TOPRAK

Sami Özuslu

 

Liderler ‘toprak’ konuşmak üzere İsviçre’ye gidecekler.
Müzakerelerde ‘son viraj’ belki bu…
Sonrası belirsiz.
Toprakta ve mülkiyette uzlaşmak mümkün mü?
Yarım asırdan uzun süredir devam eden Kıbrıs sorununda ‘toprak’ başlığı 1974’te çizilen haritayla birlikte müzakere masasının değişmez ve en çetrefil meselelerinden biri oldu.
Kıbrıslı Türklerin yaşadığı ‘kuzey’ bölgesinde, nüfusa kıyasla fazla toprak vardı. ‘Güney’de ise, Rum nüfusuna kıyasla toprak miktarı azdı.
Toprak ve onun ayrılmaz parçası mülkiyet sorunu, çeşitli yöntemlerle çetrefil hale getirildi.
İyi ya da kötü niyetle yapılan bu uygulamalar neticesinde oluşan statüko, içinden kolay çıkılabilir bir durum değil.
Özellikle de ‘kuzey’de…
Nesiller değişti, koçanlar dağıtıldı, araziler binalarla doldu.
Kimin malı kimin elinde, belli değil.
Kim haklı, kim haksız yere mülke kondu, o da belli değil.
Mevzu uzun ve karmaşık…

*  *  *

Toprak konusu sadece kuzeyde değil, güneyde de ‘büyük politika’nın esiri oldu. Adeta bir ‘mit’ yaratıldı.
Toprak ‘kutsal’laştırıldı.
Gerek ‘kan’ edebiyatıyla…
Gerek ‘herkes evine dönecek’ iddiasıyla…
‘Egemenlik’, ‘siyasal eşitlik’ gibi kavramlar da icap ettiğinde abartılı bir şekilde çözümün önünde sıradağlar gibi durdu.
Toprak ve mülkiyet ise her daim ‘son noktada anlaşmayı engelleyecek mevzu’ olageldi.
Toprakla ilgili açılan uluslararası davalar iki tarafı çok gerdi. Türkiye’nin ‘işgalci’ pozisyona düşmesi ve yüklü tazminatlar ödemesi sonucu 2003’te kapılar açıldı, ardından Tazmin Komisyonu kuruldu.
Kıbrıslı Rumlar zaman zaman sanki ‘Kıbrıs sorunu bireysel davalarla çözülecekmiş’ sanısına kapıldı.
Neredeyse Kıbrıs’taki uzlaşmazlık bir ‘toprak’, bir de ‘mülkiyet’e bağlandı.

*  *  *

Toplumlar layık oldukları şekilde yönetilirler.
Bu kesin.
Toplumlar kendi geleceklerini belirlemek adına kendi iç dinamiklerini harekete geçiremediği sürece, doğa boşluk tanımıyor.
Bu da kesin.
Toprak ve mülkiyet konusunu sanki hayatın en önemli meselesiymiş gibi görmeye, Kıbrıs’ın geleceğini arazi paylaşımı meselesine indirgemekten vazgeçmezsek, işimiz hikaye.
Bu daha da kesin!

*  *  *

Kıbrıs sorunu siyasidir, uluslararasıdır, konjonktüreldir, büyük güçlerin paylaşım hevesidir, milliyetçiliktir, hınçtır, şiddettir…
Bunların hepsi doğru.
Egemen olmak önemlidir.
Siyasal eşitlik mühimdir.
Toprak değerlidir.
Hepsi tamam…
Peki ama ‘insan’ neresindedir bu denklemin?
Üzerinde fırtınalar kopartılan bu ‘toprak’ üzerinde yaşayan, gelecekte yaşayacak nesillerin önemi, değeri hani?
Liderler İsviçre’ye giderse, konuya bir de bu açıdan baksınlar.
Toprağı ve mülkiyeti kutsallaştıra kutsallaştıra, onun üzerinde yaşayan insanları unuttuk çünkü…
En kutsal olan insan yaşamı değil midir oysa?