Günümüzde Kıbrıs Türk Kültürü, düşünsel atmosferine sızan üç emirle parçalanma noktasına gelmiştir:
1. Bakma,
2. Yargılama,
3. Kararlı olma...
MİYOPLUĞUN MİHENK NOKTASI!
Bu üç emrin psiko-epistemolojik anlamı ise:
1. Sonucu birleştirme,
2. Değerlendirme ve
3. Vazgeç'tir.
Kısacası;
Bugün Kıbrıs'ın Kuzeyini "miyopluğun" mihenk noktası olarak bir ilân etmediğimiz kalmıştır..!
Hiç kimse artık hiçbir kurum veya kuruluşa inanmadığı halde karşı çıkmıyor..!; çünkü birinin bir şeye karşı çıkması için sağlam bir ilkeler bütününe, yani felsefeye ihtiyacı vardır. Sistem kurmak ise, bilgiyi bağlaşık bir bütünlük ve tutarlı bir gerçeklik görüşü içerisinde birleştirmeyi gerektirir.
Bugün bâzı değerli ve ışıklı beyinler ile bazı sosyalist olduğunu söyleyen çevrelerin, toplumun ekonomisinin Liberalleşmesi gerektiğini, kamulaştırmayı asla savunmadıklarını haykırdıklarını görüyoruz...!
MARKSİST DEĞER TEORİSİ: SERMAYE VE EMEK
Bilindiği üzere, Marksist değer teorisi, sermayenin emeği nasıl sömürdüğünü açıklar...
Marksist değer teorisi Sermayeyi:
"emeğin yarattığı artı değerin bedelini ödemez; el koyar",
"bu yolla; (emeğin sömürüsü) sermayenin birikimine imkân verir";
diye izah eder...
Tam 39 yıldır Kuzey Kıbrıs, Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) ve onun entegre parçası olan Kısmi Rezerv Sistemi (KRS) ile mali yapısını sürdürmektedir.
Piyasada hepimizi krallar gibi yaşatacak kadar para var olduğu gözüküyor ama hiç kimsede para yok..!
Hepimiz borçluyuz.
Çünkü bu sistem, Borca Dayalı Para Sistemidir..!
Şöyle ki, bankalar olmayan parayı kredi olarak veriyorlar..!
Ey Marksizm ile Liberalizmi "evlendirmeye" çalışan arkadaşlar size soruyorum, size...!
"Diyelim ki bir şahıs gitti bir bankadan 20 milyon lira kredi aldı ve bu kredi ile bir fabrika yaptı.
Bu durumda, bankada gerçekte var olmayan para ile parası olmayan bir şahıs kendisine bir fabrika yaptığına göre, o fabrika kimindir?
Şahsın mı?
Bankanın mı?
Toplumun mu?
Devletin mi? "...
Sosyalist düşüncede biri veya sol bir parti olarak bu duruma karşı sessiz ve iddiasız kalınabilir mi ?!..
BDPS VE KRS
Sayın Dr. Nazım Beratlı, bu düzeni herkesin anlayacağı şekliyle üstelik aşağıdaki gibi açıklamıştır da:
"Şimdi; bir işletmenin ölmemesi için, ürettiği şeyin maliyetinden fazlasına satması gerekir.
Maliyet nedir? Personel giderleri, buna “a” diyelim…
Diğer giderler, bu da “b”…
İddia odur ki bunun da üstüne makul da bir kâr haddi konulur! Bu da “c”…
Fiat da olur: “a+b+c”!
Öyle mi? Evet…
Bir adım daha gidip, soralım:
Bizde genel olarak, devlet olarak “a+b+c”yi, neyin karşılaması bekleniyor? Ücretlerin! Değil mi?
Bunun matematiksel ifadesi nedir?
A=a+b+c; veya a> a+b+c…
Lise 1’de bu denklemi veya eşitsizliği yazan çocuk, matematikten çakar; ebedi de geçemez… Bu olabilecek bir denklem ya da eşitsizlik, değildir!
İşte bu noktada, ortaya başka bir “bileşen” çıkıyor:
Kredi… Ona da “k”” diyelim…
Denklemimiz dönüyor, “a+k=a+b+c” oluyor! Ya da bir eşitsizlik olarak “a+k>a+b+c”!
Matematiksel olarak, bu ifadeler denklem ya da eşitsizlik, olur!
Ama bir tek öğeye bağımlı olarak eşitlik sağlanabilir: “k”…
“a” tek başına “a+b+c”ye eşit ya da daha büyük olamayacağından, ancak “k” nın büyüklüğüne bağımlı olarak eşitlenebilir ya da daha büyük olabilir!
Eğer “k” hepsinden büyük bir değer ifade eder hale gelirse?
Merkez Bankası, GSYH’nın %93’ü düzeyindedir, diyor! Bütün Mevduatın da %70’i!
Hani 10 milyar’a çıktıydı ya bir ara Toplam Mevduat?
Demek ki k=7 milyar TL…
Bütçe? 4 milyar TL…
“a+b” 4 milyar yani…
Bunlar resmi rakamlar, özel sektörde ne döndüğünün kesin rakamları yok!
Şimdi, dönelim yukarıdaki denklemi rakamsal olarak ifade edelim:
4+7= 4+7+”c”? (Toplam Kârı bilmiyoruz ya? “c” meşkuk!)
Ya da 4+7> 4+7+”c”… Sistem, budur…
Bu hesap doğru mudur?
Olabilir midir? Sürdürülebilir midir?
Dengeyi kurmak, doğrudan doğruya “k”nın eski deyimle, “namütenahi” büyümesine bağımlıdır!
Onun için de sistem, “k”ya bağımlı hale gelmiştir!
Ekonomi, kendi kurallarına değil, “k”nın koyduğu kurallara göre gelişiyor…"
İşte, BDPS - KRS mali yapısına yönelik bütün sorular, Dr. Nazım Beratlı'nın bu anlatımı altında toplanabilir...
EVRENSELLİK İLKESİ
Sevgili dostlar;
Çok açıktır ki, her ekonomik inanca veya fikre karşı tarafsız tek everensel yasa matematiktir.
İşte ancak bu evrensel tarafsızlık ilkesi altındadır ki aklın kullanımı dış bir referansın dayattığı yasalara bağlanmayıp, aklın kendi içkin yasaları olarak benimseyebileceği yasalar uyarınca yürütülebilinsin...
Öyle düşün ki, düşünmenin kuralı aklın tarafından her tür inanç ve ekonomik formül için geçerli evrensel bir yasa durumuna getirilebilinsin...
Yoksa, tartışmalar, sadece kendinden "ahmakları" ikna etme sorunu değildir...
"Ben "ahmakları" Liberalizm ile ikna ederim" iddiasında değilseniz; gelin bu mali yapıyı matematikle izah edin lütfen.
İzah edin ki ! Sizin bilgilerinizden öğrenelim ve nemalanalım...
Ya da, bu izahı yapamıyorsanız;
bu evrenselliği ve temeli olmayan özellikle de halktan sapan -izm'ler ve eko-ütopik beklentiler yerine;
sol parti olmanın bir gereği olarak, bu mali yapıyı, siyasal bir mücadele olarak gündeme getirelim...