Türkiye, Böyle Gidişin Nereye?!

Kutlay Erk

Nasıl bakılırsa bakılsın, Kıbrıslı Türklerle Türkiye arasında güçlü bir bağ var. Bu bağ aynı ırktan, dil ve dinden ve tarihten de gelmiş olmak yanında, çağdaş tarihte iki tarafın da stratejik çıkarlarının elde edilmesi bağlamında Kıbrıs sorunu sürecindeki zorunlu ve birbirine bağımlı ilişkisinden de kaynaklanıyor…

Dolayısıyla, Türkiye’nin genel durumu ve gidiş hattı Kıbrıslı Türkler için her zaman önemli olmuştur. İngiliz’e kiralandığında, İngiliz sömürgesi haline geldiğinde, Mustafa Kemal’in emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı verdiğinde, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda ve Mustafa Kemal’in yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde uyguladığı tüm devrimlerinde ve 1950’li yıllardan sonra her on yılda yapılan darbelerde Kıbrıslı Türkler Türkiye’yi derin ilgi ve Türkiye için umutlu bekleyişlerle izlemiştir.

Tıpkı şimdi olduğu gibi… Şimdilerde, Kıbrıs sorunu çözüm sürecinin ağır – aksak, düşe – kalka ilerlemesinin Türkiye’nin katkılarıyla ivme kazanabileceği inancı nedeniyle, Kıbrıslı Türkler Türkiye’den beklenti içindedir. Bu bağlamda Türkiye’nin istikrarda olmasına ihtiyaç vardır… Ve Türkiye’nin istikrarda olmaması, Kıbrıslı Türkleri Türkiye’deki gelişmelere kaygıyla odaklamaktadır.

Tüm komşuları ile çatışmalı ilişkiler içinde bir Türkiye… ‘Sınır ötesi askeri hareketler’ hem komşuları hem de müttefikleri ile arasını iyicene bozuyor; bir başarı da elde edebilmiş değil henüz… AB vizyonunu kaybetmiş, AB ile diplomatik çatışmayı tercih eder duruma gelmiş; ihracatının yüzde altmışını da AB’ye yapıyor… Çağdaş değerler açısından işbirliği yapılacak dünyadan uzaklaşan bir Türkiye…

Yüzünü doğuya dönmüş bir Türkiye… Yakın ve Orta Doğu cadı kazanı; onlarca yıldan beri kaynıyor ve durulacağa da benzemiyor. Bu bölgelerde siyaset halen feodalite üzerinden feodal ilişkilerle sürdürülüyor ve emperyalist güçler de bu ilişkilerin koruyucusu, kollayıcısı… Bu bölge birbirine ihanetler bölgesi… Bölgedeki çıkarlarını büyüterek sürdürmek stratejileri uygulayan emperyalistler, bu birbirine ihaneti marifet sayıp kendi statükosunu koruma gayreti içinde olan feodal yapılarla varlığını geliştirebiliyor. Türkiye de yüzünü bu tarafa çevirmiş… Ne yer tutabilecek, ne de bir köşe taşı… Mali ve insan kaynağı hebasından başka bir sonuca da ulaşamayacak… Ama inatla ve ısrarla ve batıya şantaj yapacak diye doğuya doğru kayıyor Türkiye…

Kuzeyde Rusya… Tüm tarihi süreç içinde Türk ve Slav ırkları, uzanabildikleri tüm yakın coğrafyalarda egemenlik kapışmasında oldu… İlişkilerinde zaman zaman kısa süreli bahar yaşadılar ama sürdürülebilir baharı hiç yakalayamadılar… Güney’de Kıbrıs ve ötesinde Kuzey Afrika ülkeleri… Kıbrıs sorunu malum, tarife hacet yok… Ama Kuzey Afrika’nın birçok ülkesi ile de Türkiye başarılı ilişkiler geliştiremedi… Mısır, Libya, Tunus, Cezayir… Bunların kendilerine faydası yok, Yakın ve Orta Doğu ülkeleri gibi onlar da feodalite ve feodal ilişkiler marifetiyle emperyalizmin oynadığı ülkeler… Türkiye de bu coğrafyada oyuncu olmaya soyununca, hepsinden de tepkilerle karşı karşıya kaldı; Libya’ya bakamıyor, Mısır’a yanaşamıyor…

Bunlar Türkiye’nin dış sorunları… Ve inadına da hata üstüne hata ile sürdürülen dış sorunlar… İç sorunlar?!.. “Dış siyaset iç siyasetin bir yansımasıdır” diye bir söz var… Dış sorunların varlığı ve niteliği iç sorunlardan yansıyor. Türkiye’nin iç barışı yok; kendi yurttaşı ile ırk farklılığından dolayı adı konmamış bir savaş halinde… Kendi yurttaşı ile din mezhebi farklılığından dolayı da barışık değil… Devleti yönetenler, dini – dili – ırkı aynı olan yurttaşları ile de, bu kez de, siyasi parti farklılıkları nedeniyle öfke - hiddet - kin – ötekileştirme hareketleri ile sindirme ve bastırma gayreti içinde… Din ve inanç konusu artık inanan ile Tanrı arasındaki bir konu değil, halklar ve Türkiye’yi yönetenler arasındaki bir konu; inanıyorsan onlardan yana olacaksın, onlardan yana değilsen ‘inanan’ değilsin… İnanan değilsen de perişan edilmeye layıksın… Sevgisiz bir Türkiye, siyasi egoların baskın tavırları ile yönetilen bir Türkiye… Yönetenlerle her türlü farklılığın, bireyin özgürlüklerini ve yaşam hakkını tehdit nedeni olabildiği bir Türkiye…     

Yanlış iç ve dış siyasetler Türkiye’yi her türlüsünden terörizme sahne yapmış… ohal uygulamasına rağmen can güvenliği olmayan bir Türkiye… Ve sonuçta ekonomisi çatırdayan bir Türkiye… Türk lirası yabancı paralar karşısında her gün eriyor ve Türkiye insanı her gün fakirleşiyor. Ufukta da toparlanabilecek bir iz görünmüyor… Ve bunların üstüne – üstlük bir de anayasa değişikliği ile yeni bir siyasi yönetim şekline geçme koşusunda bir Türkiye… Anayasa’nın geçmesi haline yürürlüğe girecek olan ‘siyasi yönetimde başkanlık sistemi’ bilinir demokrasilere çok da yakın olmayacak… Yeni anayasa için ‘Evet – Hayır’ referandumu kampanyaları başladı; Türkiye insanı şimdi bir de böyle bölündü… Her şeyin ülkede yaşayan insanları siyaseten bölebileceği, hükümet edenlerin bu bölünmelere umarsız ve tahrikkar olduğu bir Türkiye…

Kıbrıslı Türkler, güçlü bağ hissettiği bu Türkiye’yi derin bir ilgi ve çok endişeli bir kaygı ile izliyor; aslında Mustafa Kemal Türkiye’sine üzülerek ve kahrolarak izliyor… Kendi başına dert açmakta usta kesilmiş bir Türkiye’nin Kıbrıs’ın başındaki derdi çözmekte ustalık yapmasını beklemek de elbette çok düşündürücü… Kıbrıs Türk halkına garantör olması istenen Türkiye, kendi insanına insanca yaşama haklarını her gün buduyor; Türkiye’de yaşayanlar kendi haklarının garantisi için uluslararası mahkemelere başvuruyor…    

Türkiye’nin böyle gidişi, ne kendi insanı ve ne de Kıbrıslı Türkler için hayra alamet değil… Kimse ‘anavatan’ edebiyatına sarılıp, Türkiye’nin kendi yurttaşını değişik sosyolojik gruplara bölerek yaptığı eziyetleri sansürlemesin; komşu halklarla barış içinde bir arada yaşamayı becerememesine tek taraflı bakıp topu karşı sahaya atmasın.

Bu Türkiye’nin gidiş hattı kendi için de, Kıbrıslı Türkler için de tehlikeli… Ufukta bir Bandırma vapuru gören var mı?