İki toplum liderinin New York’taki görüşmeleri bizim saatle bu sabah 02.00’deki yemekle başladı.
Bu akşam da 5+1 yani Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de katıldığı toplantılar yapılacak.
Bu toplantılardan ne çıkar?
Beklentimiz var mı?
Elbette ki beklentimiz hep var ama gerçekçi düşünüldüğünde iki toplumun liderinin de çözüm için istekli olduklarını söylemek mümkün değil.
Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti için pek söylenemez ama bizim taraf için zaten Tatar’ın Türkiye’ye sormadan, hatta Türkiye’den bir emir almadan gidip de New York’ta bir sürpriz yapması ve “hade gelin konuşalım, bu işi çözelim” demesi bir ütopya gibi sanki!..
Belki daha önce verilen sözler gereği, kapıların çoğaltılması için bir kez daha sözler hatırlatılabilir ve liderler gelince bir kez daha (ayıp olmasın) diye ara bölgede ‘kapılar’ başlıklı yiyecekleri yemeğin ardından yine köşelerine çekilebilirler.
Karamsar gelebilir belki yazılanlar ama iki toplumun başındaki liderler, yazıp çizenlere de, izleyenlere de, bir adım bekleyenlere de umut vadetmiyorlar.
İki toplumdan 97 örgüt New York öncesi bir bildiri yayınladılar. Belirsizliği ve statükonun derinleşmesini hatırlattılar ve şunları söylediler; “Siyasi liderliğin verdiği izlenim, güven artırıcı önlemler konusunda müzakereleri sürdürmek için yeterince zaman olduğu, çözümler bulmak için aceleye gerek olmadığı yönünde. Oysa liderler, toplumlar arası çatışmanın başlangıcının üzerinden 61 yıldan fazla zaman geçtiğini, ardından gelen savaşları ve hâlâ süren kabul edilemez bölünmüş statükoyu unutuyor gibi görünüyor.”
Sözü edilen siyasi liderliğin değişmesi şansını yakalayabilmek için bizim tarafta Ekim’de seçimler var. İşte umudu canlı tutabilmek için bir fırsat daha… “Ama her şey seçilecek kişiye bağlı değil ya!” dediğinizi duyabiliyorum. Yanlış değil düşünceniz ama fırsatları değerlendirmek, daha çok kapı açabilmek, güven yaratıcı önlemleri çoğaltabilmek, müzakereleri zorlamak, barış isteyen tarafın hangi taraf olduğunu umudu canlı tutarak göstermek, karşı tarafı zorlamak, çözüm parametrelerini doğru kullanabilmek seçilecek kişiye çok uzak olmayan başlıklar…
Sorunda taraf olanları da doğru yönlendirebilmek, yanlışsa yanlış, doğruysa doğru diyebilmek yine o seçilecek kişiye bağlı olan şeyler… Muhtarları gezip, Torosları izlemek dışında süreci zorlayacak merkezleri harekete geçirmek yine o seçilecek kişinin yapacağı işler olacak.
Sonuç olarak yarından sonra New York’tan önemli sonuçlar çıkmasını yine de umut etmekle beraber Ekim seçimi bu umudun gerçekleşmesine direkt yardım edecek önemli bir etken olacaktır.
Yarın ‘ilk gün’
Aslında yukarıdaki yazıya bağlantılı bir yazı bu da;
Asgari ücretin yeniden belirlenmesi için tartışmalar hep var ve şimdi yeniden asgari ücret belirlenecek. İşveren, yükselmesine çok da hevesli değil. İşçi kesimi tabii ki yükselmesini haklı olarak bekliyor. Ticaret Odası da yaptığı açıklamanın bir yerinde “Yaşamakta olduğumuz enflasyonist süreç, artan fiyatlara karşın ücret artışlarını gündeme getirmekle birlikte, her ücret artışının fiyat artışlarını da tetiklediği ve bu kısır döngü sonucunda rekabet gücümüzün giderek azalmakta olduğu gerçekliği ile karşı karşıyayız” dedi.
Ben de naçizane sürekli yazıyorum; Bu süreçten en fazla etkilenen, Ticaret Odası’nın da (belki onları da düşünüyormuş gibi görünsün diye) belirttiği gibi küçük esnaf oluyor.
Artış bekleyenler, bu açıklamaya nefretle bakarken aslında açıklama çok da haksız değil. Ancak artış bekleyen de haklı.
E, kim haksız?
Sen de haklısın, sen de ama haksız ortada yok.
Ortada olsa bile ne yapacağını bilemez.
İşte bu da yani, enflasyonist sürecin bitmesi, her yıl, her dört veya her altı ayda bir yeniden asgari ücretin belirlenmesini beklemeyi bitirecek şey, istikrarlı bir para birimine geçmek. “Türkiye, bize bu sıkıntıları yaşatan TL’yi kullanırken euro’ya geçmemize izin vermez” diyebilirsiniz tabii…
İşte bunun için de yine Kıbrıs sorununun çözümünü zorlamak gerekiyor.
Çok uzun bir süreç mi?
Yarın başlarsak, sürecin ilk günü olur.