Umudun iktidarı

Ongun Talat

Çok umutsuz zamanlardayız. Buralarda hava ziyadesiyle puslu...

Toplumsal ruh halimiz hiç iyi değil. KKTC’de yaşayan büyük çoğunluk umutsuz bir bilinci paylaşıyor. 

Sorunlar biriktikçe birikiyor. Gelecek öngörülebilir olmaktan çıkarken, günlük geçim derdi can yakıyor.

Pandemide kargaşa, siyasette karmaşa, yönetilemeyen krizler, sistem hatası veren devlet kurumları...

Topu birbirlerine atan bakanlar, onların üstünde de topu Türkiye’ye atan bir başbakan... Bitmeyen bir kurultay muhabbeti, duymaktan artık gına gelen farklı erken seçim tarihleri ya da muhtelif hükümet senaryoları...

Boşalan bir kasa, sosyal yükümlülüklerini yerine getiremeyen bir devlet ve pek tabi ki devredilen koca bir irade..

Bu çizdiğimiz tabloda nasıl bir umut ışığı bulabiliriz?  Kendimizi daha iyisinin olabileceğine nasıl ikna edebiliriz?

İsterseniz tabloyu biraz daha netleştirelim; önce şuraya bir “hükümet” çizelim. Hiçbir alanda muktedir olmayan, böyle bir derdi de hiç olmayan bir hükümet...

Vizyonsuz, öngörüsüz, beceriksiz. Yönetmesi gereken alanları büyük bir kayıtsızlıkla başkalarına devretmiş. İktidarın en küçük zerrelerini dahi bircik bircik terk etmiş...

Sonra KKTC’deki gerçek manadaki “iktidarı” kapsaması için perspektifi genişletelim. Resme Türkiye Cumhuriyeti’nin mevut iktidarını, iç ve dış siyasetinin bize etkilerini, perde önünde veya arkasında KKTC’yi yönetmeye soyunmuş bazı çok bilmiş bürokratlarını falan katalım.

Eskisine nazaran daha zayıf olsa da askeri kurumları iktidar ortaklığına muhakkak ekleyelim. Yanına bir de bunların hepsiyle karşılıklı ilişki içerisinde kendine göre bir iktidar alanı kurmuş olan KKTC bürokrasisini koyalım.

Manzaraya bir çeşit “üşüşerek üleşim” ekonomisinin damga vurduğunu söylersek yanlış olmaz. Zayıflayan devlet aygıtının ve kırılgan ekonomik yapının çatlaklarından sızan kara parayı ve bu kirli işleri yürüten odakları da iktidar mekanizmasına monte edelim.

Mikro iktidar alanlarında çeşme başlarını tutanları, farklı sektörlerdeki lobileri, düzene göbekten bağlı çıkar zümrelerini de unutmayalım.

Artık karşımızda çok daha korkutucu bir tablo var. Aşılması gereken duvarlar, bükülmesi gereken bilekler çok daha fazla. Bu çok başlı canavar şimdi epey daha güçlü!

Evet, çok umutsuz zamanlardayız. Ve işin fenası, bu umutsuzluk hali pek de hayrımıza değil...

Böyle puslu havalarda halk eziliyor olsa bile, onu ezenler yine de güçlü kalmaya devam edebilirler.

Çaresizlik ve acizlik hissinden, belki de başka türlüsünün olmasına ihtimal vermediğinden halk yine gider ve iktidarın “hükümet bacağını” yeniden seçer..  

Normal şartlarda hükümeti silip süpürmesi beklenen hatalar zinciri zaten geçim derdinden başını kaldıramayan insanları harekete geçirmeye yetmeyebilir. 

Böyle ortamlarda yalnızca kendi gemisini kurtaran kaptanlar türer. Nemelazımcılık yükselir, güvence arayışı nedeniyle güçlünün yanında olma davranışı yaygınlaşır.

Muhalif kesimlerde inançsızlık yükselir, sandığa gitmeme, seçimleri boykot etme tavrı giderek güçlenir.

Demem o ki, tüm bu tabloyu ancak onun gerçekten alt üst edilebileceği inancını yaygınlaştırmayı başararak değiştirebilirsiniz.

Başka türlü bir tablo vadedebilmek için önce puslu havayı dağıtmalısınız. Güçlü bir iktidar hedefini derhal ilan etmeli, her şeyden evvel ortaya sapasağlam bir iddia koyabilmelisiniz.

Siyasetin henüz ölmediğini ve demokratik mücadelenin bağrından gerçek bir alternatifin doğabileceğini savunabilmelisiniz.

Misal; “ben hükümet olduğumda muktedir olacağım, hedefim gerçek anlamda iktidar olmak olacak” diyebilmelisiniz.

“Benim yönetimimde yargının bağımsızlığı korunacak, Adalet Bakanlığı’nın kurulmasına asla izin verilmeyecek” ya da “adım adım tüm ihalelerin KKTC’de açılması sağlanacak” gibi sözleri verebilmelisiniz.

“Benim hükümetimde ekonomi politikalarının merkezine bölüşüm konulacak, külfetler de daha adil paylaşılacak” iddiasını ileri sürebilmelisiniz..

“Kaynaklar yandaşlarıma dağıtılmayacak, eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetlerinden her ne pahasına olursa olsun tasarruf edilmeyecek, bu alanların bütçedeki payı mutlaka artırılacak” diyebilmelisiniz.

“Hükümetim hayat pahalılığına kayıtsız kalmayacak, işsizlikle mücadele edecek, emekçilerin, esnafın dertlerini kendi derdi belleyecek” vaadinde bulunabilmelisiniz.

“Sivilleşme ve demokratikleşme programım budur” veya “ekonomideki yol haritam şudur” diyerek bu umutsuz manzaranın aşılması hedefini somutlaştırabilmelisiniz.

Tüm bu iddiaları ortaya koymak, gerçekten iktidar olabilmek için yola çıktığınız anlamına gelir. Buralardaki tabloyu değiştirebilmek için de böyle bir yürüyüş gerekir. 

“Umudun iktidarı” ancak böyle kurulabilir...