Hayatının 25 yılını Suriye’de, 25 yılını da Kıbrıs adasında sürgünde geçirmiş olan Suriye kökenli ressam, aktivist Adi Atassi Suriye’yi anlatıyor. Onunla röportajımızın devamı şöyle:
ADİ ATASSİ: Sufiler’in bir anlatısı vardır, bu çok hoşuma gider. Şöyle derler: “Tanrı, insanları cehenneme götürürmüş...” Cehennemdekiler hiçbirşey hissetmezler, cehennemin ta kendisi onlardır çünkü – kendileri cehenneme dönüşmüştür...
Ben de arkadaşlarıma, “Arkadaşlar, galiba ben Kıbrıs’a dönüştüm” diyorum! Hiçbirşey hissetmiyorum artık!”
Artık bana ilgili bir şey sorduklarında, “Bilmiyorum” diyorum, duygularım nötürleşti, Kıbrıs’a dönüştüm. Hiçbirşeyi sevmiyorum, hiçbirşeyden nefret etmiyorum, gerçek duygum bu yani... Ne olumsuzluk, ne de olumlu bir şey. 2012 yılındayız ve ben hala buradayım... Ve ailem hala Suriye’dedir.
SORU: Geçtiğimiz Haziran ayında İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Katliam ile Savaş Kurbanları Örgütü’nün “Kayıplar”la ilgili Kıbrıs’ın iki tarafından genç ressamlara yönelik atölye çalışmasını başlattığımız zaman bana Suriye’de 60 bin civarında insanın “kayıp” olduğunu söylemiştin...
ADİ ATASSİ: 60 bin idi, bu rakam değişti o günden bu yana... Şu anda 78 bin civarında insan “kayıp”tır Suriye’de. 15 Mart 2011’de Suriye devrimi başladığı zaman bu barışçıl biçimde başlamıştı, insanlar sokaklara çıkıyor, sloganlar atıyor, rejime karşı, sisteme karşı sloganlar atıyorlardı, diktatörlüğe karşı sloganlar atıyorlardı, rejim ve sistemi yürütenler bundan hiç hoşlanmamışlardı. Öncelikle bu gösterilere katılanları tutuklamaya çalıştılar, bunların çoğu genç insanlardı, entellektüel insanlardı, yoksul insanlardı... Suriye’de ayaklanmalar kentlerin yoksul bölgelerinde başlamıştı...
Arap Baharı önce Tunus’ta başlamış, oradan Mısır’a, ardından Yemen’e ve sonra da Libya’ya geçmişti.
Suriyeliler olarak bizler de “Hey! Biz ne yapıyoruz?” diye kendimizi sorgulamaya başlamıştık... “Şimdi başlatmalıyız bunu” diyorduk fakat korku, herşeyden daha güçlüydü... Çünkü 2000’li yıllardan başka deneyimlerimiz vardı, şimdiki rejim iktidara geldiği zaman bize “Şam Baharı”nı vaad etmişti, pek çok siyasi forum ortaya çıkmıştı o dönem... Bu siyasi forumlarla rejim arasında bazı görüşmeler başlamıştı - siyasi forumlar, ülkenin siyasi geleceği için bir takım planlar ortaya koymaya başlamışlardı. “Bu bir diyalog değil ama en azından ülkenin geleceğine yönelik tasarılarımızı veriyoruz iktidardakilere” diyordu insanlar. O dönemde, bu forumlara katılanlar tutuklandı, daha o günlerden rejim bize diyaloğa açık olmadığını, yalnızca kendi sesinin duyulmasına tahammül edebileceğini göstermişti. Bu tutuklamalar nedeniyle, o korku duvarı Suriye’deki herkesin çevresinde bir zırh gibi duruyordu... İnsanların beynınde, evlerinin çevresinde, çocuklarının çevresinde korku, büyük bir zırh gibi duruyordu. Suriye’nin kendisi de yüksek duvarlarla çevrili gibidir, hiç kimse Suriye’nin içinde ve etrafında olup bitenleri göremiyor...Ancak Dara’da 9 ile 13 yaşlarındaki 13 çocuk, kendi ilkokullarının duvarına sloganlar yazmaya başlamışlardı, Hafız Beşar El Esad’a karşı sloganlardı bunlar, rejime karşı sloganlardı – bu tüm Suriye’yi etkiledi.
Çocuklar televizyonu izliyordu, analarının, babalarının konuşmalarını dinliyorlardı ve tüm bunlardan etkilenip, kendi okullarının duvarına rejim karşıtı sloganlar yazmaya girişmişlerdi. Derhal bu çocuklar tutuklandı, işkence gördü. Anneleri, babaları Dara kentinin belediye başkanına gittiler, Dara kenti Ürdün ile İsrail sınırı yakınında bir kenttir... Anneleri, babaları belediye başkanına çocuklarının akibetini soruyorlardı, belediye başkanı da onlara “Kusura bakmayın, benim elimden bir şey gelmez, gizli servisler tutukladı çocuklarınızı, onlara gidin” demişti. Anneler babalar bu kez gizli servislere giderek çocuklarının serbest bırakılmasını talep ettiler, çocukların babalarına gizli servistekiler “Gidin karılarınıza başka çocuk yapmasını söyleyin, yapamazlarsa bize gelsinler de onlara yardımcı olalım!” demişlerdi.
İşte gizli servistekilerin bu sözleri, Suriye’deki ayaklanmanın, Suriye’deki devrimin kıvılcımı oldu... O günden bu yana yaşananlara “Suriye devrimi” diyebiliriz. Dara’dan başlıyor, yavaş yavaş Şam’a, Humus’a ve son olarak Halep’e doğru devam ediyor.
Şimdi “kayıplar”dan söz edelim biraz: Her kim ki ön saflarda kendini gösterdi, o insanlar tutuklandı. Gösterilerde ön saflarda bulunan bu insanlar tutuklanınca, aileleri onları aramaya gitti polis merkezlerinde, polis merkezlerinde tutuklananların kaydı yoktur, “Elimizde bilgi yoktur” dedi polisler ailelere... Böylece tutuklanarak “kayıp” edildiler.
Bazıları elleri bağlanmış, işkence görmüş ve öldürülmüş vaziyette bulundu bu “kayıplar”ın – onları öldürüyor ve bir yerlere atıyorlardı, mesaj vermek amacıyla o bölgenin insanlarına, şöyle demek istiyorlardı: “Onlar gibi düşünüp gösterilere katılırsanız, işte ödeyeceğiniz bedel budur!”
“Kayıplar”ın sayısı da artmaya başladı. Başlangıçta 500 kadar “kayıp” insan vardı, şimdi 78 bin civarında “kayıp” vardır. Biliyoruz ki bunların çoğu işkence görüp öldürülmüştür... Son zamanlarda aldığımız haberlere göre – henüz bunun kanıtı yoktur elimizde ama söylentiler ve haberler geliyor – bu “kayıplar” bazı konteynerlere dolduruluyor, kapalı konteynerler içerisinde İran’a gönderiliyorlar, organlarının satışı için gönderiliyorlar. Bu söylentinin nedenlerinden biri de, bazı “kayıplar”, ölü olarak bulunduğu zaman, bedenlerinin açılıp organlarının çalınmış olduğunun görülmesidir. Organları çalınmış, öldürülmüş vaziyette bulunmuş olan bu “kayıplar”ın durumu nedeniyle, bu söylentilerin doğru olabileceğini düşünüyoruz.
Yavaş yavaş araştırmaya başladığımızda, büyük şehirlerin çevrelerinde bazı toplu mezarlar olduğunu ortaya çıkardık. Çok sayıda “kayıp” insan öldürülerek gömülmüştü bu toplu mezarlara ve insanlar onlar hakkında hiçbirşey bilmiyordu. Bu toplu mezarları, onların öldürüldüğünü gizlemek için yaratmışlardı...
Mesela Dara’dan insanları tutukluyorlardı, onları “kayıp” ediyorlardı, sonra dönüp onları Halep şehri dışındaki bir toplu mezara gömüyorlardı. Veya Halep’ten insanları tutukluyorlar, onları Şam’a götürüyorlar, orada öldürüp orada toplu mezarlara gömüyorlardı, insanların kafasını karıştırmak, şaşırtmak için yapıyorlardı bunu...
Ne yazık ki “kayıplar”ın öyküsü böyle Suriye’de...
SORU: Suriye hakkında izlemekte olduğumuz haberler de elbette süzgeçten geçirilip da verilen haberlerdir, gerçek durumu ne kadar yansıttığı, yansıtıp yansıtmadığı da çok belli değildir... Ancak şöyle haberler de vardır: Bazı muhalif gruplar da, rejimin yaptıklarının tıpkısının aynısını yapıyor, onlar da öldürüyor, onlar da “kayıp” ediyor...
ADİ ATASSİ: Evet, doğrudur bu. Bu konuda dürüst olmalıyız. Eğer rejime karşıysak ve rejimin bize yaptıklarına karşıysak, o zaman rejimin bize yaptıklarını biz de başkalarına yapmamalıyız. Ne yazık ki pek çok hata yapıldı. Ancak şimdi Suriye’ye medyanın girmesi yasaktır, gerçek medya giremiyor Suriye’ye. Herkesin bir mobil telefonu vardır, herhangi birisi mobil telefonundaki video kamerasıyla olup biten herşeyi çekip gönderebiliyor... Bu durumda, profesyonel olarak gerçek bir videoda değişiklikler yapabilirsiniz ancak pek çok kereler bu tür videoların hükümetin bizzat kendi tarafından gönderilmiş olduğunu keşfettik, karşı-propaganda maksatlı bu tür videolar gönderiyorlar. O nedenle gerçek olup olmadıklarını doğrulayamıyoruz. Ancak garanti ederim size ki pek çok hata yapıyor muhalifler de, bunu biliyoruz. Her zaman bunları konuşuyoruz, bunları söylüyoruz, eleştiriyoruz ve sürekli doğrulamaya çalışıyoruz gelen bilgileri. Sürekli şunu söylüyoruz: Bizim devrimimiz, Suriye’deki rejimin yaptıklarının tam tersi olmalıdır. Ancak bu çatışma içerisinde Suriye’de tam olarak neler olup bittiğini doğrulayamıyoruz kesin bir şekilde.
SORU: Şu anda neler oluyor Suriye’de? Olaylar nasıl gelişiyor? Ya da gelişebiliyor mu?
ADİ ATASSİ: Benim görüşüme göre, Batı ile Amerikalılar, kendi ekonomik krizleri nedeniyle, Suriye’ye müdahale etmeme kararı aldılar. Askeri olarak da, ekonomik olarak da müdahale etmeme kararı aldılar. Suriye’de devrimin iki karşıt tarafın birbirleriyle savaşmalarına karışmıyorlar. Bu da “Altın bir hediye”dir Batı’dan ve Amerika’dan – çünkü günün sonunda iki taraf tam bir çıkmaza girecektir Suriye’de, yardım isteyeceklerdir dışarıdan, Avrupalılar da, Amerikalılar da “kurtarıcı” olarak geleceklerdir! Bu işe para yatırmamış olacaklardır, yalnızca bir kağıt parçası verecekler Suriye’dekilere, “Eğer burada yazılanları uygularsanız, size yardım ederiz” diyecekler... Böylece kendilerine yeni bir pazar açılacak, yeni müdahale alanları açılacak kendilerine, emperyalist tarzlarıyla girecekler...
Şu anda o bölgeye hakim olan güç İsrail’dir. İsrail’in güvenliği gerekçesiyle, tümü de İsrail’in koymuş olduğu kuralları izliyor öncelikle. İkinci olarak, jeopolitik olarak bu bölge, Ruslar’ın pastasıdır. Amerika ve Batı buraya müdahale etmiyorlar çünkü Rusya’yla bir çatışma istemiyorlar. Ruslar’ın elinde ise çok iyi kozlar vardır, bunlardan birisi İMF’dir. Amerikalılar, ekonomik krizden önce, kendi borçlarını satışa çıkarmışlardı uluslararası alıcılara, kendi ekonomilerini korumak amacıyla. Amerika bunu yapıyordu, şimdi Almanya da yapıyor bunu... Ruslar ve Çinliler’in elinde şimdi Amerika’nın satışa çıkarmış olduğu ve kendilerinin satın aldığı borçları vardır, bu da Amerikalılar’ı boğazlarından yakalamış oldukları anlamına geliyor. Artı, gaz vardır, tüm Avrupa’ya ihraç ediyorlar bunu, eğer bunu durduracak olsalar, Avrupalılar donarak ölür... O nedenle sırf Suriye uğruna bir çatışmaya girişmek istemiyor Batı ve Amerikalılar Rusya’yla. Gittiği yere kadar gitsin, dibe vursun, belki o zaman, belki gelip kendi kurallarını ortaya koyarlar yardım etmek için Suriye’ye... Şu anda olan budur sanırım.
Tüm bunların iyi tarafı şudur: Böylece Suriye’deki devrim, bizzat Suriyeliler tarafından, Suriyeliler’in eliyle gerçekleştiriliyor, bu böyle olmaya devam edecek, dıştan müdahale olmadan oluyor bunlar. Yurtdışındaki politikacılardan söz etmiyorum, onlara kimse güvenmiyor artık, devrime yardımcı olmak, muhalefete yardımcı olmak yerine buna karşı bir pozisyona geldi dıştaki politikacılar. Gerçek savaşçılar Suriye’nin içindedir, ısrarlıdırlar ve yollarına devam ediyorlar... Bu da, iyi tarafıdır. Suriye’nin çıkarlarına aykırı bir durum gelişecek olursa, buna da karşı duracaklardır. Amerikalılar’la pazarlığa girişen yurtdışındaki bazı Suriyeli muhaliflerden gelse dahi bu, ona da karşı duracaklardır.
Suriyeli devrimciler, Suriye’dedirler... Suriye’nin çıkarları, onların birincil önceliğidir. Bunun için mücadele ediyorlar. Ne yazık ki, Suriye’nin dışında bulunan bazı muhalif güçler Amerikalılar’la, Batı’yla bazı pazarlıklara giriştiler, Suudi Arabistan’la, Katar’la, tüm bunlar Suriye’nin içinde mücadele eden devrimciler tarafından reddedildi.
Bunun iyi tarafı, kimse çıkıp da “Suriye’deki devrim Batı ve emperyalist güçler tarafından çalındı” diyemez.
Her gün ama her gün, 600’den fazla noktada insanlar sokakta eylemdedir, hala böyledir bu... İnsanlar sokaktadır...