Üretim ve olabilirlik…

Tayfun Çağra

 

Üretimin bir ülkenin kalkınması ve refahının gelişmesinde en büyük rolü oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz. Bir ülkenin farklı alanlarda üretiminin orada yaşayan insanlara tüketim olarak sunulması ve fazla üretimin de ihraç edilmesi belki de ekonominin en belirgin, en istenen durumudur.

Tabii ki böyle bir üretim düzeyi yakalamak çok mümkün değil. Yani farklı, çeşitli ve de oldukça geniş yelpazede bir üretim en gelişmiş ülkeler için bile çok mümkün değil. O ülkenin şartları, coğrafi özellikleri, toprağı üretimin çeşitliliğini engeller.

Ancak üretimi planlayabilmek, yaşanan ülkede neyin, nasıl üretiminin yapılabileceğini saptamak, ihtiyacın ne olduğunu hesaplamak ve bu ihtiyaç fazlasının başka ülkelere ihracı için pazarlar aramak normal bir ekonomide daha rahat yapılabilir. Bizim ülkemiz için çok da geçerli değildir böyle bir çalışma… Ancak yine de asgari düzeyde, olabilirliğini en üst seviyede yapabilmek için de bazı şeyler yapılabilir.

Yani ülkemizde üretimi yapılan özellikle tarım ürünleri veya hafif sanayide üretilebilecek bazı ürünler için ithalatın serbest bırakılması çok da uygun değil. Bir ülkedeki üreticiyi desteklemek, ona teşvik uygulamak, ürettiği ürünün ikamesi başka ürünlerin yurda girişine sınırlama getirmek ‘devletçi’, ‘otoriter’ bir devletin uygulaması diyerek kenara itilmesi doğru olmaz. En liberal ülkelerde bile sözünü ettiğim üreticinin korunması ve ithal ürünlere sınırlama konulması uygulanan bir yöntemdir.

Kaldı ki bizim gibi ülkelerde bu yöntemi uygulamak, yani en azından üreticimizin ürettiği ürünün ikamesi başka ürünlerin yurda girişini engellemek veya sınırlamak belki de yapılması gerekli, zorunlu bir uygulamadır.

Patates, domates gibi tarım ürünlerimize karşın Türkiye’den bu ürünlerin de getirilmesi örneğini her gün yaşıyoruz. Tarım ürünlerinde önemli bir miktarda ithalat yaptığımız da Ticaret Dairesi’nin 2017 İthalat-İhracat rakamlarında görülüyor. Daha fazla taşıt araçları ve inşaat malzemelerinde ithalatın önemli oranda devam ettiği görülürken ihracatta süt ürünleri, narenciye ve rakı ön planda…

Ancak toplamda 105 milyon dolar ihracata karşın 1 milyar 520 milyon dolar ithalatımız var. İhracatın yaklaşık 15 katı ithalat. Bunun da en büyük payı doğal olarak %61.2 oranında Türkiye’den… Yani 930 milyon 107 bin dolar Türkiye’ye ödeme yapmış KKTC geçen yıl içinde ithalat nedeniyle… Türkiye’den de ihracat nedeniyle de 63 milyon 818 bin dolar gelmiş. Yani o ihracatın yaklaşık 15 katı oranında ithalat zaten Türkiye-KKTC arasındaki ticaretin rakamı olarak ortaya çıkıyor.

Sonuçta çok dengesiz bir şekilde ülkemize giren paranın çok üstünde bir para ülkemizden çıkıyor. Bu para ithalat-ihracat arasındaki açıktan olduğu gibi eldeki paranın da özellikle Türkiye bankalarında mevduat olarak tutulmasında da görülebilir. Bu durumun nasıl önüne geçilebilir peki? Hep denir ya son zamanlarda özellikle; “Çözüm olmasa bile yapacağımız şeyler var.” Var da çözüm olmazsa da bu örnekte olduğu gibi gün gelir ihracat da, yerel bankalarda para da kalmayabilir.

 


 

598 TL’ye ne istersen yok et!

 

İskele’de koruma altındaki kum zambaklarına zarar verildiği için asgari ücretin dörtte biri oranında ceza kesildi. Yani yeni asgari ücretin yani 2395 TL’nin dörtte biri 598.75 TL ceza. Yok olan kum zambaklarını eğer ödenecekse 598 TL ceza geri getirir mi? İskele Belediyesi’nin Festival alanı ve otoparkını düzenlemekle yetkili firma denizin kenarındaki kumları kepçeyle alıp başka bir yere taşırken hem koruma altındaki kum zambaklarını söktü, attı hem de deniz kenarındaki doğal yapıyı altüst etti. Tabii bu firma bu işleri yaparken İskele Belediyesi’nin bunlardan haberdar olduğunu iddia ediyor. Belediye Başkanı Sadıkoğlu bunu reddediyor ama onun ne söylediği, diğerinin ne cevap verdiği değil önemli olan… Değerler, zenginlikler öylece, çok basit bir olaymış gibi elimizden gidiyor ama belki de bunun karşılığında 598 TL bile ödenmeyecek. Hoş, ödense ne olacak ki! Cezalar o kadar gülünç kalıyor ki gene bir yerlerden kum alınır, içinde kum zambakları olur, başka endemik bitkiler olur, yine 598 tl ceza kesilir, böylece devam eder gider.

 


Bütçede rakamlar

Bütçe görüşmelerinin başladığı gün ile bittiği gün arasında yani 8 günde daha fazla kullandığımız yabancı para (belki de birinci paramız) sterlin olarak %4.29 oranında değer kaybettiğini yazmıştım. Bütçede gözüme takılan diğer şey de Eğitim Bakanlığı bütçesinde geçen yılki artış oranı %13.18 iken bu yıl %12’de kalması, Sağlık Bakanlığı bütçesinin ise geçen yılki artış oranı %6.64 iken bu yıl %28 oranında artmış olmasıydı. Biri iyi, diğeri kötü. Sağlıkta yeni projeler var, bütçe artmış ama Eğitim’de neden düştü, anlayamadım.


Cepte uçtuk!

Bilgi Teknolojileri ve Haberleşme Kurumu (BTHK)’nun 2107 son çeyrek raporuna göre mobil haberleşme kullanıcı sayısı yani cep telefonu kullanıcısı 568,516 kayıtlı varken bunların 455,484’ü aktif. Akıllı cihaz kullananlar ise %74 oranında yani 349,164. Sektörün gelirleri ise yani iki GSM operatörünün sadece 2017 son çeyreğinde 355.4 milyon tl. Bir yıl için bu rakamı 4 ile çarparsak çok önemli bir rakam ortaya çıkıyor. İthalata ödediğimiz bir miktar burada da var. 

 


"Bir adama balık satarsanız, bir gün yer, balık tutmayı öğretirseniz, harika bir iş fırsatını mahvedersiniz."

Karl Marx