“Varufakis’in Almanya’da yasaklanan konuşması...”

Sevgül Uludağ

İlk SYRIZA hükümetinin Yunanistan eski Maliye Bakanı, MERA 25 hareketinin sözcüsü Yannis Varufakis'in Almanya'nın başkenti Berlin'de düzenlenen Filistin Kongresi'nde yapması önlenen konuşması ve Varufakis'in Alman devletinin yasağına tepkisini Bianet derleyip yayımladı... Okurlarımızla paylaşıyoruz... Varufakis şöyle diyor:

“Bugün, Almanya içişleri bakanlığı bana karşı bir "betätigungsverbot" yayınladı; bu, her türlü siyasi faaliyetin yasaklanması anlamına geliyordu; yalnızca Almanya'yı ziyaret etme yasağı değil, aynı zamanda ülkede düzenlenen Zoom etkinliklerine katılım yasağı da. Almanya'daki etkinliklerde oynatıldığım kayıtlı bir videoya bile sahip olamıyorum.

Sorun dün, Avrupa'da Demokrasi Hareketi 2025'in (DiEM25) ev sahipliği yaptığı Filistin kongremizi dağıtmak için Alman polisinin Berlin'deki bir mekana baskın yapmasıyla ciddi anlamda başladı. Polis aşağıdaki duyguları yasaklarsa Almanya'nın nasıl bir toplum haline geleceğini kendiniz değerlendirin.

Tehditlere rağmen, bu mekanın dışındaki zırhlı polislere rağmen, Alman basınının kalabalığına rağmen, Alman devletine rağmen, burada olduğunuz için sizi şeytanlaştıran Alman siyasi sistemine rağmen, burada olduğunuz için tebrikler ve yürekten teşekkürler.

SUSTURULANLAR ÇEKTİKLERİNİ ANLATAMAYACAKLARI İÇİN...

Geçenlerde bir Alman gazeteci bana şöyle soruyordu: "Neden Filistin kongresi yapıyorsunuz Sayın Varoufakis?" Çünkü Hanan Aşravi'nin bir zamanlar söylemiş olduğu gibi, "susturulanların,  neler çektiklerini bize anlatmalarını bekleyemeyeceğimiz için." 

Bugün Aşravi'nin mantığı iç karartacak kertede güç kazandı. Çünkü susturulanların kendileri de katledilir ve açlığa mahkum bırakılırken bize katliamları ve açlığı [onların] anlatmalarını bekleyemeyiz."

Ama bir başka neden daha var: Çünkü gururlu, onurlu bir halk olan Almanya halkı, kendi adlarına gerçekleştirilen bir başka soykırımla, suç ortaklarıyla ilişkilendirilerek, kalpsiz bir topluma giden tehlikeli bir yola sürükleniyor.

Ben ne Yahudiyim ne de Filistinli. Ancak burada, Yahudiler ve Filistinliler arasında olmaktan, barış ve evrensel insan haklarına yönelik sesimi, barış ve evrensel insan haklarına yönelik Yahudilerin sesiyle, barış ve evrensel insan haklarına yönelik Filistinlilerin sesiyle harmanlamaktan inanılmaz gurur duyuyorum. Bugün burada bir arada olmak, bir arada yaşamanın sadece mümkün olduğunu değil, zaten burada bir arada yaşandığını da kanıtlıyor.

İNSAN HAKLARI EVRENSELDİR...

Aynı Alman gazeteci çok akıllıca bir şey söylediği zehabıyla  "[ O zaman] neden bir Yahudi kongresi toplanmasın Sayın Varufakis?" diye sordu. Sorusunu memnuniyetle karşıladım.

Çünkü herhangi bir yerde tek bir Yahudi sırf Yahudi olduğu için tehdit edilirse, yakama Davut Yıldızı'nı takar ve -ne pahasına olursa olsun, ne pahasına olursa olsun- dayanışmamı sunarım.

Evrensel insan hakları ya evrenseldir ya da hiçbir şey demektir...

Öyleyse açık olalım: Dünyanın herhangi bir yerinde saldırı altında olanlar Yahudiler olsaydı, dayanışmamızın tescili olacak olan bir Yahudi kongresi için kampanya düzenleyecek lk kişi ben olurdum.

Benzer şekilde, Filistinliler Filistinli oldukları için katledildiklerinde - ölü ve Filistinli olmak için Hamaslı olmaları gerektiğine dair bir dogma altında - ne pahasına olursa olsun, ne pahasına olursa olsun kefiyemi giyer ve dayanışmamı sunarım.

Evrensel insan hakları ya evrenseldir ya da hiçbir anlam ifade etmez.

KARŞI SORULAR...

Bu düşünceyle Alman gazetecinin sorusuna kendi sorularımla cevap verdim:

***  Seksen yıl önce evlerinden çıkarılıp bir açık hava hapishanesine atılan iki milyon İsrailli Yahudi, bu seksen yıl boyunca periyodik olarak bombalanırken, hala o açık hava hapishanesinde, dış dünyaya erişimi olmadan, asgari yiyecek ve suyla, normal bir yaşam ya da herhangi bir yere seyahat etme şansı olmadan mı tutuluyor? Hayır.

***  İsrailli Yahudiler bir işgal ordusunca kasten aç mı bırakılıyor, çocukları yerlerde mi kıvranıyor, açlıktan mı inliyor? Hayır.

*** Anne babaları hayatta olmayan binlerce Yahudi yaralı çocuk, artık eski evlerinin yerini almış olan yıkıntılar arasında mı sürünüyor? Hayır.

***  İsrailli Yahudiler dünyanın en son model uçakları ve bombalarıyla bombardımana mı tutuluyor? Hayır.

 ***  İsrailli Yahudiler, altında gölgelenebilecekleri ya da meyvesini tadabilecekleri tek bir ağacın bile kalmadığı, hala kendilerinin olduğunu söyleyebilecekleri bir avuç toprakta tam bir ekokırım mı yaşıyor? Hayır.

***  Bugün İsrailli Yahudi çocuklar Birleşmiş Milletler (BM) üyesi bir devletin emriyle keskin nişancılar tarafından mı öldürülüyor? Hayır.

***  Bugün İsrailli Yahudiler silahlı çetelerce  evlerinden mi sürülüyor? Hayır.

***  İsrail bugün varlığı için mi savaşıyor? Hayır.

Eğer bu sorulardan herhangi birinin cevabı evet olsaydı, bugün bir Yahudi dayanışma kongresine katılıyor olurdum.

Bugün, bizden farklı düşünen insanlarla Şeria Nehri'nden Akdeniz'e kadar Yahudiler ve Filistinliler, Bedeviler ve Hıristiyanlar olmak üzere herkese barışı ve evrensel insan haklarını nasıl getirebileceğimize dair düzgün, demokratik ve karşılıklı saygıya dayalı bir tartışma yapmayı çok isterdik.

“BUNU SİZ SEÇTİNİZ!”

Ne yazık ki Almanya siyasi sisteminin tamamı buna izin vermemeye karar verdi. CDU-CSU (Hıristiyan Demokrat Birlik -Bavyera Hıristiyan Sosyal Birlik) ve FDP'nin (Hür Demokrat Parti) yanı sıra SPD (Sosyal Demokrat Parti), Yeşiller ve çok dikkat çekici bir şekilde Die Linke'nin (Sol) iki liderinin de dahil olduğu Almanya siyasi yelpazesi, aynı fikirde olmayabileceğimiz böylesi medeni bir tartışmanın Almanya'da asla gerçekleşmemesi için ortak bir bildiriyle güçlerini birleştirdi.

Onlara şunu söylüyorum: bizi susturmak, yasaklamak, şeytanlaştırmak, suçlamak istiyorsunuz. Bu nedenle bize, saçma suçlamalarınıza kendi mantıklı suçlamalarımızla karşılık vermek dışında bir seçenek bırakmıyorsunuz. Bunu siz seçtiniz, biz değil.

Siz bizi antisemitik nefretle suçluyorsunuz. Biz de sizi, İsrail'in savaş suçu işleme hakkını İsrailli Yahudilerin kendilerini savunma hakkıyla bir tutarak antisemitlerin en iyi dostu olmakla suçluyoruz.

Bizi terörizmi desteklemekle suçluyorsunuz. Sizi, bir apartheid devletine karşı meşru direnişi, bunu kim yaparsa yapsın – ister Filistinliler, ister Yahudi yerleşimciler, ister kendi ailem, kim olursa olsun- her zaman kınadığım ve her zaman kınayacağım sivillere yönelik zulümle bir tutmakla suçluyoruz. Sizi, Gazze halkının seksen yıldır içinde bulunduğu açık hapishanenin duvarını yıkma görevini kabul etmemekle ve Berlin Duvarı'ndan hiç de daha savunulabilir olmayan bu utanç duvarını yıkma eylemini terör eylemleriyle bir tutmakla suçluyoruz.

Siz bizi Hamas'ın 7 Ekim terörünü önemsizleştirmekle suçluyorsunuz. Sizi, İsrail'in Filistinlilere yönelik seksen yıllık etnik temizliğini ve İsrail ve Filistin arasında demirden bir apartheid sistemi kurmasını önemsizleştirmekle suçluyoruz. Sizi, Binyamin Netanyahu'nun Hamas'a verdiği uzun vadeli desteği, savunduğunuzu iddia ettiğiniz iki devletli çözümü yok etmenin bir aracı olarak önemsizleştirmekle suçluyoruz. Sizi, İsrail ordusunun Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs halkına karşı uyguladığı eşi benzeri görülmemiş terörü önemsizleştirmekle suçluyoruz.

Bugünkü kongrenin organizatörlerini -aynen alıntılıyorum- "Gazze'deki savaşın arka planında Ortadoğu'da barış içinde bir arada yaşama olanaklarını müzakere etmeye ilgi göstermemekle" suçluyorsunuz. [Gerçekten] ciddi misiniz? Aklınızı mı kaçırdınız?

Sizi, Netanyahu hükümetinin iki devletli bir çözümü ve Yahudiler ile Filistinliler arasında barış içinde bir arada yaşamayı imkansız hale getirmeye yönelik büyük planının bir parçası olarak Filistinlileri katletmek üzere kullandığı silahların ABD'den sonra en büyük tedarikçisi olan Alman devletini desteklemekle suçluyoruz. Sizi, her Almanın cevaplaması gereken o önemli soruyu asla cevaplamamakla suçluyoruz: Holokost'a ilişkin haklı suçluluğunuzun ortadan kalkması için ne kadar Filistinlinin kanı akmalı?

Açık konuşalım: Filistin kongremizle Berlin'deyiz çünkü Alman siyasi sistemi ve Alman medyasının aksine, soykırımı ve savaş suçlarını kimin işlediğine bakmaksızın kınıyoruz. Çünkü İsrail-Filistin topraklarındaki ırk ayrımcılığına, kimin üstün olduğuna bakmaksızın karşı çıkıyoruz - tıpkı Güney Amerika'da ya da Güney Afrika'da ırk ayrımcılığına karşı çıktığımız gibi. Çünkü biz kadim Filistin topraklarında Yahudiler, Filistinliler, Bedeviler ve Hıristiyanlar arasında evrensel insan hakları, özgürlük ve eşitliği savunuyoruz.

Soykırımı ve savaş suçlarını, Alman siyasi sisteminin ve Alman medyasının aksine, kimin işlediğine bakmaksızın kınıyoruz.

MEŞRU SORULAR VE KÖTÜ NİYETLİ SORULAR...

Ve böylece her zaman cevaplamaya hazır olmamız gereken meşru ve kötü niyetli sorular konusunda daha da netleşiyoruz:

Hamas'ın zulmünü kınıyor muyum?

Faili ya da kurbanı kim olursa olsun her bir vahşeti kınıyorum. Kınamadığım şey, yavaş ama amansız bir etnik temizlik programının parçası olarak tasarlanmış bir apartheid sistemine karşı silahlı direniştir. Başka bir deyişle, sivillere yönelik her saldırıyı kınarken aynı zamanda duvarı yıkmak için hayatını riske atan herkesi kutluyorum.

İsrail kendi varlığı için savaşmıyor mu?

Hayır, savaşmıyor. İsrail nükleer silahlara sahip bir devlettir ve arkasındaki ABD askeri makinesinin tüm gücüyle belki de dünyanın teknolojik olarak en gelişmiş ordusuna sahiptir. İsraillilere ciddi zararlar verebilen ancak İsrail ordusunu yenme, hatta İsrail'in uzun süredir ABD ve Avrupa Birliği desteğiyle kurduğu Apartheid sistemi altında Filistinlilere sürüncemeli soykırım uygulamaya devam etmesini engelleme kapasitesi olmayan bir grup olan Hamas ile arasında hiçbir benzerlik yoktur.

İsrailliler Hamas'ın kendilerini yok etmek istediğinden korkmakta haklı değiller mi?

Elbette haklılar! Yahudiler, pogromlar ve yüzyıllardır Avrupa ve Amerika'ya nüfuz eden köklü bir antisemitizmin öncelediği bir Holokost yaşadı. İsraillilerin, İsrail ordusunun çekilmesi halinde yeni bir pogrom korkusuyla yaşamaları son derece doğaldır. Ancak İsrail devleti komşularına apartheid uygulayarak ve onlara alt insan muamelesi yaparak antisemitizm ateşini körüklüyor ve birbirlerini yok etmek isteyen Filistinlileri ve İsraillileri güçlendiriyor. Sonuçta İsrail'in eylemleri, İsrail'de ve diasporadaki Yahudileri tüketen korkunç güvensizliğe katkıda bulunuyor. Filistinlilere yönelik apartheid, İsraillilerin en kötü öz savunmasıdır.

Peki ya antisemitizm?

Her zaman açık ve mevcut bir tehlikedir. Ve özellikle küresel solun saflarında ve dünyanın dört bir yanında Filistinlilerin sivil özgürlükleri için mücadele eden Filistinliler arasında yok edilmelidir.

Filistinliler neden hedeflerine barışçıl yollarla ulaşmıyor?

[Bunu] yaptılar. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) İsrail'i tanıdı ve silahlı mücadeleden vazgeçti. Peki bunun karşılığında ne elde ettiler? Mutlak aşağılanma ve sistematik etnik temizlik. Hamas'ı besleyen ve birçok Filistinlinin gözünde İsrail'in apartheid'i altında sürüncemeli bir soykırıma karşı tek alternatif olarak yükselten şey buydu.

Şimdi ne yapılmalı? İsrail-Filistin'e barışı ne getirebilir?

Acil bir ateşkes.

Hamas'ın ve İsrail'in elindeki binlerce rehinenin serbest bırakılması.

Uluslararası toplumun apartheid'ı sona erdirme ve herkes için eşit sivil özgürlükleri koruma taahhüdüyle desteklenen, BM çatısı altında bir barış süreci.

Apartheid'ın yerini neyin alması gerektiğine gelince, iki devletli çözüm ile tek bir federal laik devlet çözümü arasında karar vermek İsraillilere ve Filistinlilere kalmıştır.

Dostlar, biz buradayız çünkü intikam, tembel bir kederlilik biçimidir.

İntikamı değil, İsrail-Filistin arasında barışı ve bir arada yaşamayı teşvik etmek için buradayız.

Die Linke'deki eski yoldaşlarımız da dahil olmak üzere Alman demokratlara, utançlarını yeterince örttüklerini, iki yanlışın bir doğru etmeyeceğini ve İsrail'in işlediği savaş suçlarının yanına kar kalmasına izin vermenin Almanya'nın Yahudi halkına karşı işlediği suçların mirasını gidermeyeceğini söylemek için buradayız.

Bugünkü kongrenin ötesinde, Almanya'da konuşulanları değiştirmek gibi bir görevimiz var. Dışarıdaki saygın Almanların büyük çoğunluğunu, önemli olanın evrensel insan hakları olduğuna ikna etmek gibi bir görevimiz var.Bu bir daha asla, hiç kimse için bir daha asla anlamına geliyor: Yahudi, Filistinli, Ukraynalı, Rus, Yemenli, Sudanlı, Ruandalı - herkes için, her yerde.

Bu bağlamda, DiEM25'in Almanya’daki siyasi partisi MERA25'in önümüzdeki Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy pusulasında yer alacağını - Almanya'yı temsil eden bir Avrupa Parlamentosu üyesini arzulayan ve AB'nin soykırımdaki suç ortaklığını, Avrupa'nın Avrupa ve ötesindeki antisemitlere en büyük hediyesi olan suç ortaklığını dile getiren Alman hümanistlerin oylarına talip [olduğunu]-  duyurmaktan memnuniyet duyuyorum.

Hepinizi selamlıyor ve birimiz zincirliyken hiçbirimizin özgür olmadığını asla unutmamamızı öneriyorum.”

(BİANET.ORG – 16.4.2024)

Yannis Varufakis'in Almanya'da yapması beklenen konuşması Almanya hükümeti tarafından yasaklandı...