Üç etapta yepyeni bir Lefkoşa: Dereboyu Deresi, Lefkoşa Kent Ormanı ve Dereboyu Göleti

Onur Olguner

Bazen unutsak da Lefkoşa dünyada iki belediyesi olan ender şehirlerdendir. Güney tarafı Kıbrıslı Rumların belediyesi ile, Kuzey tarafı ise Kıbrıslı Türklerin belediyesi ile yönetilir.

Alışageldiğimiz bu ilginç duruma bir adım geriye çekilerek bakarsak eğer, gözümüzün önüne 90’ların İpana reklamındaki yumurta imajı belirecektir. Yumurtanın bir tarafı fırçalanmış ve beyazdır, diğer tarafı ise fırçalanmamış ve çürümeye yüz tutmuş haldedir.

Fırçalanmış taraf olan Güney Lefkoşa’daki yumurta pırıl pırıldır. Şehir adım adım bisiklet yollarını yapmaya başlamıştır. Kanlıdere'yi restore edip yürüyüş parkurlarına çevirmiştir ve Athalassa Kent Parkı ile Güney Lefkoşalıların soluk alabileceği bir doğal alan sunar.

Yumurtanın fırçalanmamış tarafı Kuzey Lefkoşa’da ise yıllardır asfalt dökmenin ve yol yapmanın başarılı bir belediyecilik olduğunu bizlere inandırılmaya çalışılır. Şehri ileriye taşıyacak vizyonlar konuşulduğunda ise hep “bizde olmaz” veya “çocuk işi” gibi söylemlerle umudumuz öldürülmeye çalışılır.

Halbuki yeşil hattın kuzey tarafı güney tarafından daha fazla potansiyel taşır. Mesela büyük tarihi yapıların çoğunluğu Lefkoşa Surlariçinin kuzey kısmında yer alır. Bizlerin bundan 4 yıl önce Asmaaltı Bölgesini yayalaştırmamız da bundan dolayıdır.

Projeyi yapmadan önce geceleri yürümekten çekineceğiniz Lefkoşa Surlariçimiz bugün artık geceleri de gündüzleri kadar dolu ve canlıdır. Dahası Lefkoşa’nın güneyden gelen turist ve öğrencilerin sayısı da azımsanmayacak kadar artmıştır.

O gün nasıl Lefkoşa Surlariçi’nin potansiyelini kullanmışsak, bugün de artık bir sonraki potansiyelimizi değerlendirmemizin zamanı gelmiştir. Bu potansiyelin ismi ise Kanlıdere’dir.

Kanlıdere her yıl Trodos Dağlarından tonlarca suyu şehrimize ulaştırır. Bizler ise gelen bu suyun potansiyelini görmek yerine bunu bir sorun olarak ele alırız.

Sorunun nedeniyse aslında zihniyetimizdir. Bize göre dereler bir sorunken, Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’e göre “içinden akarsu geçen kentler bahtsız değil, şanslıdır”. Bu akarsular rehabilite edilmeli ve kentlinin kullanımına kazandırılmalıdır.

Bu vizyon ile birlikte Kanlıdere 3 etaplı bir proje yapılarak adanın en güzel kentsel soluk alanı haline dönüştürülebilir. Aynen Asmaaltı Yayalaştırma Projesi'nin başardığı gibi, bu kent ormanı da güneyden ve dünyadan birçok turisti şehrimize çekebilir.

 

ÜÇ ETAPLI PROJE

  • Öncelikle Lefkoşa’da suyun akışını engelleyemeyeceğimizi kabul edelim. Akarsu, önüne konulan her seti yıkar, üzerine yapılan apartmanı devirir ve her zaman ilerlemeye devam eder. Bizler akarsuyu sadece yönlendirebiliriz, depolayabiliriz, ihtiyacımız olduğu noktalarda kullanabiliriz, ama akmasını engelleyemeyiz.
  • Gelin Kanlı Dere'nin Mehmet Akif Caddesi'ne paralel olan bölgesini, ‘Dereboyu Dere Projesi’ kapsamında rehabilite edelim. Bu rehabilitasyonu yaparken, güneyde olduğu gibi seri havzalar yaratarak suyun farklı noktalarda göletlenmesini sağlayalım.
  • Dereboyu'nun arkasında bulunan ağaçlık alan, KKTC Cumhuriyet Meclisi Eski Başkanı Sibel Siber tarafından Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ile istişare ederek kent ormanı olarak ayrılmıştır. Halihazırda ağaçlık olan bu alanı Dereboyu Caddesi ile entegre ederek Lefkoşa’nın kent ormanı haline getirelim.
  • Lefkoşa Kent Ormanında bisiklet ve koşu parkurları, piknik alanları ve spor bölümleri yaratalım.
  • Bu alanlara ek olarak yapacağımız kazılar ile Dereboyu Ormanını, içerisine yapay bir gölet barındırmaya uygun hale getirelim.
  • Yağışların artarak Kanlı Dere'yi doldurduğu zamanlarda suyun büyük bir kısmını Lefkoşa Şehir Kulübü'nün yanından Lefkoşa Kent Ormanı'nda oluşturduğumuz Dereboyu Göleti'ne yönlendirelim.
  • Böylece Trodos Dağlarından gelen tonlarca suyu derelerimizi taşırmak yerine, içinde ördeklerin yüzeceği göletimizi doldurmak için kullanalım.
  • Yüzyıllardır Trodos’tan gelen suyun sel felaketine dönüşmesini engelleyelim, kent parkımıza yapacağımız göletimizi besleyelim ve sıcak yaz aylarında Kanlı Dere’nin kurumaması için bu suyu kullanalım. Göletimiz, Dereboyu Deresi'nin sıcak yaz aylarında kurumaması için rezerv görevi üstlensin.
  • Lefkoşalıya yaz ve kış aylarında piknik yapabileceği, bisiklet sürebileceği, yoga derslerine katılabileceği ve kim bilir belki de balık avlayabileceği küçük bir göletli Lefkoşa Kent Parkı'nı sunalım.
  • Mehmet Akif Caddesi'ni sadece yolu kullanan değil, arkasındaki doğal zenginliğe de zarar vermeden Lefkoşalının hayatına katan bir cadde haline getirelim. Hem doğal alanlar kaçak inşaat tehlikesinden kurtulsun  hem de bölgenin ticareti artarak güçlensin.
  • Ve üç aşamada Lefkoşalının gündelik yaşantısından kaçabileceği, hayatını zenginleştiren bütünlüklü bir kent parkı hayata geçsin. Tabii, bu vizyon bugüne kadar belediyecilik ile ilgili kafamıza koyduğumuz kalıpların ötesine geçtiği için bizlere imkansız ve başarılamaz gelebilir. Çünkü maalesef ülkemizde bugüne kadar belediyeciliğin başarısı hep yol yapmak ve çöp toplamak ile değerlendirilmiştir.

Bu yüzden Kıbrıslı Türklere her zaman yumurtanın çürük yüzü layık görülmüştür.

Aslında belediyecilik hayal etmekle başlayan, ardından projelendirmenin yapıldığı ve hayallerin gerçeğe dönüştürüldüğü bir kamu yönetimidir. Bizler kent ormanı hayalini başarılmaz görürken, akarsuyu bahtsızlık olarak görmeyen Eskişehir Büyükşehir Belediyesi bundan çok daha uçuk bir proje olan Porsuk Çayı'nı halk plajına çevirme projesini gerçekleştirmeyi başarmıştır. Ve bunu Avrupa Birliği'nden fon alarak değil, borç alarak hayata geçirmiştir.

Yumurtanın çürük yüzü bizlerin kaderi değildir. Bizler, elimizde böylesine büyük potansiyeller varken hem sorunlarımızı çözecek, hem de içerisinde göleti olan bir kent ormanını Lefkoşa’ya kazandıracak kabiliyete sahibiz.

Yeter ki isteyelim, yeter ki vizyonumuzu ortaya koyalım, yeter ki hayal etmekten korkmayalım.