Cumhurbaşkanlığı (CB) seçim gününe bir ay kaldı; adayların kampanyaları da yoğunlaştı… Seçmenin beklentisi adayların neyi nasıl ve neden yapacaklarına dair programlarını, projelerini paylaşması, anlatması… Elbette ki diğer adayların program ve projelerine dair yorum ve eleştiri de yapacaklar; hele ki halen görevde olanın görev süresince yaptıkları ile ilgili yorum ve eleştirilerini de sıralayacaklar.
Ama yok da, aday kendi projelerini, programlarını konuşmayıp sürekli olarak rakibi gördüğü adayın proje ve programlarına yorum ve eleştirileri üzerinden kampanya yapsın! Sadece kendisi de değil, ekibi de, adına kampanya yapanlar da öyle…
Örneğin bir Arif Salih Kırdağ’a bakarsınız; kendi projelerini, programlarını, düşüncelerini sözel ve görsel olarak paylaşıyor. Erhürman’a bakarsınız; kendi projelerini, programlarını anlatıyor; Tatar’ın beş yıllık CB görev süresini “Beş boş yıl” diye tanımlayıp, neden öyle olduğunu da anlatıyor. Ve Erhürman, “Beş boş yıl” yakıştırmasında, eleştirisinde ve söyleminde çok haklıdır çünkü Tatar görevde olduğu beş yıl içindeki icraatlarını konu etmiyor ve Erhürman’ın açıkladığı program ve projelerini eleştirmeye çalışıyor. Neden böyle yapıyor diye çok da düşünmek gerekmiyor; son beş yılı birlikte yaşadık ve kendisi de biliyor ki söz konusu edebileceği kayda değer bir icraatı yok. Dolayısıyla Erhürman ne dedi, ne açıkladı, ne yapacakmış diye günlük medyaya bakıyor ve onun üzerinden konuşuyor…
Sadece kendisi değil, kampanyasında kendisine katkı koyan, yardımcı olan yoldaşları da aynı durumda… Biri çıkar Erhürman Türkiye ile nasıl bir uyum içinde çalışacağını anlatsınmış diye yorum yapar, öbürü çıkar nasıl bir federasyon düşünüyormuş diye sorgular… Başbakan Üstel de kafayı garantilere takmış, federasyonda Türkiye garantörlüğü olmayacakmış, iki ayrı bağımsız devletli çözümde Türkiye garantör olabilecekmiş… Herhalde garantörlük statüsünün ne olduğunu Başbakan Üste bilmiyor diye kayda düşmekle yetineyim… Biri çıkar Erhürman kazanırsa kaos olacakmış diyor; müneccim galiba… Biri çıkar Erhürman’ı Türkiye kökenli KKTC yurttaşlarına karşıt diye niteler, Girne Hataylılar Derneği Erhürman’a destek açıklaması yapınca da onlara ver yansın ederler…
Tatar kendini takdim etmek için “Halk adamıyım” diye çıkış yapmaya çalıştı; niyeti Erhürman’ı ayrıştırmak… Halbuki bu Kıbrıslı Türkler Tatar’ın siyasi doğrultusunda olan Dr. Küçük, Denktaş ve Eroğlu’nu da gördü, halk adamı nasıl olunur örneğini onlarla yaşadı… En basitinden söylenecek olursa, onlar koruma ordusu ve çakarla polis eskortları ile dolaşmadı… Yani, ”Halk adamı” söylemi de zemin bulmadı… Karma evliliklerden doğan çocuklarımızın Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlığı ve pasaportu taleplerine sağır-dilsiz-kör rolünü kesti bunca zaman, konunun başından beri ilgilenen Erhürman seçildiği takdirde bu sorunu çözmek girişiminde bulunacağını söyleyince Tatar “Ben da, ben da” diyen çocuk gibi ilgileneceğini söylemeye başladı. Erhürman, Tatar hariç, geçmiş bütün KKTC CB’ları döneminde sınır geçiş kapıları açıldığını söyleyince, Tatar da önümüzdeki hafta gideceği New York’ta bu konuyu gündem yapacağını açıkladı.
Madem ki Tatar, bu kadar Erhürman odaklı konuşmalarla seçim kampanyası sürdürüyor, en iyi fırsatı birlikte bir TV programında yakalayabilir… Cesaret yok… Kendini iyi tanıyor doğal olarak; çevresi de kendini bayağı iyi tanıyor… Ve Erhürman ile birlikte bir TV programını seçimden iki gün önce belki olabilir diye geçiştiriyor, geçiştiriyorlar… Meclis kürsüsünden Erhürman’a cevap olarak “Kızma bana” diyen Tatar, “Bu kadar soru sorduk, hiçbirine cevap vermedin” diyen Erhürman’a gene Meclis kürsüsünden “Marifet ordadır” diyen bir Tatar Erhürman ile TV programına katılması ona kabus, yoldaşlarına da karabasan olur…
Niye gelecek beş yıllık dönem için kendi proje ve programlarını anlatmıyor ki Tatar ve yoldaşları?! Halk iki devletli çözüm tezlerini benimsemedi… Bunun yanında son beş yılda Kıbrıs sorununu Tatar Ankara hükümetine teslim etti; Hritodulidis de Türkiye CB Erdoğan ve Dış İşleri Bakanı Fidan ile konuşuyor… Yani gelecek beş yıl için ne yapılacağını varsın onlar düşünsün düşüncesindedir Tatar. Kadı ki, Türkiye CB Erdoğan hafta içinde Katar ziyareti dönüş yolunda uçakta yaptığı basın toplantısında bir soru üzerine KKTC CB seçimini kim kazansa Türkiye için bir sıkıntı olmayacağını ima etti, Kıbrıs’ın garantörü olma statüsünün devamını da vurguladı… Ne anlaşılır bundan?! Kıbrıs’ın garantörlüğü statüsünün devamında hassasiyetini anlatan CB Erdoğan, bağımsız ayrı KKTC devletinin, yani ada yarısının garantörü olmakla yetinmiyor; Türkiye’nin güvenliği için tüm adanın garantörü olmak stratejisi var. Bu doğru ve haklı strateji ancak ve ancak BM Ölçütlerinde çözüm modeli ile gerçekleşebilir. Ve CB Erdoğan’ın bu açıklaması Tatar ve yoldaşlarına umutsuz çaresizliğin derin kaygılarını saldı.
Öyle anlaşılıyor ki Tatar ve yoldaşları bu seçim kampanya sürecini Erhürman’ı izleyerek, onun konuştukları üzerinden tamamlayacaklar; halka kendilerine ait anlatabilecekleri bir şey yok. Tatar ve yoldaşları kanıksamıştır ki seçimi Erhürman kazanacak; açıkladığı program ve projeleri ile seçmenin kahir ekseriyetinin takdir ve desteğini kazanmış durumda. Çabaları da aradaki farkı mümkün mertebe daraltmak… Tatar’ın derdi kötü bir sonuçla kaybetmemek; hükümet partilerinin derdi de CB seçimleri ardından gelecek olan erken genel seçimde büyük yenilgi almamak.
Onlar da biliyor ki gidiyorlar, gidecekler, yakındır…