SON ŞANS ve HER ŞEY…

Ferdi Sabit Soyer

Kıbrıs sorunu ile ilgili herkesin çok doğru kabul ettiği belli basma kalıp sözler vardır. Bunlardan biri, " son şans"; diğeri ise, "zaten Kıbrıs sorununda görüşülmeyen bir yan kalmadı ifadesidir."

Doğru kabul edilen bu sözlerle, o anın sıkıntıları aşılmaya çalışılır.
Hatırlardadır.

Talat ile  Hristofyas'ın toplum liderleri olarak görevde bulundukları dönemde de ayni mantığa bağlı, doğru kabul edilen  bir başka basma kalıp söz vardı.
İki solcu liderin görev aldığı o dönemle ilgili olarakta ," ya şimdi çözülür Kıbrıs sorunu, ya da hiç bir zaman" denirdi.

Olmadı.

Çözülmedi. Ama büyük mesafeler kat edildi. Talat- Hristofyas sonrası, 2010-2015 arasında çözüm yolunda durgunluk ve gerileme oluştu. Şimdi, Akıncı- Anastasiadis liderlikleri döneminde çözüm yönünde meydana gelen olumlu gelişmelerin temelinde ise, Talat- Hristofyas  arasındaki görüşme döneminde sağlanan yakınlaşmaların olduğu ise bir gerçektir.

Bu, Kıbrıs sorununda biten  bir sürecin içinde oluşan olumluluğun, yeni başlayan bir süreç için ciddi besleyeni olduğunun göstergesidir. Ama maalesef bu her şey değildir.

Üstelikte dün oluşan olumlunun, yeni başlayan çözüm sürecini  beslemesi durumu, Kıbrıs sorununun ortaya çıkarttığı sonuçların, zaman geçmesi ile esas nedenin yanında, ağırlığının artması nedeni ile  artık etkisi daha da azalmaktadır. Buna yazının devamında değineceğim.

Neyse, şimdi başladığımız konuya devam edelim. Bugün bir başka şehir efsanesi dilden dile dolaşıyor.
"İki Leymosunlu bu işi bitirecek"

Bu söz; bence dün, Talat ve Hristofyas üzerinde, " iki solcu lider bu işi çözecek" gibi  olumlu gözüken, ama gerçekte olumlu olmayan baskı gibi; şimdi de Akıncı, Anastasiadis üzerinde de pozitif gözüken, ama bence öyle olmayan bir baskı oluşturmaktadır....

Bu sözde teşvik edici baskı,  dün olduğu gibi, bugünde, iki lidere ve ortama olumlu etki yaratmaz.
Aksine bu sözler, onlar üzerindeki beklenti baskısını artırır. Bu ise Kıbrıs sorununun çözümü için  pek çok sıkıntılı alanda ihtiyaç duyulan  sakin ve sabırlı hal durumunu sıkıntıya sokar.

Çünkü, iki tarafın statükocuları, bu beklentinin yol açtığı durumu; görüşmelerde zorluk içeren konuların tartışılması sürecinde, atmosferi zehirlemek için kullanırlar. Bunlar, "hani yani çözeceklerdi" deyip, zor ve çetrefil konularda, sabır ve sebat gerektiren tartışmalı hallerle bağlantılı olarak, toplumların duygularına oynamaya başlarlar..
Bu hal zincirleme etkilere yol açar.

Bu kez çözümü destekleyen kesimlerde,  farkların tartışılma süreci içinde, farklılıkların yol açtığı tartışmalara bakarak, çözüm için destek beyan ettikleri liderlere karşı, güvensizlik içine sürüklenirler.
Bunu dün, Talat- Hristofyas döneminde yaşadık, şimdi hafiften, ayni filmi, Akıncı - Anastasiadis döneminde de yaşamaya başlıyoruz....

"SON ŞANS"…

Bakın, Davos sonrası CB Sayın Akıncı'nın ifade ettiği yeni bir söz var.
Sayın Akıncı çözüm takvimlemesi için dünden bence daha gerçekçi bir söz söyledi. "Mayıs'ta bir çözüm  sağlanamazsa dünyanın sonu değildir " dedi.

Doğru. Bu uzun zamandır böyledir. Çünkü Mayıs ayında Güneyde seçim var. Bu zaten ciddi bir sıkıntıdır.

Bu yüzden Sayın Akıncı, Davos sonrası basında yer alan demecinde, çözüm zamanı için, Güney'deki seçimler nedeni ile "Mayıs ayı olmazsa dünyanın sonu değildir" dedi.

Bunu da görüşme ve çözüm arayışlarına, Güneydeki Mayıs seçimi sonrası devam edecekleri ve "2016 yılı içinde bu yolculuğu sonlandıracakları" ifadesi ile birlikte dile getirdi.

Bu en doğru yaklaşımdır. Kendi kendilerini destek ve umut için sıkıştırdıkları Mayıs'a kadar çözüm
noktasından, akıl dolu bir yaklaşımla çıkma  çabasına  dönük daha  olumlu bir yaklaşımdır bu.

Bu nedenle bu "son şans " ifadesi üzerinde de ayrıca durmak isterim.

Talat ve Hristofyas döneminde," ya şimdi, ya hiç bir zaman " denen o gerçekçi olmayan ve iki lideri toplumları önünde beklenti ağırlığı altında ezdiren yaklaşım gibi şimdi de bu "son şans" sözü ellenmektedir.

Çözümsüzlüğün uzun yıllardır verdiği bıkkınlıkla da bu söz, temel bulmaktadır. Ha, bu sözden, "sinekten yağ çıkartmaya" çalışmak gibi,  en fazla yağ çıkartmaya çalışanlarda iki tarafın statükocularıdır.

Çünkü hem Güney, hem de Kuzeydeki statükocular, bu "son şans" sözünden, kendi dar milliyetçi hedeflerine dönük beklenti çıkartmayı ummaktadırlar.

Her iki tarafın statükocularının bu son şans ifadesinde beklediği nokta, Federal Çözüm perspektifinin artık sona ermesidir.

Güneydekiler bu "son şans" ifadesi ile iki toplumlu, iki bölgeli Federasyondan;  kurtulup, üniter devlet ağırlıklı bir sonuca ulaşmayı ummaktadırlar.

Yani bunlar, bu sözle, dar milliyetçi yaklaşımla adayı, tam anlamı ile bölecek ve bitmeyen bir gerginliğe düşürecek bir cehenneme Kıbrıslıları tutsak kılmanın koşusu için enerji toplayacaklarını ummaktadırlar.

Kuzeydekilerde, "son şans" ifadesinden aynen, Güneydekiler  gibi iki toplumulu, iki bölgeli Federasyondan kurtulup, iki ayrı devletin, Kıbrıs Adasında, yan yana yer alacağı bir sonucun doğacağına dönük umut duymaktadırlar.

İşte bundan ötürü bu "son şans" sözü, hem Federal çözümün bir an evvel gerçekleşmesini bekleyenlerin,  hem de bundan kurtulmayı isteyen Federal çözüme  köstek olmak isteyenlerin, farklı niyetlerle ifade ettiği bir efsaneye dönmektedir...

Evet açık yazalım.

Bir kere, Kıbrıs'ta iki tarafın karşılıklı kabul edeceği bir sonuç olmadıktan sonra Kıbrıs sorunu çözülmez ve asla bitmez.

Bitmemesi ile de bugünkü durum, içinden daha da çıkılmaz bir hale döner.  Buda bugün çok açık olmayan tehlikelerin daha da artmasını getirir.

Eğer çözümsüzlük uzarsa, durum, Güneyin ve Kuzeyin statükocularının beklentilerine değil, ama, bugün var olan çatışmasızlık halinin, yaşadığımız bölge ve dünya konjüktürü nedeni ile son bulabileceği cehennemin ön bürosundan bizi, cehenneme açılan kapıya doğru daha da yakınlaştırır.
Eğer Güneydeki statükocular Kıbrıslı Türklerin üniter devlet temelli bir sonucu gönüllü kabul edeceğini.

Kuzeydeki statükocularda,  Kıbrıslı Rumların iki ayrı devlet temelli bir sonucu gönüllü kabul edeceğini zan ederse, el birliği ile adayı, Kıbrıslıları, cehennemin ön bürosundan, cehenneme doğru açılan kapıya doğru daha da iterler. 

GÖRÜŞÜLMEYEN YAN KALMADI

Bir kere bununla bağlantılı diğer efsaneye de değinmek gerekir. Bu da,"Kıbrıs sorununun zaten görüşülmeyen yanı kalmadı" ifadesidir. Bu sözün yer etmesini sağlayan kendi içinde bir doğrusu var.
Ama bu doğru göründüğü gibi değildir.

Bir kere 1986 Perez De Cuellar Belgesi'ne bakın. Federal çözüme en yakın olduğumuz bir dönemin belgesidir o. O belgede mülkiyet, nüfus, toprak gibi önemli konulara çözüm için ayrılan bölümler  bir iki paragraflıktır....

Dönün, 1990'ların Gali Fikirler dizisine bakın. Orada  ayni konularla ilgili çözüm bölümleri, bir iki paragraftan çıkmış, üç beş sayfaya dönmüştür....

Bu kez alın 2004 Annan Planını; bu kez, mülkiyet, toprak, nüfus gibi konularla, AB üyeliğine dönük sorunların çözümü için ayrılan bölümler, sayfalarca ve ayrı ayrı detaylı bölümlerle oluştuğunu görürsünüz....

Şimdi,  2015 ve 2016' da Akıncı- Anastasiadis görüşmesinde ayni sorunlu başlıklar var, ama sorunların çözümü ile   ilgili konuşmalar, ne 1986 Perze De Cuellar belgesi, ne 1990'lardaki Gali Fikirler Dizisinde, nede 2004 Annan Planındaki esaslar gibidir.

Çok daha çetrefil, çok daha karmaşıktır.
Dolayısı ile öyle Kıbrıs sorununda, "görüşülmeyen yan kalmadı" gibi doğru olduğu kabul edilen efsane gibi değildir gerçek durum.

Çünkü zaman geçtikçe sorunlar daha karmaşıklaşmakta ve Kıbrıs sorununun yol açtığı sonuçlar; esas kadar, hatta onu gölgede bırakan ağırlığa ulaşmaktadır..

Yani, Kıbrıs sorunu nedeni ile ortaya çıkan sonuçlar;  artık esas soruna neden olan siyasi sorunların  önüne geçen ağırlıklara ulaşıyor.

Bu nedenle her şeyin görüşüldüğü söylenen Kıbrıs sorunu, uzayan çözümsüzlük  nedeni ile karmaşıklaşmaktadır.

Kıbrıs sorununun çözümü için dün, bu sorunun ortaya çıkarttığı sonuçların aşılması için yakınlaştığınız hususlar; bu kez, çözümsüzlükle içinden çıkılmaz başka ağırlıklara dönmektedir...

Toprak,mülkiyet, nüfus başlıkları yanı sıra, günümüzde, Annan Plan'ından daha karmaşık bir şekilde AB meselesi de buna eklenmiştir..

Bu yüzden çözüm içinde zaman olgusunun yol açtığı her gecikme ile başlayan yeni başlangıçlar, sanki de hiç görüşülmemiş sorunların ele alındığı bir hale dönüşmektedir. Bu yüzden Kıbrıs sorununda görüşülmeyen yan kalmadı ifadesi içi boş bir hale dönüşmektedir...

Bu yüzden evet, çözüm için zaman kaybetmemek gerekir.

Ama bu nedenle de zamanı doğru tanımlamamakta gereklidir. Yani, zamanı yitirmemek  kadar, çözüm için beklentiyi artırmakta sorundur. Çünkü oluşturulan dikkatsiz beklentilerde, çözümsüzlüğü besleyen   zaman makinesinin işleyişine yardımcı olan makine yağına döner...

Bu yüzden iki lider ve çözümü arzulayanlar  zamanı doğru kullanmalıdır.

Bu yüzden insanlar, liderleri baskı altına sokacak aceleci tavırlardan, liderler de gerçekçi olmayan beklentileri beslemekten uzak kalmalıdır.

Bir başka yazıda da,"son şanstır" beklentisinin arkasına saklanmaya çalışan iki tarafın Federasyon  karşıtı statükocularının, yani Kıbrıslıları cehennemin ön bürosundan cehenneme açılan kapıya sürükleme meraklılarının, bu,"son şans" ifadesinden umut besledikleri Federasyon karşıtlığının, gerçekte kendi tezlerinin de sonu olduğunu ele almaya çalışacağım.

Evet şimdi, Sayın Akıncı'nın Davos sonrası söylediği, Çözüm için, "2016 içinde bu yolculuk sonlandırılacak" ifadesi daha gerçekçi  oldu.