Tıpkı Bugünlerde Yaşadıklarımız Gibi

Salih Sarpten

İnsanlığın bulabildiği en iyi yönetim biçimi olan demokrasi, her şeyden önce değerler ve kurallar bütünüdür denilebilir. Demokrasi, sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi ve yaşayış biçimidir.

Ne var ki son günlerde yaşadıklarımız, demokrasiyi anlayamadığımız, onu bir yaşam biçimi yerine, sembol bir kavramdan öteye götüremediğimizi destekler niteliktedir.

Ülkede demokrasi, ailede demokrasi ve okulda demokrasi sayesinde gelişir… “Daha küçük yaşlardan itibaren bu kavramla ve bu yaşam tarzıyla büyümediğimiz için” demokrasiyi öğrenemiyoruz. Aile içinde konuşmak istiyorsunuz ama olmuyor… Okulunuzu, okuyacağınız bölümü, gireceğiniz ya da girmeyeceğiniz sınavları, mesleğinizi sizin yerinize anne-babanız seçiyor. Ailede kararlara katılımınız neredeyse hiç yok. Her şeyin sizin için olduğu söylenir ama size kulak veren yoktur. Tıpkı bugünlerde yaşadıklarımız gibi…

Okullarımızda da durum pek farklı değildir. Bir türlü üstümüzden atamadığımız öğretmen merkezli öğretim en büyük kabusumuz… Ve ne yazık ki en iyi olduğunu düşündüğümüz okullarda bile durum aynıdır:

  • Öğretmenin anlattığı ve öğrencinin de sürekli dinlemek zorunda kaldığı,
  • Öğretmenin sürekli aktif, öğrencinin sürekli pasif olduğu,
  • Öğretmen öğrettiği, öğrencinin öğrendiği,
  • Öğretmenin konuştuğu, öğrencinin sürekli sustuğu,
  • Kendi düşüncelerinizi boş verin “benim size anlattıklarıma bakın” şiarının baskın olduğu bir yöntemi uygulamak ısrar ediyoruz.

Kısacası tıpkı bugünlerde yaşadıklarımız gibi, öğretmenin öğrenciyi, öğrencinin öğretmeni, okul yöneticisinin veliyi, velinin okul yöneticisini “ötekileştirdiği” bir durum çıkıyor orta yere…

Bütün bunların yanına, “iyi çocuk olma” kriteri olarak, sınavlarda başarılı olma şartı ortaya konulduğunda siz düşünün o çocuğun halini… Sınava endeksli eğitim sistemimiz içinde, fikrine hiçbir zaman başvurmadığımız çocuklarımıza sınıfta “sus konuşma” diyoruz… “Sus konuşma” çünkü konuşursan ezberlemen gerekenleri, ezberleyemezsin. Oysa “sus konuşma” demek, düşünme demek, fikrini söyleme demek, kararlara katılma demek, senin ne istediğinin önemli değil demek, irade sende değil demek… Kısacası demokrasiyi, onun önemini, o olmadan sorunun bir tür var olma sorunu olduğunu öğrenemiyoruz demek. Yani tıpkı bugünlerde yaşadıklarımız gibi…

Bir yaşam biçimi olan demokrasinin ancak eğitimle kazanılabileceği açıktır. Çünkü daha çok demokrasi, daha çok insan hakkı okullar aracılığıyla öğrenilir. Hangi pencereden bakarsanız bakın en genelde eğitimin amacı, çocuğun kendine özgü olan yaratıcı düşüncesinin, güçlü yanlarının ve yaşadığı çağda ihtiyaç duyacağı becerileri elde etmesi için gerekli zemin ve özgürlüğün sağlanmasıdır. Bu da sisteme demokrasi dersleri koymakla değil, gerçekten demokratik sınıflar, demokratik okullar kurmakla olur. Aksi halde ne demokrasiyi içselleştirmiş bireyler yetiştirebiliriz, ne de demokratik bir toplum olabiliriz…


Buraya Dikkat

Şu Ödev Meselesi

Pandemi nedeniyle okullarımızdaki eğitim-öğretim uygulamalarının verimliliğinde ciddi sıkıntılar yaşandığı aşikar. Yüz yüze eğitim ile uzaktan eğitimi bir arada vermeye çalışan bu dönemde ödevlerde büyük bir sorun oluşturmaya başladı…

Okullarda verilen ödevlerle ilgili farklı tartışmalar var. Kimi ödevlerin aslında okulda yapılabilecek çalışmalar olduğu, kimi ödevlerin de öğrencilerin düzeylerinden çok daha ağır ve zor olduğu için anne-babalar tarafında yapıldığı bilinen bir gerçek…

Öte yandan hangi kapsamda olursa olsun amacına uygun olmayan ödevlerin; çocukların nitelikli olarak geçirebilecekleri zamanlarından çaldığı bulguları var. İşte bu noktada New York’taki 116. Devlet Okulu; öğrencilere evde yapmaları için matematik ödevi ya da yazı ödevi vermeyi artık bırakırken, bunun yerine öğrencileri kitap okumaları ve aileleri ile zaman geçirmeleri konusunda uyarıyor… Aileler ise tedirgin. Ödev yapmayan çocukların başarısız olacaklarını düşünüyorlar…

Peki, eğitim bilimi bu konuda ne söylüyor… Eğitim bilimi literatürüne baktığımızda ödev konusunun, son dönemde çok fazla ilgi görmeye başladığını ve ödevin negatif etkilerinin de net bir şekilde kanıtlandığını görebiliyoruz... Bu etkiler arasında çocukların yaşadığı hayal kırıklığı ve aşırı yorgunluk, diğer aktivitelerle ve aile ile geçirilen zamanın eksikliği ve üzücü bir şekilde çoğu öğrenci için öğrenmeye duyulan ilginin kaybolması yer alıyor… Okullara ve anne-babalara duyurulur…