Temiz kalmış ne varsa...

Cenk Mutluyakalı

 

YENİDÜZEN’den mektup

 

Kendi teknemizi anlatırken “kurumsal medya” tanımını özellikle öne çıkartır, “gazetecilik disiplinleri”ne dikkat çekerim.

*  *  *

Nedir "kurumsal medya”?
Gazeteciler görev yapar, güne haber toplantısı ile başlar ve tek gailesi haberciliktir.
Merak eder, kuşku duyar, inatla sorar.
Gecenin bir yarısı ya da sabahın ilk ışığı olsa dahi gerçeğin peşine düşer.
Mesaisi yoktur.
Bu “laf ola” değildir.

*  *  *

"Gazetecilik disiplinleri" sosyal medyadan üfürülen ve kimi doğrulanmamış, kimi de abartılmış iddiaları araştırmayı gerektirir.
“Sorumluluk” sahibidir kurumsal medya çünkü başka da bir geliri, geçimi, hesabı, hayatı yoktur.
“Spekülasyon”
ya da “sansasyon”a kilitlenmez, hakikatle yoğrulur.

*  *  *

Gazetecilik “kuryelik” değildir.
Görevi "gelen mailleri" ütüleyip servise vermenin çok ötesindedir.
“Basın özgürlüğünün bir demokrasi davası” olduğunu bilir gazeteci, bu özgürlük için bedel öder.

*  *  *

İktidardan yana, iktidara karşı...
Devletten yana, devlete karşı...
Şundan yana, buna karşı yoktur...

Gazetecilik vardır.
Hayatı çirkinleştiren ne varsa gazeteci “karşı”dır.

*  *  *

Siyasetçi ya da sendikacı, işçi ya da patron, haftanın yedi günü,  gece ve gündüz gazetecilerle görüşmek ister...
“Basın toplantımıza gel” der... “Bizi dinle” der... “Bu ayıbı gündeme taşı” der... “Bir bak” der... Der da der.

*  *  *

Kimi zamanlar üzülürüz.
Çünkü görürüz ki, gazeteciler ya da editörlere “konu mankeni” muamelesi yapılır.
“Basın toplantılarında iyi bir kalabalık yaratalım, biz anlatalım, onlar dinlesin, sonra bizim hazırladığımız metinleri servis edelim, yayınlasınlar” gibi bir yaklaşım sergilenir.

*  *  *

İyi gazeteciliğin desteğe ve saygıya ihtiyacı vardır.
Yoksa gün gelecek “meram anlatılacak” birileri bulunamayacaktır.
(Bilinçle ve sevinçle desteğini ve saygısını gösterenlere selam olsun...)

*  *  *

“Sosyal medyayı tercih ediyoruz” diyenler de artmıştır ya...
Bir dertleri olunca “Mark Zuckerberg'i ararsınız artık” demek de içinizden gelir.

*  *  *

Özellikle de şunu yazmak istiyorum.
Son dönemde sıklıkla mafyalaşan, kirlenen, arsızlaşan gazeteciliğe karşı "kapalı kapılar ardında" yapılan şikayetleri dinler, dururuz.
"Temiz gazeteciliği" parmakla gösterdiğini söyleyen pek çok çevre, nedense, bunun yaşaması ya da çoğalması için aynı "seçici" tavrı sergilemez.
Kendi ellerimizle besliyoruz aslında, olanca kirliliği ve yüzsüzlüğü...

*  *  *

Korumaya mecburuz, bu ülkede halen “temiz” kalmış ne varsa, “dürüst” kalmış ne varsa, “bizim” kalmış ne varsa...