Taksici ve biz

Tayfun Çağra

“Siz nereden gelirsiniz ama? Biz bir sene önce bıraktık maske takmayı… Hem artık Avrupa Birliği’nde de değiliz, arabada sigara içebilirsiniz, özgür bir ülkeyiz artık…” dedi taksici…

Kıbrıs’tan geldiğimizi öğrenince de devam etti; “Kıbrıs’ta birleşmek isterseniz güneyin AB’den çıkması gerekir ki özgür kalsın ve özgürce karar verebilsin.”

Bir haftalık İngiltere ziyaretimizin ilk cümleleriydi bunlar… Hem ülkeden uzakta hem de yine ülke meseleleriyle içiçe…

Taksicimiz Brexit için oy kullananlardanmış “Biz özgür bir ülkeyiz artık…” yaklaşımından da anlayacağınız gibi…

AB’den çıkmayı özgürlük olarak almış, hatta arabada sigara içmeyi de bu kapsamda değerlendirmiş ve demek ki bunun için de savaşmış ve az bir farkla da olsa AB’den çıkmayı onaylayan ülkenin yarısından biri…

Tabii ki Kıbrıs için söylediklerini düşününce (diğer unsurlardan bağımsız olarak) çok da haksız değil. Elbette ki Kıbrıs’ın birleşmesi yönünde Kıbrıs’ın güneyi kendini AB üyesi olmasından dolayı güçlü hissetmekte, hissetmekle kalmayıp bunu somut olarak yaşamakta ve rahatını bozacak bir gelişmeyi de gönül rahatlığıyla istememektedir. Hatırlayacağınız gibi Kıbrıs’ın yarısı AB’ye alındığında “birleşme yolunda bundan sonrası daha zor” yorumunu da yapmıştık.

***

Kaldı ki bizim tarafta da zaten bir politikaları ve vizyonları olmayan kişileri yönetime getirdiğimiz veya getirdikleri için ekonomik ve Kıbrıs sorunu bağlamında ve başka konularda da bütünüyle  irademiz dışında yol aldığımızdan dolayı İngiliz taksicinin kendi çerçevesinde öngördüğü Kıbrıs’ın birleşmesi sadece Kıbrıs’ın güneyinin AB’den çıkmasıyla olabilecek birşey değil.

***

Ve tabii İngiliz taksicinin bilemediği ve tahmin de edemeyeceği kadar vizyonsuz siyasilerimizin yaptıklarını gitmeden önce olduğu gibi sadece bir hafta sonra geldikten sonra da görmeye, her ne kadar alışmış olsak da hâlâ dudak uçuklatmaya varacak kadar umusuzluklarını, hatalarını, beceriksizliklerini görmeye “bu kadar da değil artık” dedirtecek kadar anlık politikalarını! izlemeye devam ediyoruz.

Geldik; ÜstEL, daha önceki açıklamasının aksine KIB-TEK’i kendine bağladığını açıkladı, Sunat Atun istifa etti, maaşlardan kesinti yapacaklarını duyuranlar büyük ihtimalle aldıkları kanun hükmünde kararnamelerinin Anayasa Mahkemesi’nden geri döneceğini anladıkları için kararnameyi geri çektiler, kaynak bulduklarını (aniden nereden çıktıysa bu kaynak!), maaşların tam ödeneceğini söylediler. Hiç ummadığı bir yerde olan ve o yeri de Külliye ile taçlandırmak! isteyen Tatar, “Kıbrıslı diye birşey yok” dedi, Türkiye’deki gezilerine devam etti, Aysu’yu da iki küçük çocuğunun yanında Türkiye’ye sokmadılar, çocuklara travma yaşattılar, ihalesiz yakıt alımlarından pis kokular çıkmaya devam etti.

Sadece bir hafta sonra memlekete dönüşümün üçüncü günündeyim ama bu üç günde memleketimdeki kötü gidişin, tuhaflığın, sinir bozuculuğun haddi hesabı yok.

***

Bir yerlere bizim dışımızda görevlendirilenler, atananlar sanki de bir iş yapıyorlarmış gibi makam arabalarında ortalarda dolaşıyorlar ya, yüzleri kızarmıyor ya, ama hala da bu insanlara bağlılıklarını gösteren kişiler de bulunuyor ya!..

O yalakaların yaptıkları hataları da bütün toplum çekmek zorunda kalıyor ya!..

Daha ne kadar işe yarar ve bu yalakalıklar küçükten büyüğe bilemem ama biteceği günü yine umudumu kaybetmeden bekliyorum.