Uyan, Bu Bir Rüya

Tacan Reynar

Gelip ateşten gözleriyle karşıma oturdu. Seni izliyorum dedi. 

Ben o esnada Yaşar Kemal’in çeltik tarlalarında döktüğü gözyaşlarını okuyordum. O kelimelerden buram buram Anadolu geliyordu burnuma, gözlerimin içinde apansız büyüyordu gece. Kaç gecedir okuyorum. Biri çıkıp gelse ve çekse beni kolumdan, ne yapıyorsun dese, kaç asırdır buradasın diye sorsa, bu kadar çok şey yaşandı sen yine buralarda nasıl nefes alıyorsun diye söylense... Ben yine hiç düşünmeden bu sayfalara düşmeyi, orada kaybolmayı, ölmeyi ve gömülmeyi seçerim. 

Elimde sayfalar, sol yanımda komşunun ipliğe dizmiş olduğu yaseminler, sağ yanımda onun kokusu, önümde ise bana meraklı gözlerle bakan, ben sayfaları çevirdikçe bir şaşırıp bir kızan, suratı renkten renge, şekilden şekile giren adam. 

Yine bir sessizlik vakti gelip gecenin içine benimle birlikte oturdu. Yine hasbehal edeceğiz.
Seni izliyorum dedi.
Sana bu kadar umut verdim daha ne istiyorsun dedi.
Dedim, gerçek.
İşaret parmağını sert bir hareketle dudaklarına götürüp “sus!” dedi yine. Bak kaç defa dedim sana, hiç dinlemiyorsun.
Kalk git dedim. Beni bu kitabı bitirdikten sonra Kafka’nın Dava’sı bekliyor.
Dedi, bu kadar uğraştım, kaç yıl geçti üzerinden, dağlarım, denizlerim, kumsallarım, yasalarım var. 
Dedim, yasalar senin de, o dağlar, denizler, kumsallar değil. Kendini kandırma. 
Beni anayasa doğurdu dedi, ben gerçeğim.
Hayırlı olsun dedim... de orada yazılanlar gerçekten sen misin, şu sen?
Ne bilmek istiyorsun dedi. 
Çok küçükken gece yarısı caddelerden tanklar geçerdi ve ben çıkıp karanlıkların içinden onları arardım. Nereye gidiyorlar diye sorardım da cevabını alamazdım. Bir tek bunu merak ediyorum. Sen biliyor muydun?
Ben bilirim dedi. Her şeyi bilirim. Kaç yılında doğduğunu, ilkokulda matematikten neden nefret ettiğini, sayıları değil de kelimeleri sevdiğini, üniversite yıllarını, herşeyi bilirim.
Söyle o zaman, kendini bilir misin?
Önce duraksadı, sonra aklına bir şey gelmiş gibi yaptı, sağa sola baktı, ve dedi ki “Ben senim, sende ben”. 
Gece daha da karardı sanki. Karşımdaki adam o kadar inandırmış ki kendini, kıramadım. Geçti o vakitler dedim içimden, çoktan geçti. Kitabı elimden bırakıp, mumu söndürdüm. Sonra adam ne yapıyorsun dedi. 
Sana inanıp yola çıkanın benzini bitti yolda kaldı, çatallanan bir yol var ilerde yanlış yola sapanları kurtlar kaptı, şu tünelin içinde ışık arayanlar ise karşıdan gelen kamyonun altında kaldı. Son soru dedim, ışığı olmayan karanlık bir dehliz mi öneriyorsun dedim, seninle yola nasıl devam edelim?
Böyle sürecek dedi, bak ben herkesi uyutmaya kadirim, sessiz kaldıklarında güzel oluyorlar, daha dün herkesin statükosu var demiştin, o yüzden sana şaşırıyorlar. Bit yeniği arıyorlar haberin olsun. Komplolar döndürüyorlar arkandan, habili kabili araştırıyorlar, bal tutan parmağını yalarmış, yalakalar yükselir, diğerleri bakarmış...
Dedim, bak mum söndü, birazdan horozlar ötecek, hava aydınlanacak, güzel günler de gelecek ama sen olmayacaksın.
Cevap verdi anında ve bu kadar suskun varken rüyanda görürsün dedi, sırıtarak.

*  *  *

“Şşşşşşttt uyan! Unuttun mu mahkeme var. İşe geç kaldın. Ceza Yasası ile mi uyudun?”
Acele giyinmem gerek, bir saate kalmaz duruşma başlayacak. Yargılıyorlar bizi. 
Şu rüyadaki adam neyin nesiydi, kimin fesiydi? O kadar konuşup kafamı ütüledi. Devlet baba mıydı bu, zira buralarda hep erkek olurdu, büyük birader miydi, eski bir yoldaş mıydı, yanımdan geçip giden eski bir dost, bir selamsız mıydı, kimdi?

*  *  *

Rüyada veya gerçekte, şimdi bu vakit susanların tarafındasındır belki, belki de korkunun duvarlarına harç atıyorsundur, bir, iki, üç, şimdi daha sağlam. Ama unutma, şair yazdığında umudu, bir nar gibi çoğalır ve dağılır yeryüzüne tane tane kelimeler...

“Bir inancın yüceliğinde buldum seni,

bir kavganın güzelliğinde sevdim.

bin kez budadılar körpe dallarımızı

bin kez kırdılar.

yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz

bin kez korkuya boğdular zamanı

bin kez ölümlediler

yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek! “ *

 

Rüya biter, kış uykusu sona erer ve korkunun duvarları elbet bir gün yıkılır biter. Çıkar o binalardan, salonlardan, meydanlardan insanlar ve bir gün “Özgürüz!” der. Biter bu topraklardaki yalan, dolan, talan ve rüya... 

Biter.

 

*Şiir: Adnan Yücel, “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek”.