ÜRKÜTÜCÜ ZAMANLARA DİŞİL DOKUNUŞLAR

Neşe Yaşın

Bu hafta da kırık kol ve bacağından, ağrılarından söz edecek diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Onlar her geçen gün azalmakla birlikte hala mevcut ama yeterince kafa şişirdim bu konuda. Sonuçta kadın haftasındayız. 8 Mart akşamı benim de oturduğum yerden organizasyonunda yer aldığım bir etkinlik gerçekleşti. Güneydeki Edebiyatçılar Birliği ve kuzeyde Kıbrıs Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin ortak etkinliği. Şiirin Dişil Renkleri başlıklı bu etkinlikte Kıbrıs’ın farklı toplumlarından (Kıbrıslı Türk, Rum, Ermeni, Maronit) kadınların yanı sıra, şu an Kıbrıs’ta yaşayan farklı ülkelerden kadınlar da şiirler okudu.

Etkinlikte şiir okuyan kadınların anne, anneanne ve büyük büyükannelerin fotoğrafları sergilendi. Bu sergi için bana esin olan Mitokondrik Havva kavramıydı.

İnsan genetiğinde, Mitokondrik Havva, tüm soylar tek bir kadında birleşene kadar, yalnızca anneleri ve bu annelerin anneleri aracılığıyla kesintisiz bir çizgide inen ve sonunda ilk kadın Havva’ya ulaşan bir dişi soy zinciri halkasını anlatıyor. Yani bilim insanları annelerin ve onların annelerinin izini sürerek ilk kadına ulaşma şansına sahip.

Mitokondriler yaşam kaynaklarımız. Vücut hücrelerimize yaşam enerjilerini verenler.

Her iki ebeveynden de miras alınan nükleer DNA'nın aksine, mitokondrik DNA genellikle yalnızca annelerimizden miras alınır. Hem yumurta hem de sperm hücrelerinde mitokondrik DNA içeren mitokondri vardır ama döllenmeden sonra spermdeki mitokondri neredeyse her zaman yok edilir. Yani yaşam enerjimizi, hayatta kalmamızı sağlayan mitokondrileri annelerimize borçluyuz.

Etkinlikte sergilediğimiz bu anne, anneanne fotoğrafları büyük bir çeşitlilik içeriyordu. Farklı toplumlardan gelen kadınlar olarak geçmişte bölünmelerden dolayı büyük acılar çekmiş annelerimizi, anneannelerimizi de bir araya getirmiş olduk; şiirlerle, şarkılarla buluşturduk onları.

Hastanedeki oda arkadaşım Sri Lankalı Threce de şiir okudu etkinlikte. Filistinli, Ürdünlü şair kadınları, Maronitlerin yok olmakta olan dilini işitmek keyifliydi.

Şimdi sırada 21 Mart Dünya Şiir Günü var. Onun için de kolları sıvamak lazım. Yine güneyden ve kuzeyden iki yazar örgütü olarak iş birliği yapacağız.

8 Mart etkinliği için yaptığımız ilk toplantıda erkek arkadaşlara bu kadınların etkinliği olacak sizden kimse konuşmayacak demiştik. Haklarını yemeyelim pek çok lojistik işi üstlendiler ve ona rağmen geri planda durdular. Buradan da teşekkür etmiş olayım.

Bu yaralı dünyaya en iyi gelen bu tip buluşmalar bana kalırsa. Filistin’de olup biten ise insanın elini kolunu bağlıyor. Öyle korkunç şeyler oluyor ki söz bitiyor bunun karşısında. Ancak çığlık atarsın böyle bir durumda. Bir üçüncü dünya savaşına doğru gidiyoruz sanki körü körüne. Anti militarizm artık marjinalin marjinali durumunda. Bir barış projesi olan AB bile bir militarist planlama örgütüne dönüşmüş adeta.

Geçenlerde arşivimi düzenlerken kadın konferansları ve etkinlikleri için ayrı bir dosya yaptım. Neler, neler yapmış, ne badireler atlatmışız. Arşiv düzenlemenin böyle bir yanı var. Geçmişteki pek çok evrağı okumaya dalıyorsun ve bir türlü bitmiyor iş. Gelecekte insanların böyle tasnif edilecek arşivleri olmayacak herhalde; her şey elektronik olunca. Bu ürkütüyor beni, hatıralarımın metalik bir araç tarafından ele geçirildiğini hissediyorum. Annem fotoğrafların arkasına güzel el yazısı ile notlar yazmış. El yazısı da demode artık. Öğrencilerim her geçen yıl daha berbat el yazıları olduğunu fark ediyorum.

Ne olursa olsun güzel bir şiir dinlemenin, müzikle kanatlanmanın yerini alamıyor pek çok şey. Son günlerde yaygın biçimde paylaşıldığını gördüğüm bir röportajda Chomsky şöyle diyor: “Dikkatle denetim altına alınmadığı sürece, yapay zekâ mühendisliği ciddi tehditler oluşturabilir. Örneğin, hasta bakımının otomatikleştirildiğini varsayalım. İnsan muhakemesi ile üstesinden gelinmesi kaçınılmaz hatalar bir korku hikayesi yaratabilir. Ya da otomatik füze savunma sistemleri tarafından belirlenen tehditlerin değerlendirilmesinde insanların devre dışı bırakıldığını varsayalım. Şok edici bir tarihi kaydın bize bildirdiği gibi, bu insan uygarlığının sonu olurdu.”

Ürkütücü zamanlarda yaşıyoruz. İnsanın sevgiyle bezenmiş yaratıcı zekâsı iyi geliyor o yüzden dünyaya; özellikle de dişil dokunuşlar. Biz Dünya Şiir Günü için hazırlanmaya başlıyoruz. Bütün militarist haykırışlara rağmen.