Teşekkürler Kufez!

Sevgül Uludağ

Çok değerli bir okurumuzun yardımlarıyla yıllar önce öyküsünü bu sayfalarda kaleme aldığımız, Kufez’deki (Çamlıca) olası gömü yeri hakkında bilgi toplayarak Kayıplar Komitesi yetkililerini olası gömü yerini içerebilecek bölgeye götürdüğümüz iki “kayıp”la ilgili güzel haberler geldi: Kayıplar Komitesi’nin bu bölgede başlatmış olduğu kazılar genişletilerek sürdürülürken, sözkonusu iki “kayıp”tan geride kalanlara ulaşıldı.  Okurumuza bu sayfalardan sonsuz teşekkürler ederken, “Teşekkürler Kufez!” diyoruz…

2008 yılının Mayıs ayında yaptığımız röportajda bu okurumuz bize Kufez’den “kayıp” baba-oğul Loizular’ın öyküsünü anlatmış ve olası gömü yerini de göstermişti… Bu bölgede Kayıplar Komitesi 2006 yılında kazı yapmış fakat herhangi bir sonuca ulaşamamıştı… 2008 yılında okurumuzla birlikte Kayıplar Komitesi yetkililerine bu bölgeyi göstermiş ve okurumuz bildiklerini Kayıplar Komitesi yetkilileriyle paylaşmıştı… Böylece bu alanla ilgili daha etkili araştırma yapılmasının önü açılıyordu…

Kufez’de yeniden başlatılan kazılar genişletilerek sürdürüldü ve Kayıplar Komitesi kazı ekibi bu bölgeye gömülmüş olan iki “kayıp”tan geride kalanlara ulaştı… Bu haberi verdiğimiz okurumuz da bu iki “kayıp”tan geride kalanların bulunmasına çok sevindiğini ifade etti… Elbette bulunan “kayıplar”ın kesin kimliklendirilmesi DNA testleri sonucu yüzde yüz kesinleşecek ancak göstergeler, bulunanların çok büyük olasılıkla onlar olduğuna işaret ediyor.

Okurumuz Mayıs 2008’de yayımladığımız röportajda Kufezli baba-oğul Loizular’ın “Muratağa-Atlılar-Sandallar’ın intikamı olarak öldürüldüklerini” anlatmıştı…

Mayıs 2008’de bu sayfalarda şöyle demiştik:
“Kufez’de tutuklu bulundukları evden alınarak Kufez-Arıdamı (Çamlıca-Artemi) arasında bir çam ağacının altına götürülerek öldürülen ve buraya gömülen Michael Loizu ile 15-16 yaşındaki oğlu Loizos Michael Loizu’ya ilişkin 1 Mayıs 2008 Perşembe günkü yayınımız ardından, bu aileyi çok iyi tanıyan bir Kıbrıslıtürk okurumuz bizi arayarak, “Onların evinde çok yemek yemiştim... Bu olay olduğunda çok üzülmüştüm... Size bütün hikayeyi anlatmak ve gömüldükleri yeri göstermek istiyorum” diyerek bildiklerini bizlerle paylaştı.
Bu okurumuz, baba-oğul Loizular’ın, Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamı öğrenilince, köydeki komutanın emriyle “intikam için” öldürülmüş olduklarını söyledi. 

Baba-oğul Loizular’ın “Dennarga Ormanı”nın içinde, “Ramadan’ın tarlasının üst başında” bulunan tek bir çam ağacının yanına gömüldüklerini, burasının Kufez (Çamlıca) ile Arıdamı (Artemi) arasında bir yer olduğunu anlatan okurumuz, bizi bu noktaya götürerek sözkonusu büyük çam ağacını da gösterdi. Yolun sağ tarafında kalan iki tane büyük çam ağacı bulunuyor. Okurumuz, baba-oğul öldürülüp gömüldükten sonra, bu bölgeden geçerken taze kazılmış ve toprak yığılmış bir alan gördüğünü, bunun kuzeye baktığınız zaman, çam ağacının  sağ tarafında olduğunu, yolun tam karşısında ise insanların evlerini dekore etmek için taş aldıkları bir bölge bulunduğunu söyledi.

Kayıplar Komitesi’nin Loizular için kazı yapıp bir şey bulamadığı biliniyor ancak okurumuzun işaret ettiği noktada Kayıplar Komitesi tarafından kazı yapılmışa benzemiyor... Konuyla ilgili olarak Kayıplar Komitesi’ni de bu bölgeyi araştırmaya davet ediyoruz. Okurumuz, “Kemiklerin aile tarafından alınıp götürüldüğü söylentisi doğru değildir. Bu söylenti nereden çıkarıldı, emin değilim. Ancak çam ağacının 40-50 metrekare çevresinde kazı yapılırsa, inşallah kemikler bulunacaktır... Onları gömmek için dozer falan kullanılmamıştı – o nedenle kemiklerin yüzeye yakın olması gerekir” diye konuştu.

Adı yanımızda mahfuz, sözkonusu Kıbrıslıtürk okurumuzla röportajımız şöyleydi:

SORU: Mihail Loizu nasıl biriydi?
OKURUMUZ: 
Mihail Loizu, bildiğim kadarıyla iyi bir insandı. Doğma-büyüme Kufezli’ydi (Çamlıca). İki traktörü vardı. Tarla işlerinde, ekme-biçme zamanlarında onunla çok çalıştım, çok parasını aldım, yemeğini da yedim...

SORU: Karısının adı neydi?
OKURUMUZ:
Fiyu derdik biz... Fiyu abla... Eli öpülecek bir kadın... Bak ne geldi aklıma yahu, bir gün ova dönüşü yemek yedik. İki çeşit yemek vardı masada – biri mulihiya, biri kolokastı galiba. Bana ayrı yemek, onlar kendi yemeklerinden yiyordu.
Dedim “Be abla, ne koymadın bana o yemekten?”
“O domuzla pişmiştir, günahtır...”

SORU: Bu kadar ince düşünceli bir kadın...
OKURUMUZ:
“Aha tencere oraşta, kalk, koy da ye istersan” dedi bana. Ben da kalktım, kurtardım, yedim...

SORU: Kaç çocukları vardı?
OKURUMUZ:
İki kızı, bir oğlu... Gelmişler, aramışlar beni ama buluşamadık kapılar açıldıktan sonra... Biri doktor kızlarının, biri öğretmendir sanırım...

SORU: Oğlucuğunu da öldürdüler...
OKURUMUZ:
Evet...

SORU: Oğlucuğu o zaman 15-16 yaşlarındaydı...
OKURUMUZ:
Delikanlıcıktı...

SORU: Bunlar varlıklı bir aileydi galiba...
OKURUMUZ:
Köyün bütün Rumları’nın mallarına Mihail Loizu bakardı...

SORU: Köyde kaç Rum, kaç Türk vardı?
OKURUMUZ:
1974’te bir aile bunlardı işte... Diğerleri hep kaçtıydı uzun zaman önce...

SORU: Yani tek kalan bu aile olduydu Kıbrıslıtürkler’in içinde, 74’e kadar...
OKURUMUZ:
Evet... Hepsi 40-50 aileydi ama bunlar zamanla kaçtılardı, tek bu aile kaldıydı... Diğer Rumlar’ın mallarını da bu idare ederdi.
2 traktörü vardı, 200-300’den fazla davarı vardı, mandırası vardı...

SORU: Demek ki Kıbrıslıtürkler’le iyi geçinirdi ve korkmazdı ki kaçmadıydı...
OKURUMUZ:
Korkmazdı... Onları öldürenler üç kişiydi...  Onun ve oğlunun öldürülmesi için emir veren komutan öldü, kanserden... Diğeri şeker hastalığından öldü, oğlu da ondan önce öldüydü... Üçüncüsü sağdır...  Bu ölenlerden birisinin akrabaları öldürüldüydü Muratağa’da – ona “Al, git, öldür...” dedilerdi...

SORU: Yani Muratağa’nın “intikamı”ydı bu...
OKURUMUZ: 
Sıcağı sıcağına oldu bunlar. Ben askerdim, karargahtaydım o gün...

SORU: Yani Muratağa’dan haberiniz olduydu... Yani bir haftanın içinde haberiniz olduydu demek istersiniz...
OKURUMUZ:
Tabii... Ben gidip teşhis ettiydim bazılarını... Çukurlar açılırken oradaydım...

SORU: Ondan sonra ne oldu?
OKURUMUZ:
O gün Mihail Loizu’nun annesiyle babasını eve yolladılardı, görmesinler diye... İhtiyarları eve yolladılardı, çünkü bu baba-oğulu kaçıracaklardı. Luiz Dayı vardı dedeleri ve nineleri – köy içinde bir evde tutukluydular, eski bir evde tutuluyorlardı. Onları gönderdiler evlerine, görmesinler diye...
Torbalara koydular baba-oğulu, ikisini da... Sonra traktöre yükleyip götürdüler Arıdamı’na (Artemi) doğru bir yere... Öldürmüşler, gömmüşler... Öldürme emrini veren kanserden öldü...

SORU: Karısı? Kızları?
OKURUMUZ:
Kızları yoktu, kızları Lefkonuk’ta (Geçitkale) lisede bir yerdeydiler o zaman... Kızları yoktu köyde...

SORU: Kızları onun için kurtardı...
OKURUMUZ:
Tabii... Daha geriye gidelim... Birinci harekat olduğu günlerde, Mihail Loizu kaçtıydı köyden, yani Kufez’den ve Lefkonuk’a (Geçitkale) gittiydi. Lefkonuk o zaman Rum köyüydü... İkinci harekatta bir söylenti çıktıydı, Ayharida (Ergenekon) var ya, orada bayrak elinde, o köye gitmiş Türk’tür diye... Ve orada esir almışlar kendini... Bu söylentiydi, doğru muydu bilemem. Ama ikinci harekat başlamadan Mihail Loizu geldiydi köye, yani Kufez’e (Çamlıca).

SORU: İkinci harekat başlayınca mı tutuklandıydılar?
OKURUMUZ:
Orasını pek hatırlayamayacağım... Hatta o ihtiyar, Luiz Dayı, hergün sabahtan kilisenin çanını çalardı, Lefkonuk’a mesaj – öyle derlerdi o günlerde! Ve kilisenin çanının ipini kestilerdi, mesaj göndermesin çanla diye...

SORU: Belki da “Biz hayattayık” mesajıydı o yalnızca...
OKURUMUZ:
Belki da... Bizim komutanımız sağlam bir adamdı, Allah rahmet eylesin ona da...

SORU: Başka bir şey sorayım size:  Muratağa’da toplu mezarlar açılınca ve o korkunç cinayetler ortaya çıkınca, öyle bir emir gelmiş olabilir miydi merkezden ki “Yapın” diye?
OKURUMUZ:
Bir o... Bu vuran kişilerden birisinin akrabaları da çıktığı için Muratağa’daki katliam çukurundan, “Gidin alın intikamınızı” dendi... Görneç  (Komokipos) – Kalavaç (Kalivakia) da böyleydi... Yaptırıldı yani...
Baba-oğul alındılar, Arıdamı’na (Artemi) doğru götürüldüler, “Latçi Kuyu” denen bir bölge vardı, Ramadan’ın tarlasının üst başında çam ağacı vardı – şimdi erozyona uğrayıp değişmiş olabilir – orada vurup gömdüler dedilerdi. Taze kazılmış toprak yığını vardı orada – ben gözümle görmedim, öyle dedilerdi. Son kazı ekibi gelmiş oralara, neresini kazdılar? Bulamamışlar bir şey...

SORU: Herhalde bir şey bulunamayınca, öyle bir söylenti çıktı ki “ailesi aldı gitti kemikleri...”
OKURUMUZ:
Nasıl alıp gitti yahu? Onun imkanı yok...
Mihail Loizu’nun karısını da Akova’da (Yipsu – İpsoz) esir kampına gönderdiydiler...”
(MAYIS 2008 – YENİDÜZEN)

Devam Edecek...