Tatar’ın dili…

Tayfun Çağra

Saray’a atanan, şimdi de hediye edilen Külliye’de “itibar sahibi” olmuş Ersin Tatar, bir konuşma yaptı Dış Basın Birliği’nde…

“Hristodulidis bizi kucağa oturtmak istiyor” dedi. Bunu bir Cumhurbaşkanı dedi.

Yani güneyin liderinin Kıbrıslı Türkleri Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dahil ederek öyle devam etmek istediğini anlatmaya çalışırken “kucağa oturtmak” sözcüklerini kullanmayı tercih etmiş.

Tabii tercihten öte, ağzından öyle çıkmış, çıkarken de tutamamış o sözcükleri, engel olamamış ağızdan çıkacak olanlara, söylemiş.

Ve devam etmiş;

Yine Hristodulidis’in aslında Federasyon istemediğini ama her yerde böyle söylediğini ancak Birleşik Kıbrıs’ı savunduğunu da belirtmiş Tatar… İki devletlilikten söz ederken “Gel, iki devletin işbirliğiyle bir mekanizma kuralım ve bu memleketi birlikte yönetelim” de dedi.

Elbette Tatar bunları söylerken, ‘iki eşit egemen’ devletten söz etmek istemiştir ama bu söylenenlerin Annan Planı’nda yazan modelden bir farkı da yok gibi… Zaten orada iki federe devletin, kurulacak Federal Devleti birlikte yönetmelerinden söz ediyordu. 

Gerçi Tatar konuşurken ne söylediğini değil de duyduğu alkışları dikkate aldığından iki dudağı arasından çıkan sözcüklerin ne anlama gideceğini düşündüğünü sanmıyorum.

Atanmış da olsa birileri, üstelik de “itibar artırıcı” binalarda oturuyorsa şimdilerde, sarfettiği sözlere dikkat etmesi, siyasi dilde ne anlama gideceğini düşünmesi gerekmiyor mu?


‘Uygundur’

“Emine korkuyordu. Durumu örgüte açtık. O günkü sorumlu arkadaş gülümseyerek dinledi beni. Çocuğu aldırmamamızı, çocuklu bir ailenin daha az dikkat çekeceğini söyledi. Böylece Emine aktif örgütsel görevlerden çekilerek doğum hazırlıklarına girişti.”

Ahmet Ümit’in Türkiye’de 78’liler zamanını anlattığı ilk 1992 baskılı öykü kitabı ‘Çıplak Ayaklıydı Gece’de yazıyor bu satırlar…

1980’de gittiğim ama orada eğitim görenler aracılığıyla biraz 80 öncesinin, biraz da 80 sonrasının tanığı olarak Türkiye’de eğitim gören Kıbrıslılar’ın da o zamanki yaşam tarzları, örgütlü oldukları yerlerdeki resmi olmasa da kurulan hiyerarşi düzeninde yukarıda yazıldığı gibi akıl yürütmelerin olduğunu biliyoruz.

Örgütün bir kadını ve bir erkeği birbirine ‘uygun’ görüp ‘olur’ vermeleri sonucunda yapılan evlilikleri de hatırlıyoruz.

Şu an için o zamanın Kıbrıslı örgüt yapısına uygun yine Kıbrıslı örgütler yok artık Türkiye veya üçüncü ülkelerde (veya var da ben bilmiyorum) ama başka yerlerde, başka oluşumlarda hâlâ bu gibi yapıların ve akıl yürütmelerin olduğunu söyleyebiliriz herhalde…

Yine şu an için garip gelebilir belki ama o zaman için doğru akıl yürütmeleri olduğunu söylemek de yanlış olmaz sanırım.  


Köpek ve insan

Araba kullanıyorum… Her zaman görüyoruz gerçi ama o gün yine kaldırımda yürüyen köpekleri görünce “acaba kaldırımda gitmeleri gerektiğini nereden biliyorlar?” düşüncesi geçti aklımdan çünkü bunlar sokak köpekleri dediğimiz sahipsiz köpeklerdi… Yani birileri onlara herhangi bir eğitim vermemişlerdi.

Bu düşünceyle giderken önümde yolun içinde yürüyen insanları gördüm aniden ve frene basmak zorunda kaldım. Karşıdan başka araba geliyordu ve onları sağlamak da olmuyordu.

Farketmelerini ve kaldırıma çıkmalarını bekledim ama umurlarında olmadı. Biraz daha yaklaştım, boruya da basmak istemedim aniden havaya fırlamamaları için… Belki arabanın sesine uyanırlar diye… Yine olmadı. Yollarına devam ettiler yolun içinde… Geçtim onları, yoluma devam ettim, dikiz aynasından baktım acaba yaptıkları hatanın farkına varıp da kaldırıma çıkmışlar mı diye…

Hayır, aynı şekilde, neşe içinde, kahkahalarla, arabaların gitmesi gereken yolda yürümeye devam ettiler.

Neşeleri bol olsun tabii de, bir o sokak köpeklerini düşündüm, bir de o neşeli insanları!..