı çok sevin – onlara tapın – onlar olmasaydı işimiz moktu” dediğim yok!
-*-*-
Ama bu ülkeye yatırım yapmış iki insan...
Ve dediğim gibi birinci hedefleri kesinlikle ticari kar!
Ama ortada çok büyük yatırımlar var!
Ülkeye getirisi çok yüksek dev yatırımlar bunlar!
-*-*-
Gelin Kıbrıs sorununu çözelim!
Son beş yıl gibi geçmesin bundan sonraki yıllar!
Masaya oturalım, çözümü zorlayalım!
Herkes kazanacaktır!
-*-*-
Bahsettiğim yatırımlardan örneklere devam edelim; çalışan sayısı, çalışanların vergileri çok fazla mesela!
Ama kurumdan daha çok mu almak lazım?
Bunun suçlusu Tibuk ya da Turanlı değil ki!
İkisi de iş insanı!
Vakıf yetkilisi değiller!
-*-*-
Sevin bu ülkeyi!
Oralı, buralı, TC’li, Afrikalı fark etmez!
-*-*-
Hazır Afrikalı deyince aklıma geldi!
Üniversite öğrencilerimiz...
Onları, kendi evlatlarımız gibi görmeliyiz!
Vaaay hepsi öyle, hepsi böyle!
Bu da açık ırkçılık!
Yapmayın!
-*-*-
Dediğim gibi; yaptığınız işi; toprağınızı; ülkenizi sevin...
“Hangi ülkemiz?” sorusunun yanıtı pek kolay değil elbette ama oturduğunuz – yaşadığınız yeri sevin yeter!
-*-*-
Severek; genel yaşam kalitenizi artırırsınız!
Hiç zararı yoktur!
-*-*-
Dedikodu mu?
En sevdiğimizdir doğru ama dozajını azaltmayı becermeliyiz!