Susun, Barış Önel Konuşuyor…

Kutlay Erk


Meşhur ‘Koordinasyon Ofisi’nin açılması, mecliste oy çokluğu ile geçti, hükümetin bütün destekçileri “evet”, muhalefet de “hayır” dedi… Bu oylamanın aritmetiği ve psikolojisi üzerinde durmakta yarar var.

Milletvekillerinin oylamaya katılım oranları: UBP’liler % 100, DP’liler % 100, bağımsızlar % 100, TDP’liler %100, CTP’liler %70… Ve oylama sonucu: % 61.5 evet, % 38.5 hayır… Halbuki, CTP’li milletvekillerin tamamı da katılsaydı, “hayır” diyeceklerinden kuşku yok, oy dağılımı % 54 “evet”, % 46 “hayır” olacaktı. Yani aradaki fark, geçtiği gibi % 23 değil, % 8 olacaktı..

Bu durum dışardaki kitlelerin ruh halini ve düşüncesini çok etkiler… Günlerce deniz dalgası gibi dövünen gençler ve oylamaya katılmayan 6 CTP milletvekili… Buna her türlü mazaret sıralanabilir, ancak hem eylemcilerin, hem de bu ofisi desteklemeyen halkın vicdanı, katılmayan milletvekillerini sorgulayacaktır. Parti yönetiminin milletvekillerine yurtdışı için izin vermesi, vermişken de geri çağırmaması bu hassas konuda doğru bir yönetsel yaklaşım değildir. Eğri oturup doğru konuşmak gerek, dışarda canhıraş tepki koyanlar var iken, oylamaya katılmayan milletvekili olmasının ‘haklı gerekçelere dayandırılması’ kağıt üstündedir. Nice uluslararası toplantılarda, katılımcıların kendi ülkelerinde temsil ettikleri siyasi görüşün ve partinin önemsediği konularda, ya toplantıya katılmıyor, ya erken gidiyor, ya da partisi çağırıp geri dönüyor.  “Olsaydık da sonuç değişmezdi” yaklaşımının cevabı, “olsaydınız sonuç % 8’lik dar bir fark ile geçecekti, bunun psikolojik etkisi halk ve destekleyenler üzerinde önemlidir” olur. Bir de CTP’li milletvekillerinin % 30’unun oylamaya katılmaması başka bir sıkıntıdır. Bunlar açıkça tartışılmazsa, tekrarı olabilecektir.

Koordinasyon Ofisi'nin görüşüldüğü Cumhuriyet Meclisi'nde tartışılan olaylarda adı geçen Barış Önel’in sarf ettiği sözler kabul edilebilir değil; kendisi de zaten sosyal medyada bir açıklama yaparak hatasını kabul ettiğini ve özür dilediğini söyledi. Ancak, saatlerce konuşan vekiller, durumu bu açıklıkla,  bu içerikle, bu yalınlıkla ve gerçekçilikle anlatamadı. Bu metin ne yazık ki meclis tutanaklarına girmiyor, gelecekte yapılacak siyasi sorgulamalar ve araştırmalar için bu metnin meclis tutanaklarında olmaması, araştırmacılara neyin – nasıl olduğunu ve muhalefetin yaklaşımlarının ne olduğunu yeterince izah edemeyecektir. Ve bu konuşmanın ardından % 8 oy farklı ile onaylanmış bir yasa, Kıbrıs Türk siyasi tarihinde çok değerli ve onurlu bir belge olacaktı.

Evet, enim - benim siyasiler saatlerce konuştu; bir genç de kendi duruşunu paylaştı… Herkes sussun, Barış Önel konuşuyor:

"Her şey normal ve sadece ben mi suçlu? Koordinasyon ofisi anlaşmasıyla ithal edilecek zihniyetin normalliğini sorgulayalım bir bu noktada… Bir vakıfta eğitim adı altında topladığın 45 çocuğa tecavüz normal, bir kereden bir şey olmaz… 14 yaşındaki kıza 10dan fazla mevkisi bulunan iğrenç adamın tecavüz etmesi ve çocuğun bundan sonra yaşadığı psikolojik travma ile oturabilmesi için 4 ameliyat geçirmesi normal çünkü rızası vardı…

“Gezi Parkı’nda katledilen insanlar normal çünkü onlar çapulcuydu… Evleri basılıp talan edilen öğrencilerin yaşadıkları normal, çünkü kızlı erkekli kalıyorlardı… Kürt halkının kentlerini bombalayıp yerle bir etmek, alevilere dini özgürlüklerini vermemek normal, çünkü onlar "ötekiler"… Tüm dünyanın gözü önünde ayakkabı kutularından boşaltılan paralar normal…

“Soma'da ölen 301 madenci normal, çünkü maden kazasında ölmek maden emekçilerinin fıtratında var… Kadın erkek eşitliğine inanmamak normal… Irak ve Suriye'de eli kanlı kafa kesen katillere destek vermek ve onlara silah sağlamak normal… AKP rezilliklerini ayyuka çıkaran gazetecileri cezaevine atmak normal…

Okuyan ve sorgulayan bir gençlik yerine, dindar bir nesil istemek normal… Türkiye'nin kentlerinde patlayan bombalar normal… Çocuk doğurmayan kadın yarımdır deyip kürtajı gayrı yasal hale getirerek kadın bedenine ve özgürlüğüne doğrudan müdahale etmek normal… Tek adamcı demokrasiden yoksun bir sistem istemek normal…

“Daha uzar gider bu liste… Bu zihniyetin ülkemize yansımasına bakalım…

“Ercan'ın hava parasına AKP'ye yakın bir işadamına peşkeş çekilmesi normal… Elektrik ve Telefon idarelerinin yıllardır özelleştirme dayatmasıyla karşı karşıya kalması ve emekçilerin sürekli huzursuz edilmesi normal… Ayyorgi gençliğinin büyüdüğü yerlerin bir turizm şirketinde mezattan mal kaçırırcasına peşkeş çekilmesi normal… Göç yasasını geçirip toplumsal eşitsizliğin ve gençlerin göçünün tek sebebi olmak normal…

“Can güvenliği olmayan halka “sokağa çıkmasın o zaman geri zekalılar” deyip sonra başbakan olmak normal... Kadınların seks kölesi olarak çalıştırıldığı gece kulüplerini “kapatalım da bizi mi bellesinler" demek normal…

“Canlı yayında diğer ülkenin başbakanı tarafından maaşının sorulması üzerine "7.5 - 8 efendim" diye tüm toplumun onurunu ayaklar altına alarak cevap vermek normal… Dünyanın en zengin 100 kişisinin arasında yer alan bazı iş insanlarının herhangi bir müşavirin ödeyeceği bir vergiyi ödemesi normal… DAİ-DAK'ın Cemaat bağlantılı okullara peşkeş çekilmesi normal…

“AKP zihniyetinde olan insanlar tarafından yönetilecek olan bir kurumu "koordinasyon ofisi" adı altında bakanlık yetkileriyle donatarak tüm gençlik ve spor politikalarını belirlemek üzere halkın iradesini ve değerlerini devretmek de normal… Anayasanın egemenlik maddesini açıkça ihlal etmesi de normal… Bu ofise gelecek olanların diplomatik dokunulmazlığı olacağı da normal… Bu ofiste çalışacak olan herhangi bir memur eşine şiddet uygular veya kamptaki genç arkadaşlarımıza tacizde bulunursa polisimizin hiç bir şey yapamayacağı da normal... Bu ofisin çalışanlarının ülke başbakanı ve cumhurbaşkanıymışçasına evlerinin önünde polis kulübeleriyle korunacağı da normal…

“Yani AKP zihniyetini Kıbrıs'a ithal ederek eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun kitabında açıkça yazdığı toplum mühendisliği teknikleriyle ülkenin sosyal ve kültürel yapısını değiştirmek için açıkça operasyon yapmak çok normal… Ama günlerce uykuları kaçan, 16 saat mecliste umutla ortak akla davet eden bir genç olarak göz göre göre satılan bir iradeyi görüp sinirlerimin bozulması anormal…

“Hiçbir iradesi olmayan, meclis aritmetiğini bağımsız milletvekillerine dağıttığı avantalarla sağlayabilen bir azınlık hükümetinin geçirdiği bu anlaşmayı vicdanen kabul etmiyorum…

Eğer ben ülkeme, toplumuma, umutlarıma ve ideallerime sahip çıktığım sırada, günlerce uykusuz kalan, 16 saat boyunca kısıtlı yemek ve su ile direnen bir genç olarak sadece atılan bir slogana katıldığım için suçluysam, yapılanları kabul edemediğim için yaşadığım sinir harbi esnasında yapığım tüm hataları seve seve kabul eder ve özür dilerim… Hatayı devam ettirmek çocuklara mahsustur… Fakat bu, 27 kişinin Kıbrıs'ın özgürlüğünü, gençlerini, sporunu, kültürünü, umudunu ve iradesini satıp başka bir devlete teslim ettiğini değiştirmez.. “Tarih beni affeder elbet ama sizi affetmez!..."

Babasının Deniz Gezmiş’e söylediği bir söz var: “Tarih bir gün ‘suçlu ayağa kalk’ derse, oğlum, sen oturuyor olacaksın… Gençler harikasınız…