Tehditlerin normalleştirilmesi…

Tayfun Çağra

Adamın biri veya genç adamın biri eski kıdemli yargıç ve gazetemizin de köşe yazarı Tacan Reynar için ‘2018 model Kutlu Adalı’ diyerek sosyal medyada paylaştı.

Biliyorsunuz Kutlu Adalı 1996’da evinin önünde faili meçhul bir cinayete kurban gitmişti.

Böyle bir paylaşım Tacan Raynar’a tehdit olarak algılanırken söz konusu kişi için polise şikâyette de bulunuldu, tutuklanması istendi.

Polis bu şikâyetleri kabul etmedi ve Tacan Reynar’ın kendisinin şikâyetçi olması gerektiğini söyledi.

Tacan Reynar yaptığı açıklamada; “Yapılan paylaşım bu topraklarda gazetecilik yaptığı, yurtsever, aydın ve ilerici bir insan olduğu için faşist ve karanlık kesimler tarafından katledilen Sn. Kutlu Adalı’nın ismi kullanılarak şahsıma yapılan bir saldırıdır. Geçmişte olduğu gibi bugün de devam eden bu gibi saldırılara artık karnımızın tok olduğunun bilinmesi gerek. Ülke gerçekleriyle birlikte düşündüğümüzde geldiğimiz noktada şahsım adına değil ama ülkem adına kaygılıyım. Yapılan paylaşıma bakıldığında içeriğinin ve maksadının sorgulanması amacıyla bir soruşturma yapılması gerektiği şüphesizdir. Burada da görev PGM’ye düşüyor” dedi.

***

Şimdi olay bu.

Olay bu iken söz konusu tehdit paylaşımını yapan kişi o paylaşıma gelen tehditler için “isim vererek beni hedef gösteriyorlar” dedi. Onun için de ben burada isim vermiyorum. Bir de buradan hedef göstermiş olmayalım! Bilen bilir nasıl olsa…

Benim burada değinmek istediğim şey aslında bu tehdit dolu paylaşımları yapan söz konusu kişi özelinde başka kişiler de ne yaptıklarının farkında değiller. Yani yapılan şeyin derecesini düşürmek için söylemiyorum, aksine bu kafadaki kişiler bu sözleri, bu felsefeyi!, bu davranışı o kadar içselleştirmişler ki artık bu gibi şeyler onlar için çok doğal, sıradan şeyler gibi geliyor.

Asıl tehlike de bu. İçlerindeki potansiyelin nereye yansıyacağının, ne gibi sonuçlar vereceğinin farkında olmamaları büyük bir tehlike.

***

O paylaşımların altında devam eden söz konusu kişiye verilen destek mesajları da vahameti gözler önüne seriyor. Buraların hiç de alışık olmadığı bir üslup, ‘fikir’ asla değil, bir sokak kavga biçimi… Bir karanlık dünya. Çok rahatsız edici, korkutucu. Ve bu dünya gün geçtik sonra etrafımızda büyüdükçe büyüyor. Bazılarımız farkında, bazılarımız değil.

Henüz bu karanlık dünya ve içindekilerle aynı çevreyi paylaşmak durumunda kalmayanlar, aynı mahalle, sokaklarda oturmayanlar (eğer kaldıysa) henüz pek farkına varamamış olabilirler ama genelde bir farkındalık vardır diye düşünüyorum.

Baştan tabana yayılan bu davranış halleri normalmiş gibi algılanıp toplumun diğer kesimlerine de yayılmaya çalışıldığı oranda bu gibi paylaşımlar, davranışlar artmaya devam edecek, daha çok görünür, yaşanır olacaktır.

Peki bu durum nasıl önlenir, önlenebilir mi veya bu konuda niyet var mı veya niyeti olanlar varsa da rahat bırakılırlar mı çok da ümitli değilim ne yazık ki!

Çok küçük ve diğer örnekler karşısında masum bir örnek ama bu davranış biçimi aşağıdaki fotoğraflı habere de yansıyan artık günlük yaşamımızın bir parçası olmuş durumda.
 


Havaalanı mı, orman mı?

Ercan’a yolcu almaya gittim geçtiğimiz günlerde… Gidenler bilir; Ercan’ın önündeki yol üç şeride ayrılmış yolun içine dikilen dikiklerle(adlarını bilemediğim için dikik adını uygun gördüm!) herhalde en soldaki yolcu indirmek için, diğer iki şerit de diğer arabaların geçip oto parka girebilmeleri içindir diye düşünür insan… Ama öyle değilmiş, her üç şerit de neredeyse arabaların park ettiği yer haline gelmiş. Her şeritte durulabiliyor, yolcu indirilebiliyor, yolcu alınabiliyor, arkadaki arabalar da bekliyor. Neredeyse havaalanının girişine kadar kuyruk oluşmuş, trafik ilerlemiyor. Hatta fotoğrafta gördüğünüz gibi cip arabanın şoförü orta şeritte hem de yaya geçidinde durmuş, gayet lakayt tavırlarla yavaşça inip, inecek uçakların saatlerine bakmaya gitmiş, solda gördüğünüz araba da üçüncü şeritte durmuş, o da oldukça sakin hareketlerle yolcu alıyor. Daha da tuhaf olan arkadaki arabalar oldukça sakin bakıyor, hiç tepki yok, tıkanan trafiği açan bir görevli de yok. Tam bir orman misali… Ama ormanın bile kanunlarının olduğunu da biliyoruz öte yandan…


Dondurma

Türkiye’den dondurma ihracında KKTC ikinci sıradaymış. 2018’in ilk yarısında KKTC, Türkiye’ye sadece dondurma için 2 milyon 583 bin dolar ödemiş. Yani hafta sonundaki kurla 15 milyon 756 bin TL dondurmaya gitmiş. Oysa bizim Mardo Dondurmamıza Türkiye’den gelenler bile hayran kalırken gönderdiğimiz o kadar paranın bir kısmını teşvik olarak versek olmaz mıydı!


 

Çaresizlik

Döviz krizi gibi büyük bir sorun var ama çözümü elimizde değil. Tüm sorunlar değil ama büyük oranda çözümünü sağlayacak bir çare var ancak onda da elinizi bağlayanlar var. “Kopar at zincirlerini” dersek o zincirler kopar mı yoksa onun yerine belimiz mi kopar o da belli değil!

 


Yaşamak bir şölendir. Bu şölene çağrılan kimseler pek çoksa da, masaya oturmayı başaranlar pek azdır.

Charles Darwin