Sokrates’in Ölümünden Öğrendiklerimiz

Niyazi Kızılyürek

Demokrasi ve düşünce tarihinde Sokrates’in savunması ve ölüme mahkum edilmesi bir mihenk taşıdır. Bu konuda herkes hemfikirdir.

Kant, Sokrates’i “Kategorik İmperatif’in”, yani olması gerekenin güzel bir örneği olarak takdim eder. Hegel, “Dünya-Ruhunun bilincini yükselttiğini” söyler. Kierkegaard onda tam bir İronist örneği, Nietzsche de içgüdü denetçisinin tahripçisini görür. Karl Popper ise Sokrates’ten bireysel etiğin büyük bir takipçisi olarak söz eder.

Gerçekten de Sokrates hem düşünce yapısı, hem mütevazılığı, hem de ölüm karşısında korkusuzluğuyla bir başkaldırı insanıdır.

Kanımca, başkaldırısı mütevaziliğinden kaynaklanıyor, mütevaziliği de metodundan.

Her şeyi sorgulayan Sokrates eğer bir şeyle öğünüyorsa, o da bilmediğiyle idi. Yani, bilmediğini bilmekle öğünüyordu!

Peki, böylesi mütevazı birini Atinalılar neden ölüme mahkum ettiler?

Çünkü Sokrates, hiçbir şey bilmediği halde her şeyi bilirmiş gibi davranan ve bilmişlik taslayarak  güç ve şöhret kazananların ipini pazara çıkarıyordu.

Örneğin savunmasında siyasetçiler için şöyle diyordu: “Atinalılar, bu adamı -siyasetçilerden biriydi, adını söylemeye gerek yok- her yönüyle araştırdım ve (...) şöyle bir izlenim edindim: Bu adam, birçok kişiye ve özellikle de kendisine bilge göründüğü halde bilge değildi! Kendisini bilge sandığı halde bilge olmadığını kanıtlamaya çalıştım.

Sonunda o adamı ve orada bulunanların çoğunu kendime düşman ettim. Oradan uzaklaşırken kendi kendime: “Ben bu adamdan daha bilgeyim!” diye düşünüyordum. (...) O hiçbir şey bilmediği halde bildiğini sanıyor, oysa ben hiçbir şey bilmemekle birlikte bunun bilincindeyim.”

Sokrates, savunmasında cahil politikacıların düşmanlığını kazandığını belirttikten sonra, eleştiri oklarını şairlere/ozanlara yönelttir. Siyasetçilerden sonra tragedya yazarı ozanlara gittiğini söyleyen Sokrates, ozanların “kahinler ve gaipten haber verenler gibi” eser verdiklerini ama güzel şeyler söyleseler de “ne söylediklerinin farkında olmadıklarını” iddia eder.

Sokrates, ozanlarda bir “kusur” daha saptar: “Ozanlık yetenekleri yüzünden, öyle olmadıkları halde, diğer konularda da bilge olduklarına inanırlar.”

Sokrates en son zanaatkarları ele alır ve onların da ozanlar gibi olduğunu söyler. “Zanaatlarını güzel bir şekilde icra etmeleri yüzünden çok daha önemli başka alanlarda da bilge olduklarını sanıyorlardı ve bu kusurları sahip oldukları bilgeliği gölgeliyordu.”

Kısacası, Sokrates’in Atina’sı “kendini bilge sanan cahillerle” doluydu.

Ve Sokrates işte bu Atina’ya başkaldırıyordu.

“Gençleri yoldan çıkarmak”, “kentin tapındığı tanrılara değil kendisinin icat ettiği tanrılara tapınmak” gibi suçlamalarla karşı karşıya kalması, Atina’nın kötü gidişatına, dejenere ve popülist politikacılara itiraz etmesindendi.

Yaptıklarından pişman olmadığı gibi, yargıçlara, eğer kendisini başka yere sürgün ederlerse aynı şeyleri yapmaya devam edeceğini söylüyordu: “Nefes aldığım ve gücüm yettiği sürece felsefe yapmaktan, nasihat vermekten ve size her rastladığımda gerçekleri göstermekten hiç vazgeçmeyecek, size alışkın olduğum şeyleri söyleyeceğim.”

Sokrates, Atina’yı “hantal bir ata” benzetiyor ve uyanması için bir “at sineğine ihtiyacı olduğunu” ileri sürüyordu. Atinalıları da “gerçeklerle ve ruhunu daha iyi kılmak için hiç ilgilenmemek” ve para, şan ve şöhret kazanma peşinde koşmakla suçluyordu.

Kendisini “at sineği” olarak gördüğü konusunda şüphe yoktur.

 Sokrates, ölümden kurtulmak için dostlarının yaptığı tavsiyeleri de reddediyordu: “Beyler, ölümden korkmak, öyle olmadığı halde kendini bilge sanmak ve bilmediği şeyleri bilir görünmektir.”

Ölüme mahkum edildikten sonra sorgulayıcı ironik tavrını sürdürür: “Ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece tanrı bilir.”

Kendisini ölüme mahkum edenlere söylediği son sözler ise tokat gibiydi: “Onlardan tek bir ricam olacak: Beyler, oğullarım yetişkin olduğunda, paraya ya da başka bir şeye erdemden daha fazla önem verdiklerini görürseniz, benim sizi rahatsız ettiğim gibi sizler de onları rahatsız edip cezalandırın.”

Sokrates’in Atina demokrasisinde tespit ettiği “bozulma”, maalesef günümüze kadar devam ediyor. Erdemden başka her şeyle ilgilenen ve bilmediğini bilmeyen siyaset erbabı dünyanın pek çok ülkesinde iş başındadır.

Ve özellikle onlar, iktidar hırsıyla yanıp tutuşanlar, eleştiri karşısında sıfır tolerans sahibidirler...