Viyana’da bir Kıbrıslı Türk: Dr. Necdet Ünel

Dünyanın her yanına dağılmış, sıla’da bir Kıbrıs yaratan o kadar değerli insanlarımız var ki; onlarla yaşam içerisinde karşılaşmak, toplumsal kabiliyetlerimiz konusunda, sürekli aşağılandığımız böylesi bir düzende; çölde bir vaha bulmak gibi geliyor

 

Dünyanın her yanına dağılmış, sıla’da bir Kıbrıs yaratan o kadar değerli insanlarımız var ki; onlarla yaşam içerisinde karşılaşmak, toplumsal kabiliyetlerimiz konusunda, sürekli aşağılandığımız böylesi bir düzende; çölde bir vaha bulmak gibi geliyor insana. Çok değerli ve bulundukları mevkilerde inanılmaz başarılar elde eden bir Kıbrıs Türk hamuru vardır. Bu hamur; yüzyıllardır bu ada’ya, insanına genleriyle katkı koyanların, kültürleriyle ufku açanların bir mirasıdır. Kendimizi kaf dağında görmüyorum ama, “beceriksiz-bilgi/beceri yoksunu” bir toplum olarak da görmüyorum. Aksine; ister yurtiçinde olsun isterse yurtdışında; bazı yazarlar bu yöndeki yazı içeriklerini; “çöküşün ve yok oluşun” bir arayışı gibi görseler de, ben kendi insanımla gurur duymaya ve yazmaya-anlatmaya devam edeceğim.

Dr.Necdet Ünel bey... annelerimiz-anne annelerimizin özellikle Lefkoşa bölgesinde yakınen bildiği bir isim. Kadın-doğumcu... bundan dolayıdır ki birçok 40’lı yaşlarda olanları dünyaya getirenlerden biri. Hatta annelerimize sorduğumuzda şöyle bir yanıtla karşılaşıyor insan: “o yıllarda bir Necdet modası vardı”... evet; toplumun nazarında “moda” olmuş doktorlarmızdan biridir Dr Necdet Ünel. Viyana’da okumuş olması ve ada’ya böyle bir mezuniyetle dönmesi, avrupai-müdahale yöntemlerinin bilincinde olan birisi olarak da algılanması kaçınılmaz kıldı.

Nerden nereye bu konuya girdim diyeceksiniz. Anlatayım... Kıbrıs Türk Tabibleri Birliği’nde geçtiğimiz yıl projesini tamamladığım “Başkanlarımız” ve “Mesleğimizden Anılar” başlıklı toplamdan 19 kişinin biyografik-mesleki anlatımlarının yer aldığı bir belgesel dizisi yapmıştım. “Başkanlarımız” bölümünde, yurtdışında yaşar olmasından dolayı maalesef bu kurumun kurucularından olan Dr.Necdet Ünel beyle bir çekim gerçekleştirememiştik. KTT Birliğin’den böyle bir teklif gelince, bir günlüğüne Avusturya’nın başkenti Viyana’ya uçup, doktorumuzla bir çekim gerçekleştirmemiz söz konusu oldu. Organize yapıldı ve Birlik Yönetim Kurulunda yer alan Dr.Ahmet Özalp’la birlikte, Pazar günü Viyana’ya uçup, otelimize yerleşip, ardından da Necdet beyin evinin youlunu tuttuk.

Bizi kapıda karşıladı. Kendi yurdundan birilerini, yaşamını sürdüğü binlerce kilometrelik bu yerde görmenin mutluluğu gözlerinden okunmaktaydı. Evine girdiğimizde ise, tek kelimeyle gördüğüm nezih ve güzel ortamdan dolayı dilimi ısırdım. Her yerde köşelerden aydınlatılmış loş bir oturma odası, geriden gelen ve nerede olduğunuzu hemen sezinleten Viyana valsleri-klasik eserler, masada; Avusturya’ya özgü muhteşem pastalar, kekler ve onların tepesini aydınlatan mumlar... dediğim gibi böylesi zevkle döşenmiş, kültür ve misafirperverliğin sunulduğu bir ortamı hazırlayan da kuşkusuz, Necdet beyin sevgili eşi olmuştur, kendine özgü Türkçesiyle bizi karşılayarak. Sabahın beşi’nden itibaren ayakta olmamız, yol yorgunluğumuz üzerine böylesi bir misafirperverlik, üzerimizdeki tüm yorgunluğun kalkmasına neden oldu. Sevgili eşi bizleri hemen masaya davet ederek “enerji toplamamızı” salık verdi. Her yanda, gerek Kıbrısımıza gerekse başka ülke kültürlerine ait birçok şey sergilenmekteydi. Bu arada Necdet beyin en önemli ilgi alanlarından biri de “fosiller” olduğunu söylemek isterim. Bizlere bir taşın içerisinde bir balık fosili gösterdi ve bunu da Trodos’ta bulduğunu belirtmişti.

Pastalarımızı yiyip kahvelerimizi porselen bardaklarda yudumladıktan sonra, zamanının büyük bir bölümünü geçirdiği odasına geçtik. İlk gözüme çarpanlar arasında, TC ve KKTC bayraklarının duvarda asılı olması ve bir yağlıboya tablo. St.Hillarion’daki mücahitlerimizi betimleyen bir tabloydu bu. Kameralarımı kurdum, karşılıklı oturarak “rec” butonuna bastım. Necdet bey, çocukluğundan başlayarak meslek eğitimi dönemine, oradan Kıbrıs’a dönüşü ve kliniğini açması, yaşadığı hem güzel hem de bazı tatsız olayları, TMT’deki önemli görevini, icraatlarını, ardından Otonom ve Federe Devleti’ndeki görevlerini, politikada yaşadıklarını, ada’yı terk edeceği 1976 yılına kadar bir film şeridi gibi anlattı. Bazan kâh kaydımı durdurup “of the record –kayıt dışı-” öyle şeyler anllattı ki bizlere, sırf bilgilenmemiz anlamında, aklımızda yer eden, bizlere “ezberlettirilen” bazı ezberleri bozduğunu söylemek isterim. Bunlar tabii ki kayıt dışı ve “yayınlanmaması” gerektiğini istemiş olmasından dolayı saygı duyduğumuz çok önemli detaylardı. Bazan da çok duygulandı, kendini ağlamamak için çok sıktığı anlar oldu, bunları da kayıt dışı bırakarak. Ama yaklaşık beş saatlik durmaksızın yaptığımız çekimde gerek mesleki gerekse sosyo-politik açıdan çok değerli bilgileri bizlerle paylaştı. Otelimize döndüğümüzde gecenin 11’i olmuştu. Yorgunluğumuzu otele vardığımızda ağır bir şekilde hissetmiştik. Ama kaydettiklerimizi, böylesi değerli bir insanımızla karşı karşıya oturup sohbet ettiğimizi, tarihimize önemli katkılar koyduğu düşünüldüğünde, tek kelimeyle “fazlasıyla deymiştir” demekten kendimi alamıyorum. İnşallah yakın bir sürede Necdet beyin belgeselini tamamlayıp sizlerle paylaşırız. Böylece anlatılanları bir de sizler dinlersiniz...    

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri