Mertkan Hamit
mhamit@gmail.com
Genel olarak sosyal bilimler, özelde ise politika ve ekonomi, mekandan bağımsız bir biçimde ele alındığında özlenen sonuç ile mümkün olan arasında bir dengesizlik oluşur. Gaile Dergisinin 185’inci nüshasında tartıştığım ‘Teknokrasinin Kıskacında Sol Alternatifi Yaratmak’ isimli yazıda de belirttiğim gibi evrenselleştirilmiş bilime dayalı değerler ile ekonomik ve politik beklentiler yaratmak ciddi bir yanılsamayı yanında getirmektedir.[i] ‘Uzman bilgisi’ olarak ortaya koyduğumuz çoğu “gerçek” Edward Said’in Kültür ve Emperyalizm[ii] ile Oryantalizm[iii] isimli iki eserinde de bahsettiği gibi, ithal edilen bilginin aslında kolonyal ilişkinin de sürekliliğini sağlamaktadır. Said, verilen özgürlük mücadelelerinde aklımızı tüm bildiğimiz ‘doğru’ ve ‘gerçeklerden’ de arındırmamız gerektiğini vurgular.[iv] Buradan, mekana dair var olan koşulları göz önünde almadan uygulanacak ekonomik ve politik açılımların günün sonunda toplumun daha geniş kesimlerine hitap etmekten yana problemli bir durum yaratacağı sonucunu çıkarmak mümkündür.[v]
Bu tartışma, gerek iktidar gerek muhalefet tarafından son günlerde yaşanılan ekonomik ve politik duruma çözüm olarak sunulan reçetelerin ötesinde bir yaklaşımı ortaya koyma hedefindedir. Kıbrıs’ın kuzeyinin uluslararası olarak ekonomik ve siyasi durumunun bilincinde olarak yapılmaya çalışılacak olan bu tartışma, cesaretli adımları atabilecek olan siyasi bir gücün oluşması durumunda eşitlikçi bir alternatif için verilmesi gereken mücadelenin mümkün olduğunu ortaya koymayı hedefler. Bu yazı esnaf, üretici ve işçilerin kaygılarının yanı sıra, ücretli ve işsiz olan genç nüfusun özne olarak üretim sürecine entegrasyonunun sorumluluğunu yüklenebilecek sol bir ekonomik politikanın mümkün olabileceğini iddia etmektir.
Altı boş bir biçimde sol bir ekonomi-politik sınırlarını çizip idealizmde hapsolmamak ve ‘gerçekleri’ söylediğimi iddia edip liberalizm güzellemesi yapmamanın son derece önemli olduğunu düşünmekteyim. Ekonomi ve politikanın birbirinden ayrı ayrı düşünülemeyen iki alan olduğunun hakkını vererek, öncelikle dünyaya soldan bakan kişiler olarak yaşadığımız bölgedeki problemlere göre bir önem sırası oluşturmanın faydalı olacağını düşünüyorum.
Kuşkusuz ki Kuzey Kıbrıs’taki mevcut durumun külliyatı yaşanılan problemi temsil etmektedir. Biraz daha açacak olursam, Kıbrıs’ın kuzey yarısındaki politik ilişkilerin temeli siyasi olarak geçersiz olan bir devlete sadık vatandaşlar yetiştirmek üzere oluşturulduğunu ve bunun problemin aslı olduğunu iddia edebiliriz. Uluslararası olarak, siyaseten geçersiz olan bu yapı doğrudan ve dolaylı olarak uygulanan baskı ve iktidarın ekonomik yapının merkezini oluşturmasıyla insanların gözünde kendini var edebilmiştir. Bu yüzden coğrafyamızda siyaseten muhalif olmak mevcut yapının devamını reddetmekle özdeşleşmektedir. Ayrıca ekonomik paylaşımın merkezi olan devlet, kamu sektörünü sadık vatandaş yetiştirme aracı olarak kullanmaktadır. Öyle ki 2011 yılı Devlet Planlama Örgütü istatistiklerine göre kayıtlı olarak istihdam edilmiş tüm nüfusa oranla nüfusun %30.6’sı kamuda çalışmakta bu da önlenemez bir karşılıklı ilişkinin oluşmasını sağlamaktadır.[vi]
Bu noktada kamu sektörünün ekonomik aktivitenin merkezini oluşturduğunu ve bunun Kuzey Kıbrıs’ın geçersiz siyasi varlığına ikna etmek için oluşturulmuş bir araç olduğunu iddia etmek mümkündür. Toplumu var olan geçersiz yapıya ikna edecek kaynak Türkiye Cumhuriyeti tarafından karşılanırken, bu bir taraftan da 1974 sonrası oluşturulan yeni bölüşüm ilişkilerini meşrulaştırmıştır. Ayrıca Türkiye avantajlı durumunu kullanarak Kıbrıslıtürk toplumunun yönetici ve potansiyel yönetecileri tek taraflı bir biçimde kendine bağlamayı başarmıştır. Geçen süre içinde yeni bir vesayet sistemini ve bu sistem üzerinden nemalanan bir grubun yaratılması mümkün olmuştur.
Ekonomik ilişkilerin siyasi araçlar ile sürdürülebilir olması, yönetilmesi kolay bir kalabalığın ortaya çıkmasına da yardımcı olmaktadır. Yapının bu derece bariz bir biçimde merkezde toplanması da tüm nüfus yerine merkezdeki yönetim ile merkezi bölgelerde bulunan nüfus arasındaki ilişkiyi, toplumun geneli olarak gösterebilmiş olması manidardır. Böyle bir durumda siyasi merkez dışında kalan nüfus sessizleştirilmekte ve bir anlamda görünmez hale getirmektedir.
Bu noktada mevcut şartlar altında alternatifi düşünmek için öncelikle vesayeti ve vesayetin getirdiği ekonomik kazanımları meşrulaştıran bu yapının dönüştürülmesini talep etmek son derece gereklidir. Siyasi ve ekonomik olarak merkezden çevreye doğru yetki dağılımının sağlanması sessizleştirilen birçok kesimin ihtiyaçlarının daha iyi algılanmasını sağlayabilir. Bu vesayet koşullarına karşı bir direniş noktası da oluşturabilir. Böylelikle, vesayetin oluşturduğu sistemin koşullarını değiştirerek, vesayete karşı Kıbrıs’ın kuzeyine özgün politikaların oluşturulmasını mümkün olur. Mevcut yapının bu biçimde dönüştürülebilmesi ekonomik ve siyasi olarak daha eşitlikçi, daha adil ve aynı zamanda sınıflar arası ekonomik uçurumları azaltacak bir yapı mümkündür.
Bu noktada konuyu biraz daha mekana kaydırmak yerinde olur. Yukarıda bahsi geçen güçlü merkezi yapı ile çevre arasında ne derece problemli bir ilişki var olduğunu anlamak için Devlet Planlama Örgütü 2011 yılı İşgücü anketindeki veriler yol gösterici niteliktedir.[vii] Ekonominin ana probleminin kıt kaynakların yönetimi yerine üretim ve bölüşüm ilişkilerinin adaletli bir biçimde düzenlenmesi olduğunu kabul ettiğimiz zaman, iş gücüne dair veriler ciddi bir önem taşımaktadır.
Var olan kaba istatistiki bilgilere baktığımızda; 2011 yılında Kuzey Kıbrıs’ta kayıtlı işsizlik oranı %9.7 oranındadır. Buna rağmen bu bilgiye biraz daha derinlemesine baktığımızda adanın doğusunda kalan yerleşim bölgeleri olan Mağusa ve İskele’de bu oranın sırasıyla %14.8 ve %13.6 olarak belirlenmiş olması dramatik bir durumdur. Bunun yanında halihazırda ada geneli 15-24 yaş grubun arasındaki nüfusun işsizlik oranının %23.1 olarak belirlenmiş olması daha da ciddi bir problemi temsil ederken, genç nüfustaki işsizliğin Mağusa’da %26.7, İskele’de ise %49 belirlenmiş olması işsizlik probleminin çevrede daha etkin bir biçimde deneyimlendiğini göstermektedir. Bu argümanı Güzelyurt bölgesini de ekleyerek güçlendirebiliriz. Daha önce bahsedilen iki bölgeye göre durum o kadar dramatik olmasa da Güzelyurt’ta işsizlik %11.3 iken genç nüfusta görülen işsizlik %20 olarak hesaplanmıştır.
Yukarıda verilen kaba örneği benzeri bir biçimde iş alanlarına, sendikalaşma oranlarına, sivil toplum inisiyatiflerinin sayısına, sermaye birikimi rakamlarına hatta gazete ve kitap okuma alışkanlıklarına kadar genişletmemiz mümkündür. Bugün ciddi bir biçimde ağırlıklı olarak Lefkoşa’nın karar verdiği bir Kuzey Kıbrıs’ta yaşarken, siyaseten toplumu temsil ettiğini iddia edenlerin bile çevreyi sadece ‘köy ve kent ziyareti’ olarak görmesi manidardır. Çevrenin ziyaret edilecek bir mekan değil, kendi dinamikleri ve ihtiyaçları olan politik bir merkez olduğunu hatırlamadan siyasi ve ekonomik olarak herhangi bir açılımın fayda getirmesini beklemek bana göre akla yatkın değildir.
Burada, bölgesel politikaları gündemine getirip getirmemek konusunda son derece çekinceli yaklaşan siyasi kadrolar, aslında özerkleştirilmiş yönetimlerin toplumun iradesini çok daha etkin bir biçimde ortaya koyabileceğini görebilmelidir. Yukarıda verilen işsizlik örneği gibi bölgelere özgü problemlerin çözümü ancak orada yaşayanların bilgi ve deneyimlerinin bölgesel inisiyatiflerce desteklenmesi dahilinde başarıya ulaşabilir. İradenin merkeziyetçi yapısının çözülmesi Kuzey Kıbrıs’taki iktidar odaklarının topluma karşı daha sorumlu olmasını da getirerek, topumsal fayda yönü ağır basan politikaların oluşturulmasına zemin sağlayabilir. Bir taraftan katılımcı ve kapsayıcı demokratik bir yapıyı, diğer taraftan özerkleştirilmiş ekonomik aktiviteyi mümkün kılacak bu oluşum içerisinde sosyal ve siyasi koşullar kitleleri kapsayıcı bir niteliğe sahip olacağı aşikardır.
Peki pratik olarak bunun aracı ne olmalıdır? Bu noktada en önemli görev bahsi geçen bölgelerdeki sivil inisiyatiflere düşmektedir. Şu an için İskele’de Petrol Dolum Tesislerine karşı ‘İskele Yurttaş İnisiyatifi’ veya Mağusa’da Maraş, Suriçi ve Liman üzerine kapsamlı öneriler yapan ‘Mağusa İnisiyatifi’ gibi oluşumlar mevcuttur. Bu oluşumların ortak özelliği önceden belirlenmiş olan konuları gündeme taşımak olmasına rağmen, yapılarını bölgesel meseleleri daha kapsayıcı bir biçimde kurgulamaları radikal bir dönüşümü de yanında getirebilir. Adı geçen örgütlerin temsil ettikleri kitlenin siyasete dair kararların Lefkoşa’dan alıp kendi mekanlarına ve hatta yaşadıkları sokağa kadar getirmeleri, politikanın öznesi olmalarını sağlayacaktır. Böyle bir duruş gelişmeden, mevcut şartlar altında adil bölüşümü sağlayacak, eşitlikçi bir yapının oluşması son derece zordur. Bu yüzden sivil inisiyatiflerin bu yönde talep oluşturması son derece gereklidir. Ancak merkezi yapının bölgeleri kapsayacak biçimde yeniden düzenlenmesi, sessizleştirilmiş kitlelerin politik sürec ile bütünleşmesini sağlanması koşulu ile vesayete karşı bir direnç oluşturmak mümkün olabilir.
[i] "Teknokrasinin Kıskacında Sol Alternatifi Yaratmak." Gaile Dergisi, 20 Ekim 2012. <http://yeniduzen.com/detay.asp?a=50387&z=33>
[ii] Said, Edward W. Culture and Imperialism. London: Vintage, 2007.
[iii] Said, Edward W. Orientalism. New York: Pantheon, 1978.
[iv] ibid. p11.
[v] Avrupa Birliği ülkelerinde ekonomik krizin ardından Troyka tarafından dayatılan politikaların, toplumlarda yarattığı yansımalarını bu duruma örnek olarak verebiliriz. Ekonomik problemi evrensel bir doğru ekseninde çözerken oluşan problemlere dair etraflı bir tartışması için bknz: Žižek, Slavoj. The Year of Dreaming Dangerously. London: Verso, 2012.
[vi] Burada kamu istihdamının toplam istihdama oranı %30 olarak hesaplanmış olması her ne kadar da yüksek bir oran olarak görünüyor olsa da İngiltere’de bu oranın %20, (http://www.ons.gov.uk/ons/dcp171778_247739.pdf), Dünya İşçi Örgütü İstatistiklerine göre ise bu oran ekonomik yapının durumuna göre %40’lara kadar u. (http://www.ilo.org/public/english/bureau/stat/download/wp_pse_e.pdf) Bu sebepten ekonomik yapının düzeltilmesi ile Kamu Çalışanlarının azaltılması arasında doğrudan bir ilişki kurmanın yersiz olacağını belirtmem gerekmektedir.
[vii] Ekim 2011 Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları." Devlet Planlama Örgütü, 28 May 2012. Erişim: 7 Kasım. 2012. http://www.devplan.org/Isgucu/2011.pdf.