‘Vasi’nin ve ‘Vali’nin Hedefi…

Kutlay Erk

TC Büyükelçisi su yönetimi konusunda bir açıklama yaptı. Bu açıklamayı Büyükelçi kendi aklıyla yapmamıştır, Ankara’dan talimatlı ve onaylı yapmıştır. Su yönetimi konusunda Ankara bir kez daha sözünü söylemek, mesajlarını vermek için Büyükelçi’yi kullanmıştır…
TC Büyükelçisi açıklamasında bilgi paylaşımı zemininde kalsaydı, sorun olmayabilirdi; CTP Parti Meclisi’ni (PM) yanlış adres olarak göstermesi hem diplomatik, hem del siyasal bir gaf oldu… Ancak, konuya daha genel bakmak gerek ve resmi bütünlüklü görmek gerek…
Öteden beri, Kuzey Kıbrıs’ın küçük coğrafyasını hep küçümseyen Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ta ekonomik, siyasal ve sosyal kurumsallaşmaya karşı da hep sistematik bir saldırı tavrında olmuştur. Kuzey Kıbrıs’ta sosyal ve mesleki örgütlenmelerin yaygınlığını hep eleştirdiler; Kuzey Kıbrıs’ı ‘sendika cenneti’ diye nitelendirdiler, “siz üretmeseniz de olur, biz size bakarız” diyerek mal ve hizmet üretiminden kopardılar, ilgili kurumlarını ya yok ettiler, ya da pasifize ettiler… Başaramadıkları durumlarda da, örneğin üniversite sektörü, kendi kurumlarını finansman desteği ile hormonlayıp Kuzey Kıbrıs’a gönderdiler; yani haksız rekabetle Kuzey Kıbrıs kurumlarını tüketmeye çalıştılar. Sporda yaptıklarını ve Ercan uçak alanını yazmaya hacet yok herhalde…
TC Yardım Heyeti’nin finansmanları marifetiyle, Kuzey Kıbrıs kurumlarını etki alanına almaya, özellikle yerel yönetimleri kuşatmaya ve onların kendi kurumsal tercihlerini, Yardım Heyeti’nin ‘stratejik tercihleri’ ile değiştirmeye çalışıyorlar. Örneğin, eskiden belediyelerin su hatlarını yenileme projelerine finansman desteği sağlanırken, şimdi artık yok… Limanlarda, elektrikte, telekomünikasyonda yatırımlara destek yok… Daha örnek çok… Bir de bir MHP’li çıkıp da demez mi, görüşme sürecini Akıncı iyi yönetemiyormuş ve Kıbrıslı Türkler AB gibi konulardan anlamıyormuş… Yani, Türkiye siyaseti ve temsilcileri Kuzey Kıbrıs’taki kurumları ne beğeniyor, ne de yaşamasını istiyor diye düşünülse, abartılı olmayacak.
Son örnek de siyasi kurumlarla ilgili… TC Büyükelçisi diyor ki, su yönetimi konusunda adres CTP-PM değil, hükümetmiş… Evet, TC tarafı için muhataplık adresi hükümettir ama hükümetin evi de siyasi partilerdir… Siyasi partilerin kendi siyasi ideolojileri ve felsefeleri doğrultusunda olan programları var ve seçime girerken de yurttaşa bunun üzerinden sosyo-ekonomik ve sosyo-politik programlar sunar ve destek ister. Seçilen ve hele ki hükümet olan siyasi partilerden yurttaşın beklentisi de, siyasi partilerin destek istedikleri programdan kaynaklanan icraatlarını yapmasıdır. Yapmazlarsa, seçmen kendini kandırılmış hisseder; diğer seçimde tercihini bu hisle kullanır. Dolayısıyla, hükümet tek ve bağımsız bir adres değildir… Ama eğer dert, Kuzey Kıbrıs’ın siyasi kurumlarını ya kuşatmak ve teslim almak, ya da kurumsallığını bozmak ise, yani onların ‘ehlileştirilmesi’ ise, DNA’sını değiştirmek ise, başvurulacak yöntem bellidir… Kurumsal yapıyı boz, bozamadın horla, horlayamadın etki alanını sınırla ve küçült, onu da yapamazsan, ‘Türkiye düşmanı’ de ve seçmen karşısında onu mahkum etmeye çalış…
CTP ve Kuzey Kıbrıs’ın ilerici ve sol partileri bu süreçleri iyi biliyor… Şimdi de, gündemde olan su yönetimine karşı Türkiye tarafının ısrarla güttüğü ‘Türkiyelileştirme’ politikası, Kıbrıslı Türk sol ve ilerici kitleler ve onların siyasi örgütleri ve kurumları tarafından reddedilince, doğru adresin siyasi partiler ve onların kurumsal yapısının temeli olan parti meclislerinin olmadığını söylüyorlar… Murat belli, Kıbrıslı Türklerin siyasi kurumlarının da güdük kalması… Hele ki bir de belediyeler su yönetimine talip olmak üzere BESKİ diye bir de kurum oluşturdu ya, hiddetlendiler… Deneyimli bir diplomat olan TC Büyükelçisi’nin son zikri, Türkiye hükümetinin fikridir ve Kuzey Kıbrıs insanlarının artık ve giderek artan dozda tepkisini çeken bir fikirdir.
Bu köşedeki makalelerde defalarca yazıldı… Türkiye ve Kuzey Kıbrıs ilişkileri, CTP manifestosunda yazıldığı gibi, ‘iki eşit tarafın karşılıklı yarar ve çıkar ilkesi üzerinden saygıyla yürütülmeli, alan – veren / emreden – itaat eden olmamalıdır’… Hele ki siyasi DNA’sında ‘Şükran – itaat – biat kültürü’ kodlanmamış olan CTP’nin Parti Meclisi’ni etkisiz unsur gibi göstermeye hiç kalkışılmamalıdır.   
Türkiye’den adaya gelen suyun yönetimi ile ilgili kriz daha fazla uzatılmamalı, Türkiye tarafı Kuzey Kıbrıs tarafının önerisini ve bu konudaki siyasi duruşunu olgunlukla karşılamalı, yeteneklerine der güvenmelidir. Türkiye’nin, “komşularla sıfır sorun” politikasında kalan son komşusu Kuzey Kıbrıs’tır; Türkiye de Kuzey Kıbrıs’ın ‘yaşamsal komşu’sudur; taraflar ilişkilerini bu bilinçle sürdürmeli…