“Biz bu topraklar için savaştık”...
“Kan döktük”...
“Şehitler verdik”...
-*-*-
Sık sık duyduğumuz laflardır bunlar...
-*-*-
Bizimkisi gibi “emperyalizm kaynaklı ve milliyetçilik sebepli saçma savaşlar” yaşamış toplumlarda bu sık sık duyduğumuz laflar, “devletten nemalanma”nın mazeretidir...
-*-*-
Bizde bir de “sizi biz kurtardık” ve bunun da ötesinde “suyunuzu bile biz veriyoruz” gibi her türlü nemalanmaya “kaynak” olarak dile getirilen ya da “referans” gösterilen “durumcuklar” da vardır!
-*-*-
Oysa modern ve çağdaş toplumlarda nemalanma olmadığı veya hedeflenmediği gibi; devletten hizmet almanın bir “ikram” olmadığı bilinci hakimdir...
-*-*-
Devlet, ya da sahte devlet; insandan büyük değildir!
Doğruolan “Allah devleti korusun” değil, “devlet insanı korusun”dur!
-*-*-
Ve bu modern çağdaş toplumlarda esas olan “vergi vermek”tir!
Kişi ya da kişiler devlete olan borcunu “kan dökerek”, “kılıç sallayarak” veya bazen bizde olduğu gibi “üniforma giyip sığınakta saklanarak” ödemez!
-*-*-
Kişi ya da kişiler devlete vergi verir ve bu verginin de kuruşuna kadar hesabını sorar!
İşte KKTC’de eksik olan en önemli “devlet olma enstrümanı” bu enstrümandır!
-*-*-
Çünkü KKTC’de en büyük aksaklık veya en büyük adaletsizlik “vergi”dir!
-*-*-
Ülkede vergi adaleti, vergi düzeni, vergi sistemi ve hepsinden önce vergi mükellefi olma bilinci kesinlikle kayıt ya da kuyut altında değildir...
Kayıtsız – kuyutsuz, “çullisine” vergi sistemi söz konusudur...
Vergi mükellefi bilinci hiç gelişmemiştir...
-*-*-
Vatandaş olmanın ya da bu topraklarda yaşıyor olmanın ilk koşulu, vergi vermek veya vergi bilinci olmalıdır...
-*-*-
Nüfusun bilinmediği, kara paranın haddi ve hesabının aşıldığı, hala insanların büyük çoğunluğunun devasa ya da küçük alış verişlerini nakitle yaptığı – ülkeye giren veya ülkeden çıkan nakdin hesabının tutulamadığı bir düzende yaşıyoruz...
-*-*-
Düşünün ki ülkede hepimizin çok iyi bildiği korkunç rüşvet olayları vardır!
Vergilendirilemeyen!
Mesela!
-*-*-
Veya çok bariz bir örnek; Türkiye’den gelen sanatçılar meselesi...
Kimse hesap soramıyor...
Çünkü o sanatçılar ya da onların çevreleri; KKTC’deki vergi sisteminin dışında kalabilecek güce sahiptir...
-*-*-
Örnekler çoğaltılabilir...
-*-*-
Yurt dışı ziyaretleri...
Tamamen sıfır fayda...
Örnek mi?
Bugüne kadar Türk Devletleri Teşkilatı gibi son derece gereksiz – faydasız ama hepsinden önemlisi en ağır şekilde kazıklandığımız toplantılar...
-*-*-
Bayramlarda, törenlerde hatta son seçim döneminde de gördük; Türkiye’den gelen “müdahaleciler”...
-*-*-
Daha geçtiğimiz gün külliyede yapılan ve ne amaçla yapıldığı dahi tam bilinmeyen abuk ve da sabuk toplantılar...
-*-*-
Kimse hesap soramıyor, sormuyor!
-*-*-
Dış temsilcilikler...
-*-*-
Ve hepsinden önemli bir örnek daha vereyim...
Komploydu, siyasiydi, insanlık utancıydı, son derece aptalcaydı...
Hepimiz de bunu biliyorduk...
Ne mi?
5 masum Rum kardeşimizin tutuklanması ve hala içlerinden ikisinin inat ve ısrarla yargılanıyor olması...
-*-*-
Geri zekalı, faşist, çözüm düşmanı, anlaşma kompleksli, çökme düşkünü bazı kişi ya da merkezlerin talebiyle polisimiz, beş masum Rum’a komplo kurdu...
-*-*-
Casus bile dediler insanlara...
Asıl hedeflenen Şimon Aykut konusunda misilleme yapmak değildi...
Asıl hedeflenen Kıbrıs’ta iki toplumun arasını açmaktı...
-*-*-
Ancaaaaak; gelin bu konuda bir de züppelik yapalım...
İngiltere’den söz edelim...
-*-*-
İngiltere’de “Başsavcı”; siyasi atamadır...
Devletin avukatı; her hükümetin kendi siyasal tercihidir...
Elbette “Savcılık” makamı ve “Polis”; kendi teknik elemanları tarafından görevini yapar ama “siyasi sorumluluk”, hükümetin atadığı “Kraliyet Başsavcısı” sıfatlı – bakan seviyesinde - bakanlar kurulunda görevli şahıstır...
-*-*-
Bizde durum farklıdır...
Başsavcılık “yürütmenin” değil, “yargının” kapsama alanındadır...
-*-*-
Şimdi!
Yukarıda da dediğim gibi, bazı geri zekalı kişi ya da merkezler, “sokun bu Rumları içeri” demiştir...
5 masum insan seçilmiştir...
Polise talimat gitmiştir...
Mahkemeden arkadaşlarımızın yazdığı haberlerden okuduğumuz kadarıyla anlıyoruz ki polis bu meselede o beş Rum’u içeri sokmak adına her türlü çabayı harcamıştır!
-*-*-
“Askeri Yasak Bölgeyi İhlal”den beraat!
Herkes bunu biliyordu zaten...
Allah’a çok şükür ki yargıçlarımız henüz “Anakara”mız noktasına gelmedi!
-*-*-
Şimdi dönelim ve vergi mükellefi bilinci meselesine bir kez daha bakalım!
İngiltere’de siyasi bir makam olan polis ve başsavcılığın yöneticileri, bu şekilde bir dava yürütse ve kaybetse; anında halk hesap sorar!
Bizim vergilerimizle ödeniyorsunuz, bizim vergilerimizi harcadınız ve sonuç skandal!
-*-*-
Ve gelelim sonuca...
-*-*-
Tufan Erhürman’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesi; tak başına bir seçim zaferi değildir...
Evet, Erhürman, son derece hak etmiş biridir ama seçim sonucu, “aynı zamanda”, yukarıda anlatmaya çalıştığım çökmüş ve derin devlet işleri ile yönetilen ve gerçekten kokan sisteme bir yanıttı...
-*-*-
Eğer geldiğimiz noktayı ileriye taşıyabilir; son derece demokratik bir seçimle en başta UBP’yi yenileyebilir, akabinde de erken genel seçime gidersek kokuşmuş ve kangrenleşmiş organı kurtarır ya da kesip atarız – yaşama devam ederiz...
-*-*-
Yok eğer bunu yapamazsak, yani yüzde 65 oy alan Faiz Sucuoğlu’nun partisine genel başkan olamaması ahlaksızlığı ve zavallılığını yaşamaya devam edersek; yarın birileri Tufan Erhürman’ı da vallahi – billahi görevden alır ve sesimizi çıkaramayız!
Çıkarmayız!
-*-*-
Vergi mi veriyoruz?
Hayır!
E kan da döktük!
Su da bizim!
Biz nasıl istersek!
-*-*-
Yani, ya yaşadığımız bu topraklara “Erhürman’ı seçerken sergilediğimiz cesaretle” sahip çıkacağız ya da bir kısmımız koptuğu yerde kalsın diyerek ömrünün sonunun gelmesini bekleyecek; bir kısmımız sistemden öyle ya da böyle nemalanacak; bir kısmımız da mutlaka ya öteki Dünya’ya veya başka bir ülkeye göç edecek!
-*-*-
İyi Pazarlar...