Pazartesi ve Salı yağış bekleniyor…
Yağmura resmen hasret kaldık!
Ve sadece biz değil tabii ki toprak, ağaçlar kup kuru!
Her yan toz toprak!
-*-*-
Bu arada Türkiye’den gelen suyla alakalı olarak dört gün “sıkıntı” açıklandı…
Ülkeye dört gün Geçitköy’den su pompalanamayacak!
Arıza var!
-*-*-
Su sorununa çözüm bulmak zorundaydık; Türkiye’den gelen su elbette “nimet”tir!
Ama ciddi tehlikedir; her an borulara zarar gelebileceği gibi, dört günlük kesinti gibi mekanik arızalar da olabilir!
-*-*-
Ne mi yapmalıyız?
Yani bunu düşünmek elbette benim “işim” değil ama bilen ya da anlayan birkaç kişi ile sohbet ettim; “yapılacak en mantıklı şey, Rumlar gibi – bazı Körfez ülkeleri gibi denizden arıtmak!
Ya da “suyun geri dönüşümünü sağlayabilmek!”…
-*-*-
Bu konuyu hiç konuşmuyoruz!
Oysa belki de elektrikle birlikte en çok üzerinde kafa yormamız gereken konudur!
-*-*-
KKTC’de neredeyse tüm kuyularda su azaldı; kimlere, nasıl kuyu izni verildiği meselesi ayrı bir “siyasi garabet!”
Kuyular – yer altı su kaynakları tükendiği gibi; ülkede içinde tek damla su kalmayan göletler – birçok bölgede tamamen kuruyan ağaçlarla birlikte acının en büyük görüntüsünü oluşturuyor!
-*-*-
Ve tabii ki elektrik…
Elektriği üç anlamda veya “üç ayrı alanda”, kelimenin tam anlamıyla “batırdık!”…
-*-*-
Birincisi; devlete ait olan Teknecik’teki elektrik üretim tesisini çalışamaz hale soktuk!
İhalesiz – yolsuz- kötü – ahlaksız – rüşvet kokulu akaryakıtla hem ilgili mekanik üretimi sakatladık hem de sadece bölgeyi değil tüm ülkeyi kanser ediyoruz!
-*-*-
İkincisi; elektriğin önemli bir miktarını “özele” devrettik; ya da peşkeş çektik!
Şimdi özel şirket ensemizden milyarlar kazanırken; insanımız dünya2nın en pahalı elektriğini tüketmek zorunda kalıyor!
-*-*-
Ve üçüncüsü ki bence en utanmazlık içereni bu konudur; elektriği de hamsete alet ettik!
Herkes, her canı çektiğinde bizi neredeyse utanmadan “sırma” ile Türkiye’ye bağlıyor!
Oysa bu konu, çok ciddi bir uluslararası yükümlülük meselesidir ve Türkiye’nin KKTC’ye kablo ile elektrik getirebilme şansı; Galatasaray ya da Fenerbahçe’nin Mağusa Türk Gücü ile neden maç yapamadığının bir benzeri durumdur!
-*-*-
Elbette ülkede acılı başarısızlıklar sadece bunlarla sınırlı değil…
Geçiş kapılar konusuyla ortaya çıkan bir büyük acı daha var…
Ersin Tatar özetle diyor ki; “… Biz kapı açalım diyoruz, Rum tarafı Erenköy’den transit geçit istiyor…”
Yani istemesin mi insanlar?
Merak ettim!
-*-*-
Hayır isteyemezlermiş!
Çünkü Erenköy’den savaş başladığı dönemden beri geçememişler haliyle bir santimetresini dahi kullanamazlarmış!
-*-*-
Yani kafa, yine hamasi kafa!
Açıkça itiraf ediyor ve diyor ki; “… Ulusal onur meselesidir, geçirtmeyiz!”…
Sen geçirtmezsen, O da başka yerden kapı açmaz!
Aynıdır veya değildir, doğrudur ya da eğridir başka şey, çözüm maksatlı masaya oturmak başka şeydir!
-*-*-
Ayrıca Tatar diyor ki, Yeşilırmak, Lefke ve Bostancı kapılarını Rumlar Türklerden 10 kat daha fazla kullanıyormuş; ötekilerden hemen hemen eşitmiş geçişler!
Peki o bahsedilen kapıları Rumlar neden 10 kat daha fazla kullanıyor?
Çünkü o bölgelerde, Güney’e geçebilecek Kıbrıslı Türk bırakmadınız ki!
Tükettiniz!
Kıbrıslı Türk kalmadı bölgede!
-*-*-
Yeşilırmak’ta beş on yıl sonra nüfus 100’e düşecek!
Lefke’de üniversite olmasa, bölge kuruyacak!
Güzelyurtlular zaten artık Gönyelili!
Ve bunun sebebi, yanlış siyasetler, eksik politikalar, açıkçası mutlak başarısızlık!
-*-*-
Kültür ve adalet de ciddi tehlikede…
Özellikle içinde olduğumuz dönemde, yerel yönetimlerin bazı festivallerini üzüntüyle takip ediyorum…
Çoğu, “Kıbrıs kültürünü yaşatalım” demeye getiriyor…
Neden?
Çünkü hepsi farkındadır ki Kıbrıs kültürü sadece festivallere kalmış durumdadır!
Ülkede kültür de tehlikededir ve yok olup bitmek üzeredir!
-*-*-
Gidişat, nüfus politikasızlığı; 1571’de 69 olan Maronit köylerini; 1878’de 4’e düşürdüğü gibi; 1974’ten günümüze Kıbrıslı Türk nüfusu ve kültürü de Maronitlerin akıbetindedir!
-*-*-
Adalet mi?
Beş Kıbrıslı Rum’un tutuklanması; bu ülkenin en kibar insanlarından biri olan genç avukatlarımızdan Murat Metin Hakkı’nın kelepçelenmesi; adalete – yargıya – yargıçlarımızın – avukatlarımızın tamamına kasten yapılmış; daha önce benzerlerini gördüğümüz “doktor – eczacı” aşağılaması benzeri “planlı ve programlı” bir operasyondur!
-*-*-
Ve gelelim günün, Pazarın son iki konusuna…
Özel hayat ve gazetecilik…
-*-*-
Kişilerin özel hayatlarının gazetelerde yer alıp almaması konusunu; elbette basın özgürlüğü, basın ahlakı, gazetecilik ilke ve prensipleri kapsamında tartışabiliriz…
İngiliz tipi gazetecilikte, “topluma mal olmuş sanatçı, sporcu siyasetçi, bürokrat ve kraliyet mensupları”nın özel hayatlarına dikkat etmeleri gerekir!
Aksi takdirde, İngiliz medyası affetmez!
-*-*-
Fransız tipi gazetecilikte, özel hayat asla yazılmaz!
-*-*-
Bu memlekette, özellikle zirvedeki bazı isimlerin özel hayatları; özellikle Ankara’daki siyasetçileri ya da yönetim mekanizmasını rahatsız ediyor…
Bu açıktır!
Bu özel hayatlar içerisinde, çeşitli rüşvet – usulsüzlük dedikodularının yanında, “muhafazakar aile yapısına” aykırı, Ankara’daki siyasi iktidarın kesinlikle reddettiği- çok ciddi “karı – koca ilişkileri” pozisyonu yaşanıyor!
-*-*-
Duyduklarımız, bildiklerimiz, kaçamak aşk ilişkileri; mesleki dejenerasyonu “ZORLUYOR”…
-*-*-
Ankara’daki istihbarat birimlerinin dudaklarını uçuklatan “iddialar” ortada dolaşıyor…
Ve içinde olduğumuz günlerde; umarım – dilerim – yalvarırım, bazı makamlarda bulunan kişiler, bu konularla ilgili “dedikoduları” açıklığa – açığa – aydınlığa taşır!
Ortaloık daha da “kokuşmadan” mesele temize çekilir!
-*-*-
Hangi makamda olursa olsun, eşler arasında sıkıntı varsa ya o sıkıntılar aşılır ya da konu medeni bir şekilde mahkemede sonlandırılır!
Yüksek makamlardaki kişilerin bireysel ve ailesel ilişkileri, istihbarat birimlerinin radarına yakalandığında ne mi olur?
O makamlardakilerin yapacağı her işi “yalama”ya döner!
Yalama olur!
Çalışmaz!
Çalışamaz!
-*-*-
İyi pazarlar dilerim…
Aman dikkat; haftaya dört gün suyumuz olmayacak…
Türkiye’den gelen suyun dağıtımı kesilecek!
İnşallah Pazartesi ve Salı günü çok yağmur yağar ve dün fotoğraf çektiğim Kanlıköy’deki “gölet” ya da “baraj”ve tüm ülkemiz ağaçları, toprakları, ovaları, dağları biraz su görür!