Titrek bir gövdeye tutunarak

Cenk Mutluyakalı

PAZAR YAZILARI

Dengede durmak yoruyor. Kalple mantık, gözle dudak, sözle eylem, bakmakla dokunmak arasında bir yerde gözüm seğiriyor, dudaklarım titriyor, dizlerim çözülüyor.

En yorgun olduğum anda yeniden doğuyorum derken… Tenha düşlerin kıyısına uzanıyor bir nefes… Kum zambağı gibi doğallık… Tinden tene soluksuz bir koşu…

Göğün göğsü kabarıyor. Laleler yabanileşiyor, kekik kokusu evcilleşiyor. Çenemin çukuruna toplanmış o koku gitmek bilmiyor… Yüzümden bulutları geçiyor, adalı bir şairin… Küçük bir sevda türküsü çalınıyor kulaklarımda, fısıltıyla…

“Özgürlük” diyorum!
Çıplak tabanlarımızın izler bıraktığı, köpüğünde aklandığımız ve dalgasını geçtiğimiz kumsallar imdada yetişiyor.
Çektikçe uzuyor zaman… Sevdikçe çekiyor.

Mevsimlerle tutmaca oyunu bizimkisi… Biliyorum, bir yerde yetişeceğim, tutacağım ve yeni bir bahar ellerimden maviye yükselecek; kuyruğunda rengârenk gülüşleriyle bir uçurtma salınacak, gecenin grisine gizlenecek sersem sevdalar…

Çan seslerinin yankılandığı duvarların bir yarısından, ötekine tutunuyor bir sarmaşık, dikenli tellere yaslıyor boynunu, kanıyor, sızlıyor, umutlanıyor bölük pörçük….

İçimde yeni bir şehir uyanıyor, bir yürek telaşı büyüyor göğüs kafesimde, o kafesin kapısı aralanıyor ve kırlangıç sürüsü havalanıyor ağzımdan, işte o an sıcak bir bulutun kuş tüyü göğsüne yaslıyorum başımı… Uykumu bölüyor, unutulmuş bir nöbet kulübesinden yükselen düdük sesi… Köklerinden sökülmüş bir zeytin ağacı misali gövdem, üzerine birbirinden umarsız harfler kazınmış, sevdaya dair!

Yetim kentin parçalanmış gecesinden yıldızları çalıyorlar. Hayatın onca çirkinliği ve korkunçluğu arasında aşk tutuyor bizi ayakta… İnsana, göğe, evlada, toprağa, suya, ezgiye, yağmura aşk…

Gökyüzünde yürür gibi zamanlar istiyorum. Eski taş plaklar eşliğinde dans etmek, titrek bir gövdeye tutunarak…