Topyekun istifa ve bütünlüklü iktidar değişimi!

Birol Karaman

Salgın sonrası süreçte yaşanacak olan ağır ekonomik kriz şartlarında toplumun ihtiyaç duyacağı en birincil öncelik, iyi yönetilmekti. İşbirliği içerisinde çalışabilen ve dürüst insanlardan oluşan bir hükümet ve cumhurbaşkanı tarafından…

Hal böyle iken ada yarımızda yönetme erkini elinde bulunduranların durumunu, dünkü meclis oturumunda hep birlikte izledik! Saatlerce süren tartışmaların sonunda Serdar Denktaş’ın meclis kürsüsünden okuduğu ve kamuoyunun bilgisine bu şekilde gelen polis araştırma raporundan da açıkça görüldüğü şekilde günlerdir topluma doğrular söylenmiyor!

Bakanlar Kurulu kararı var mıydı? Yok muydu? Bazı kurumların bilgisine gelmiş miydi? Gelmemiş miydi? Bütün bu tartışmalar, meclis kürsüsünde okunan raporda cevabını buldu: herkesin her şeyden haberi vardı! Ancak bile isteye topluma doğrular söylenmedi. Hem de böylesi bir dönemde toplumun genel sağlığını riske atma pahasına…

***

Ada yarımızda çok zor ekonomik koşulları göze alarak, sağlığımızla ilgili tedirgin edici duygular içerisinde ve birçoğumuz sevdiklerimizden de ayrı kalma pahasına günlerce evlerimize kapandık!

Bunu yaparken bir tek amacımız vardı. Önce sağlık emekçilerine sonra da ülkeyi yönetenlere zaman kazandırmak… Ve kazanılacak olan bu zaman içerisinde gerekli hazırlıkların yapılmasını sağlayarak bu badireyi toplum olarak mümkün olan en zararla atlatabilmek… 

Kıbrıs Türk toplumu bu süreçte yukarıda belirttiğim tüm sıkıntıları göğüsleyerek birlik içerisinde sağlık çalışanlarına ve ülkeyi yönetenlere bu süreyi kazandırmışken ülkeyi yönetenlerin topluma verdiği cevap son on günde yaşadıklarımız oldu.

Daha kısa bir süre önce güneye giden işçilere “gidip ama gelmeyin” diyen bir hükümetin topluma cevabı; “güney emekçileri gitsin ve gelmesin ama bizim istediklerimiz, kendi istedikleri koşullarda gelsin ve ellerini kollarını sallaya sallaya diledikleri gibi gezsin” oldu.

Salgın döneminde ortaya doğru dürüst tek bir icraat koymadan sadece algıyı yöneterek “bakın çok iyi yönettik, ne de güzel yönettik” imajı yaratan bir hükümetle karşı karşıyaydık aslında. Muhalefetin zaman zaman aşırı bir boyuta varan sorumluluk duygusu içerisinde, sert bir muhalefet göstermediği koşullarda bu algının yerleşmesi pek de zor olmadı. Oysa iş başında olan hükümetin muhalefetsiz bırakıldığı zaman bu toplumun başına ne çoraplar örme potansiyeline sahip olduğu da daha ilk olayda ortaya çıkmış oldu.

Şimdi, iş başında olan bu hükümet bir kez daha algıyı yönetmeye çalışarak, sorumluluğu yalnızca bir bakana yükleme çabası içerisinde bu rezaletten kurtulmaya çalışıyor. Günlerdir hükümetin her bir kanadı, hatta her bir bakan kendi sorumluluğunu bir diğerine atmaya çalışarak, bazıları ise sessizce bir köşede bekleyerek bu işten kendini sıyırmaya çalışıyor.

Serdar Denktaş’ın okuduğu polis raporu ise gerçekliği tüm çıplaklığı ile yüzümüze vuruyor. Bu işte hiç kimse masum değil! Kabinenin tümünün, tüm detaylardan haberi vardı. Ve haberi olduğu halde, yani bile isteye bu toplumun sağlığı riske atıldı.

Cumhurbaşkanlığı seçimine dönük manevralar yaparak, herkesin kendi pozisyonunu konsolide etmeye çalıştığı ve kimsenin bunun dışında başka hiçbir somut hedefinin olmadığı bir ortamda toplum olarak yaşayabileceklerimiz bundan başka bir şey olamazdı.

Bu bakımdan daha başka krizlere sürüklenmeden ve ne içerisine girdiğimiz ekonomik krizin ne de olası bir ikinci dalganın toplumu kasıp kavurmasına müsaade etmeden bu hükümet topyekûn istifa etmeli, muhalefet bütünlüklü iktidar değişimini sağlamak için sokakları hareketlendirmelidir. Kıbrıs Türk halkının başkaca bir çıkışı yoktur.