Taş olsa yüreği sızlardı

Cenk Mutluyakalı

Bir ülke düşününüz, sabah gün doğarken işine gidiyor işçiler ve evlerine geri dönemeyecek.
Çünkü kendi insanına, kendi yurdunda “mülteci” gibi davranan bir yönetim var.
Kendine göre sebepleri de olabilir.
“Salgın tedbiri” diyebilirler mesela…
İnanan inanır.

***

İddiam açıktır.
Bu yönetim “Türkiye'den önce güneye ayrı bir uygulama yapamazsınız” diye tembihlidir.
“Örtülü ilhak” metnine imza atmışlardır çünkü…
Hiç de umursamadan…
KKTC, Türkiye'nin bir mahallesidir onlar için!
Buna hem hevesli hem de razıdırlar.

***

Talimat şu: “Güneye yurt dışı muamelesi yapacaksınız.”
Türkiye'ye “yurt içi…
 

***

Diyelim ki bu yazdıklarımın hepsi senaryo!

Kendi “kuruntum” diyelim ki...

Aslında hükümetin niyeti "toplumu korumak…"
Öyle olsa bir “bütünlüğü” olurdu bunun değil mi?
Yok!

***

Hepsi bir yana…
En azından dört saatlik bir Bakanlar Kurulu’nun ardından insanın tek kelamlık bir duygusu oluşmaz mı? Yüreği sıkışmaz mı? İçini bir sızı kemirmez mi?

Güneye geçen işçinin döktüğü gözyaşını konuşurken memleket…
"Düğünler ve festivaller artık serbest" demek dışında…
Bakanlar Kurulu'muz bu sabah güneye geçen ve evlerine geri dönemeyecek işçilerimiz için de üzgündür” denmez mi?

***

Utançtır” bu sessizliğin adı!

Bir yönetim, kendi yurttaşının acısından, tasasından, gözyaşından, sızısından, kederinden bu kadar uzak kalamaz.

Ancak utanıyorsa susabilir.

Ancak mahcupsa...
Ancak talimliyse…
Ancak tembihliyse…
Ancak…

***

Temel gerekçe ‘sağlık’ olsaydı eğer şimdiye dek bu ülkenin bir ‘Pandemi Hastanesi’ olurdu.
En son Bakanlar Kurulu’nda, özel bir hastaneye 2 milyon lira ödemişseniz, sebebi, geç kalışlarınızdır.
Bu da açıklanmadı ya!
“Kimi rutin kararlar aldık” dedi sözcü!
2 milyonluk rutinler…

***

Bu “ayrılıkçı” beyinler adayı ve hayatı mahkûm ediyorlar.
Harika bir işbirliği yapıyor aslında, güneyin ve kuzeyin milliyetçileri…
Kimi sevimli bakıyor, kimi sinirli ama aslında yüreklerinde aynı yemin var:
“Bu Kıbrıs bölünecek.”
“Bu ada ayrışacak” illa ki!

***

Taş olsa yüreği sızlardı, taş…
İki kelam laf eder “üzgünüz” derdi en azından…
“Keşke böyle olmasaydı” derdi.
Gözyaşını silerdi ülkenin…
Taş olsa taş…
Yüreği sızlardı…