VAKALARIN AZALMASI NE ANLAMA GELİYOR?

Sami Özuslu

Son birkaç haftadır vaka sayılarında düşüş var. Sağlık Bakanlığı’nın resmi gazetede de yayımlanan verilerinden de ivmenin genellikle eksi (-) yönde olduğu görülüyor.

Kuşkusuz bu tam da istediğimiz, beklediğimiz, özlediğimiz tablo…

Sağlık bakımından da, ekonomi açısından da, eğitim yönünden de, sosyal taraftan da ‘yasaklı/kısıtlı yaşam’ın bir an önce bitmesini istiyoruz.

Gözün göremediği kadar küçük virüs hayatımıza daha fazla engel olmasın ki özgürlüklerimize ve de ‘eski normal’imize bir an önce kavuşalım.

‘Hayat eski ritmine dönmeli mi yoksa eskisi de tamam değildi, o yüzden biraz daha farklı bir yaşam tarzı tercih edilmeli’ tartışmasını da ayrıca yapmak lazım tabii…

Ancak önce şu Covid-19 ve mutant kardeşlerinden kurtulmak, temizlenmek şart…

Acaba günlük vaka sayılarında ve test/pozitif vaka oranlarında görülen düşüşler o ‘güzel günler’in habercisi mi?

Ne oldu da vaka sayıları günlük 80’lerden 40’lara, hatta 30’lara kadar geriledi?

Elbette güzel bir tablo ama bilimsel verilerle bunun izahı nedir?

Bu sorunun cevabı önemli… Eğer düşüşlerin sebebini bilmezsek, bir sonraki adımda yeniden işler sarpa sarabilir. Daha önce başımıza geldi, ondan biliyoruz bunu…

**

Geçen yılın bu dönemlerinde de vaka sayılarında düşüşler olmuş, zaten yaklaşık 3 ay kadar da ‘sıfır vaka’ çıkmıştı.

O günlerde ortaya atılan iddialardan biri de ‘havaların ısınması sonucu virüsün etkisiz hale geldiği’ savıydı. Yaz aylarını yaşayan başka ülkelerde tablo bunun tersini söylüyordu ama belki de bu tür iddialara ‘hoşumuza gittiği’ için inanma gibi bir eğilimimiz de vardı. Lakin sonrasında ‘bayram açılımı’ ile bunun doğru olmadığını bizzat yaşayarak da deneyimledik. Amerika’ya gitmeden ‘Amerika’nın keşfedildiği’ni kabullenmemek gibi durumlar bunlar…

İlla yaşamak, görmek lazım… Başkalarının yaşadıkları, gördükleri, buldukları bazen yeterli olamayabiliyor.

Şimdi işte tam da bu noktada, yani vaka sayıları azalmaktayken ‘neden’ sorusuna doyurucu, bilimsel akla uygun yanıtlar vermek gerekiyor.

Geçen yılki ‘geri dönüş’ü yaşamamak adına…

Çünkü hızlı bir ‘açılım’ sürecine girmiş bulunuyoruz.

Açılalım tabii de dönüp yeniden kapanmayalım, daha öncekilerde olduğu gibi…

**

Vaka sayısındaki düşüşle ilgili birkaç mantıklı ‘hipotez’ ileri sürülebilinir.

  1. AŞI ETKİSİ: Bir kısım insan aşılandı. 51 bin kişi ikinci dozu da alırken, 71 bin kişi de ilk doz aşısını yaptırdı. Aşılar belirli bir ‘bağışıklık’ getirmiştir.
  2. HASTALIK ETKİSİ: Mart 2020’den bu yana geçen 14 ayda 7 bine yakın insan enfekte oldu, yani hastalığa yakalandı. Bunların 33’ü kaybedilirken geriye kalanlar iyileşti. Önemli bir bölümü ise zaten semptom bile göstermedi. Virüsle bir şekilde tanışan ve bu rakamlara yansıyan insanlar da muhtemelen ‘bağışıklık’ kazanmıştır.
  3. BİLİNMEYENLER: Sağlık ekiplerinin tespit edebildiği rakamların dışında da bir kısım insanın virüsü aldığı, semptomsuz ya da hafif semptomlarla hastalığı atlattığı ve bu yolla ‘bağışıklık’ kazanmış olduğu tahmin edilebilinir.
  4. KORUNMA ETKİSİ: Kuşkusuz bir yıldan fazladır beraber yaşamakta olduğumuz Covid-19’a karşı artık daha bilinçli ve hazırlıklı olduğumuzu da not etmek gerekiyor. Bu yolla da virüsten uzak durmayı başaran çok ciddi bir kesim mutlaka vardır.

**

Bu ve benzeri ‘hipotez’lerin hangisi ne kadar etkilidir, bunlara bakmak lazım. Elbette tümünün de etkisi olabilir, ama ortada başka rakamlar da vardır ve onları da göz ardı etmemek gerekir.

KKTC’nin resmi nüfus bilgilerine göre bile hastalığa yakalanma oranı ülkede yaşayanların ancak yüzde 2 ila 3’ü seviyesindedir!

Yani yüzde 97-98’lik kesim virüsle henüz ya karşılaşmamıştır ya da devlet bu karşılaşmadan haberdar değildir.

Vaka sayılarının azalması, hastanede yatan ve özellikle ağır seyreden vaka sayısının düşmesi çok ciddi bir rahatlama getirmektedir ama bunun nedenlerine bakılmaksızın atılacak adımların sonuçlarından endişe duymak gerekir.

Belki de geniş çaplı bir ‘antikor test taraması’nın tam zamanıdır. Gerek doğal yollarla, gerekse aşılanmak suretiyle ne kadar insanın bağışıklık kazandığını tespit etmek, önümüze bakmak için önemli bir veri sağlayabilir.

Hoş, virüs aşılanmış ya da hastalığı geçirmiş kişilere yeniden bulaşabiliyor, mutasyonları daha farklı yollarla insanı hasta edebiliyor, yani ‘bilinmezlik’ diz boyu ama yine de olabildiğince fazla veri toplamak ve toplumla paylaşmak bu top yekun mücadelenin daha iyi yol alması için gerekli gibi duruyor.

Yoksa ‘sıcaklarda virüs zayıflıyor, ölüyor’ dersek, bunun sonbaharı var, kışı var…