Mahkeme kararı açıkladı. Yargıç bütün gerekçeleri reddetti.
İrsen Küçük’e 2. turu gösterdi ama Başbakanımızdaki inat murada ermemize yetmedi. Kendileri istinafa gidiyor. Bir mucize bekliyor olmalı.
Ve yine yetmedi Meclis kürsüsünde başarılarını anlatmaya kalktı dün.
Bağırdı, kızdı, bocaladı ama “erken seçim-meçim yok” dedi.
Meclis’te iktidar koltuklarının arkalarında oturan Ertuğruloğlu ve Avcı’yı da candan selamladı. Her şey ‘tamamen duygusaldı’…
Turgay Avcı ‘medeni cesaret’ gösterip kürsüye çıkınca bütün salon orayı terk etti. Avcı derdini, Tatar, Ertuğruloğlu ve Gökmen’e anlattı.
Günün özeti: Rezalet! Hatta gaflet, delalet ve ihanet...
On yıl önce ölen rahmetli dedem şanslı olsaydı İrsen Küçük’le aynı yaşta olacaktı. Ama öldüğünde bana fil gibi geliyordu. İrsen Bey neden gidip sahip olduklarının tadını çıkarmıyor da hala tepemizde tepiniyor dersiniz? Halkına neden bunu yapıyor? Hala neden direniyor ve kimin için savaşıyor?
Bari onurlu bir şey için olsaydı.
***
AKP kaç yıldır üzerinde çalıştığı projeyi hayata geçirmekte başarılı ve kararlı ancak unuttuğu çok önemli bir şey var. Arkasında durduğu bu isimlerin hiçbirinin bu halkın gözünde zırnık değeri kalmadı.
Siyasi ahlak arayan bu toplumun önündeki en pespaye hükümet olma özelliğiyle çok yakında tarihe karışacak olan ‘Kral UBP’ artık çırılçıplak. Hem de kokuyor!
Buradan AKP için de ikinci bir ders çıkacak: Kıbrıs Türk halkı artık kendi kendini yönetmek istiyor. Bunun önünde duran tüm engelleri aşmaya, ittifakları bozmaya, emirleri iade etmeye, hastir çekmeye meydana iniyor.
Ocak sonu ve ardından erken seçim hazırlıkları…
Birbirine hırsız, adi, şaibeli, satıcı, yarı yolda bırakıcı, dedikodu yapıcı, çıkarcı diyen seçilmiş ‘yetişkinler’ birbirleriyle ve bizle öyle acayip bir ilişki içindeler ki toplu intihara zorluyorlar.
Tek yolumuz var!
İradeyi elimize almak.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletin olacak.
Turgay Avcı
DAÜ’den hatırladığım, davetlerde boy göstermeyi seven, gösterişli, yüksek sesle konuşan, türbinleri takip etmeyi bilen, mekanın incisi biriydi.
Eroğlu’nun kaktırmasıyla siyaseten bir yerlere geldiğini ve kazanabilmek için her seçim dönemi diğer adayların harcadığı paranın iki mislini harcadığı halde zar zor seçildiğini sonradan öğrendim tabii.
Şimdi yeniden UBP’de. Üstelik Eroğlu artık ondan nefret ediyor. Çünkü AKP’nin para ile desteklediği Avcı beklediği tekkeyi değiştireli çok oluyor.
Ankaralı parlamenter bir arkadaşım söylemişti Turgay Avcı’nın Türkiyeli yetkililerin karşısında nasıl davrandığını. “Aralarında en fenası da bu” demişti, “yazık”…
Yazık tabii.
Onlar gidip oralarda bu şekilde davrandıkça kim bizi ciddiye alır diye düşünüyor haliyle insan.
Bir yıl öncesine kadar çalıştığım gazetenin patronuyla da arası çok iyiydi.
AKP’den randevu koparsın diye çırpındığı günleri iyi bilirim.
Siyaset sahnemizin en sevimsiz yüzü. AKP yıldızını bir ara parlattı ama onlar da anlar elbet Turgay Avcı diye bir siyasi gücün KKTC toprakları üzerinde var olmadığını!
Koftiden bakan, haybeden milletvekili seçildi. Hepsi bu.
Ejder Aslanbaba bile sevimli kalır yanında.
Kısacası, Turgay Avcı’nın ve siyasetinin bu ülkeye katacak hiçbir değeri yoktur.
Hırsı ve samimiyetsizliği de dostu Melih Gökçek kadar ortada ve iticidir.
Kıbrıs Türklerinin ihtiyacı olan siyasetçiler bunlar olamaz.
Hayır, asla!
YOLDA BULDUKLARIM
Ayşe Rabo.
26 yaşında.
Bir şirkette operasyon sorumlusu.
“Değişsin düzen. Yeni insanlar gelsin. Yeni fikirler gelsin” diyor.
Bugüne dek 2 kez oy kullandı. CTP’nin yeniden hükümet olmasını istiyor.
İnsanların duyarsızlığından ve ilgisizliğinden şikayetçi.
“Hep birlikte sesimizi yükseltmeliyiz çünkü bu ülke bizim ve çocuklarımızın” diyor.
Tayyip Erdoğan’la karşı karşıya gelirse, “anlaman be ama o şu yönedemen sen bizi” (Baflı) demek istiyor.
Sevgili Ayşe’nin erkekler konusunda söylediklerini ise kayıt dışı bıraktık.
Arabadan inerken, “Sen öyle yaz abla, anlayan anlar” dedi.
Karakolda serçe tırnak işkencesi
İddia makamı tarafından çağrıldığım tanıklık deneyimimi, ‘istemeden’ savunmanın tanığı noktasında sonlandırdığım salondan sessiz alkışlar eşliğinde ayrılırken, aklımda sadece masanın etrafındaki erkeklerin serçe tırnakları vardı.
Altına olan düşkünlükleri bile daha sevimliydi…
Neden yapıyorlardı bunu?
Çorba içmek için mi? Kapı açmak için mi?
Jilet atmak için, kulak karıştırmak hatta dönüp diş kurcalamak için mi?
Yoksa içki bardağını tutarken seksi görünmek için mi? (!)
Kim başlattı bu modayı ve hangi kadınlar müsaade etti her yeri sarmasına?
Acil cevap beklerim bu soruya.
Polis fıkralarını severim
Halkın malı satışa çıktığında bir adet kapı kırıldı diye 14 öğretmen arkadaşıyla yargılanan DAÜ - SEN Başkanı Ulaş Gökçe, Yargilaniyoruz.org’a röportaj verdi.
DAİ-DAK’ın ‘satılmasına’ karşı yapılan eylemde polis şiddetine maruz kalınan günü şöyle anlattı:
“O gün polisin utanç günüydü. 19 Temmuz’da Kıbrıs Türk Hava Yolları önündeki eylemden farksız bir olaydı. Okulda okuyan çocuklar, ders veren öğretmenler tartaklandı, yerlerde sürüklendi, 60 yaşındaki insanlar, genç kızlar dövüldü, hocalarımız başına cop yedi. Polis, rejimin sopası olduğunu, ne kadar acımasız olabileceğini bir kez daha gösterdi.”
Aylardır maaş almayan belediye çalışanlarının geçtiğimiz hafta böbreklerini yaralayan, onları yerde sürükleyip, ağız-burun kıran da yine aynı polislerdi.
İki satır polis basın bülteni yazmaktan aciz olanlar cop tuttuklarında ya da tutturulduklarında aslan kesiliyorlar, tarih yazıyorlar. Tıpkı ODTÜ’de Tayyip’in polis ordusunun yazdığı gibi.
Bir fıkra vardı ya neydi? Durumu özetler belki.
Sulu, topraklı…
Kahretsin fıkra hafızam da iyi değil ki.
Yer: Uludure/Roboski, Zaman: Bugün gibi
Uzun uzun bakın bir yıl önce çekilen bu fotoğrafa. Kalbiniz acısın. Eşek üzerindeki 34 Kürt köylüyü bombalayarak öldüren ordular katliamlarına yenisini eklemişti... Hala özür bile dilenmedi, “dilenir n’olcek ki” dendi. Unutursak kalbimiz kurusun Türkiye…