Vatandaşlık, Füle, AB İlerleme Raporu….

Ferdi Sabit Soyer

Türkiye’nin 16.AB ilerleme raporu yayınlandı. Bu raporla ilgili çeşitli değerlendirmeler yapılmaktadır. Bunun vatandaşlıklarla ne bağı var diye bilirsiniz, bunu yazının bütünü içinde ele alacağım.

Güney’de AB’ nin Türkiye için hazırladığı 16. İlerleme Raporuna ana tepki, ”Türkiye’yi suçlu sandalyesinden kaldırdılar” şeklindedir. Bu mantık, AB’ nin İlerleme Raporunun ana felsefesine uygun değildir. Bir kere bu raporlar, birini suçlamak veya yargılamak için yapılmıyor.

Ama ,Türkiye’nin ilerleme raporu, maalesef bu mantığın dışında oluşmaktadır. Çünkü,  Avrupa’da, Türkiye’de ve Kuzey ile Güney Kıbrıs’ta, bu rapora bakış, daha ziyade siyasi olmaktadır.  Dolayısı ile bu raporlardaki, siyasi olumsuz ruh, Kıbrıs sorunun çözümüne ve Türkiye’nin de demokrasi, insan hakları ve diğer alanlarda daha fazla önünün açılmasını sağlayacak gelişmelere, yeterince katkı sağlamamaktadır.  Bu yüzden raflar dolmakta ama onca,  emek, caba ve para da heba olmaktadır.

GÜNEY’DE DOĞAN TARTIŞMA..

Ancak, AB’nin  Türkiye hakkındaki  son 16. İlerleme Raporu, Güneyde farklı ve yüksek sesli bir tartışmaya yol açtı… Evet, Türkiye’de de AB İlerleme Raporu’na dönük tepki var. Kontrollü bir tepki olsa da, bu,  Güneydeki gibi yüksek seste değil…

Güneyde AB’nin 16.  İlerleme Raporuna dönük, yüksek sesli yeni tepkide ifade edilen nokta şudur. “Türkiye’yi suçlu sandalyesinden kaldırdılar”…

Bu tepkiye bir başka unsur daha eklendi.  Buda Sayın Füle’nin, Türkiye -AB üyelik süreci görüşmelerindeki 23. ve 24. fasılların aşılmasına dönük demeci  ve girişimine dönük oldu. Şimdi, önce Güneyde Türkiye’nin 16.İlerleme Raporunda dönük tepkinin ana nedenine ve sonra Sayın Füle’nin sözlerine dönük tepkiyi ele alalım.

AB’nin 16. İlerleme Raporuna dönük, Güneydeki   gürültülü tepkinin nedeni, raporun ; Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümüne  dönük olumlu  görüş ve niyet belirtmesine dair ifadelerdir. Bu ifadeler üzerine , Güneyde statükocular ; ” Türkiye’nin suçlu sandalyesinden kaldırılması” yorumları  yapmakta ve aşırı bir tepki vermektedir.

Bak sen! Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümüne dair olumlu niyet belirmesi ifadesi, bu kötü mü? Madem öyle, siz neden ısrarla Türkiye ile görüşmeye ve üstelik bizim kuşku duyduğumuz bir şekilde; Anastasiadis’in temsilcisi Sayın Mavroyannis’in; Ankara’ya gitmesini istiyorsunuz?  O zaman Türkiye, suçlu sandalyesinden tam kalkmayacak mı?

Hele, Sayın Mavroyannis’in, Kıbrıs Gazetesinde yayınlanan demecini de okursanız, amacın bırakın Türkiye’nin suçlu sandalyesinde bulunmasını, aksine onunla hayatın her alanında entegrasyon içine girme arzusunun da olduğunu görürsünüz. Bizde, bu konuda endişe olmasın rağmen, ağır itiraz yok.

Çözüm niyetine dönük pozitif ifadelerin, AB İlerleme Raporuna girmesi ile“Türkiye’yi suçlu sandalyesinden kaldırdılar” diye feveran etmek niye?  Eğer bu ifadeler, 16. İlerleme Raporunda yer almasaydı, yazmasaydı ne olacaktı? Sonuç değişecek miydi? Yani, Türkiye’nin NATO ve Avrupa ile siyasi, ekonomik, diplomatik ilişkilerine bir zorluk mu gelecekti? Hayır. Çözüme dair küçük bir umut da olmadan. İşte rapora duyulan tepkinin bir yanı da budur. Çözüm umudunun gelişmesini görmek, Kuzeydekiler gibi Güneydeki statükocuları da bu hareketlendirdi..

FÜLE’YE TEPKİ!

Şimdi, Türkiye’nin AB görüşme sürecinde açılmayan 23. ve 24. Fasılların ki bunları Güney Kıbrıs tek başına bloke etti. Bunların kaldırılmasına dönük, Sayın Füle’nin görüş beyan etmesi üzerine, Güneyde oluşan tepkiyi  ele alalım. Bu konuyu, daha evvel ki makalelerimde de işlemiştim.

Bu fasıllar  nedir? Bunlar,  Demokrasi, İnsan Hakları ve Adaletle ilgilidir. Ne isterse olsun, bir ülkenin, bir halkın, demokrasi, insan hakları ve adalet standardında, AB düzeyine erişmesini engellemenin, ne demokrasiyle, ne akılla bağı vardır. Üstelikte bunun bölge barışına, Kıbrıs sorununun çözüm dinamiğine de katkısı yoktur.

Hele bu konuda, Güney ‘deki tepkiyi anlamak çok zor. Çünkü, Yunanistan’da faşist Cunta varken, hem Rum toplumu olarak, hem de tüm Kıbrıs olarak en acısı ile bu anti- demokratik rejimin olumsuz etkilerini birlikte yaşadık.

Yunanistan’ın demokrasi ve Avrupa Birliği sürecinde ilerlemesi ile Güney;  kendi demokratik kurumsallaşmasını geliştirme imkanını ziyadesi ile yaşadı. Şimdi, bu tecrübeyi yaşamış bir toplum olarak, nasıl olurda Türkiye’nin demokrasi, insan hakları ve adalet alanında, AB standartlarında ilerlemesini geliştirecek olan 23. ve 24. Fasıllarının açılmasını bloke edebilirler?

Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları temellerinde ilerlemesi, yalnız Türkiye insanına değil, ama Kıbrıs Türk toplumuna, Güneye ve bölgenin her kesimine dönük katkısı olur.  Bunu mikro milliyetçi hedeflerle engellemenin hiçbir insani, demokratik yani yoktur. Bunun, İnsan Hakları ile de bağdaşması mümkün değildir.  Sayın Füle’ye bu konuda gösterdikleri tepkinin ne AB standartlarına, ne de insan haklarına dair bir manası ve mantığı vardır.

KUZEY’DEKİ ÇABALAR DA BUNDAN AYRI DEĞİLDİR

Bu günlerde, Güneyde  Türkiye’nin suçlu sandalyesinden kaldırıldığına dair tepkiler gelişirken; Kuzeyde ise hayret verici bir şekilde, ama bu kez Türkçe, sözde, dar milliyetçi düşüncelerle, belki gelecek AB raporunda Türkiye’nin yeniden “suçlu” sandalyesine oturtulması için de görüşler üretilmektedir…

Bakın, AB İlerleme Raporu ile ilgili Güneyde  bunlar tartışılırken; UBP Genel Başkanı, bazı DP vekilleri ve sağ bazı örgütler, hep bir ağızdan, tam da şimdi,  KKTC vatandaşlığı için haykırmaya başladılar.
Bu konuda, UBP Genel Başkanı Sayın Hüseyin Özgürgün, Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak Kıbrıs Gazetesinin parti yetkilileri ile yaptığı söyleşide şöyle diyor…

Kıbrıs’ta, “nüfusta Rumlar lehine nüfuz gelişmesine dikkat çekti. Bizim içimizde bunu görmeyenler var. Vatandaşlıkları durduralım diyorlar. Rum nüfus bizi çok aştı. Dava buna bağlı.”

İşte burada “hadi canım sende” demenin ötesinde değerlendirme yapmak lazımdır. Bir kere Sayın Özgürgün bundan 5-6 ay evvel ki Dışişleri Bakanı idi. Vatandaşlık siyaseti çok eleştirilen bir hükümetin üyesi idi. Bu yüzden de seçimlerde bir sonuç aldı. Şimdi bu konuyu biraz eşeleyelim.

Sayın Özgürgün,  görev dönemi içinde, hatırlayın; şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu başta olmak üzere, dönemin Başbakanı Sayın İrsen Küçük ve tüm UBP Bakanları, sırf Türkiye’den daha fazla para almak için nüfus tartışması açtılar. Bu yüzden Sayın Cemil Çiçek’in; tümümüzü ağır şekilde aşağılayan sözlerine de kapı açtılar. Bu yetmedi, bu tartışma evrensel bir soruna döndü.

Sonuçta, yeni nüfus sayımı yapılmak zorunda kalındı. Yapıldı. Kıbrıs Türk halkının, Güneyin ve dünyanın bu konuda oluşan hassasiyetini aşmak için bu yapıldı. Sonra da BM nezaretinde yapılan toplumlararası görüşmelerde, Türk tarafı ve Sayın Eroğlu, Kuzeyin vatandaşlık sayı ve içeriğini BM’ ye sunmak zorunda kaldı ve sundu. Evrensel alanı tatmin etmek zorunda kaldı. Bunu Güneye de sundu.

BM ve Güney, bunları veri ve tespit olarak aldı. Görüşmeler başladı. Şimdi ayrıca; 2004’te Referandumda oy kullanan insan sayısı ve Eroğlu’nun BM’ ye verdiği nüfus sayısı da ortada dururken, Hüseyin Özgürgün’ün “Dava için” diyerek, üzerine birde milliyetçilik sosu sürerek, vatandaşlığın keyfi bir şekilde ve siyasi maksatlarla, ellenmesini istemesinin  sonucu ne olur? Bu kez, Türkiye’nin yeniden askerinin bulunduğu topraklara, nüfus taşıyor diye gündeme oturması gelişir.

Eğer niyet, çözüm olsa, nüfus siyaseti ve mal meselesi başta olmak üzere, Kıbrıslı Rum statükocuların yıllarca, “Türkiye’yi suçlu sandalyesine oturtma” adına yaptıkları olaylardan ders alması lazımdı Sayın Özgürgün’ün. Bu kadar kolay mı unutuluyor?

Çünkü, Kuzeyin statükocularının da niyeti, bu ve benzeri sorunların aşılması değildir. Aksine, onların beklentisi; bu sıkıntıların daha da artmasıdır. Böylece, Güneyin statükocularının, Türkiye üzerinden oynayarak, onun evrensel alanlarda sıkışmasını ve Türkiye’nin statükocularının da uygun zemin bulmasını sağlayıp; Kıbrıs sorununun çözümünü zorlaştırmalarına zemin yaratmaktır.

Çünkü; 2004’te Referandumda,  Kuzeyde var olan vatandaşlıklar üzerinden, BM’ nin kabul ettiği bir zeminde, bu topraklarda, o dönemde yaşayan tüm yurttaşların, adanın geleceğini belirleme hakkına sahip insanlar olduğu ve bunun kabul edildiği bir ortam oluştu..Türkiye’nin ağırlıkla sorumlu tutulduğu mülkiyet meselesi ile ilgili olarak yeni gelişmeler ve AHİM’in benimsediği süreçler  yaşandı.

Ama daha sonra; 2009’da UBP’nin iş başına gelmesi ile yeniden, nüfusun tartışma noktasına döndürülmesiyle Türkiye’nin suçlanan bir hale dönmesi meselesi yeniden yaşanmaya başlandı. Sayın Eroğlu’nun vatandaşlık listelerini BM’ ye ve Güneye vermek zorunda kaldığı da açıkken. Sayın Hüseyin Özgürgün’ün; “DAVA “ için diyerek, yeniden vatandaşlık dağıtımını milliyetçilik temelinde gündeme getirmesi nelere yol açar? Süreç çıkmaza girer, bundan da her halde memnun olur statükocular.

Ha, Sayın Özgürgün, ‘Rumlara ne, biz istediğimiz gibi vatandaşlık dağıtabiliriz’ diyebilir. Ama o zamanda, neden UBP’ den seçilmiş Sayın Eroğlu CB ve partisi tek başına hükümette olduğu dönemde, evrensel alanda oluşan tepkiler yüzünden, KKTC vatandaşlık ve nüfus sayılarını BM’ye ve Güneye vermek zorunda kaldığını açıklamalıdır.

Bu yüzden bir an evvel hükümet, programında yer alan vatandaşlığı düzenleyen önermeler bağlamında, yasa değişikliğini Meclise sevk etmelidir. Bu keyfi vatandaşlık dağıtımı yüzünden 30 senedir, 20 senedir mağdur olan insanların da insani sıkıntılarını aşacak ve kimsenin vatandaşlıkla siyasi niyetle oynama olgusuna sahip olmayacağı düzenlemeleri yapmak gerekmektedir.