Siyasi İslam Yoksulluktan Beslenir ve “İyilik - Hayırseverlik” En Bilindik Maskesidir

Aslı Murat

2023, yeni bir yılın habercisi olduğu kadar siyasi bir anlama da sahip. Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilecek seçim süreci ve sonucu, ister istemez bizi de etkiliyor ve etkileyecek. Bu dönemde olabildiğince bağımsız ve objektif haber kanallarını takip etmeye çalışıyorum. Hemen hemen hepsi temkinli iyimserlik sergiliyorlar. Ne de olsa geçtiğimiz dönemlerde; sandık güvenliğinden, oylamanın yenilenmesine hatta pek çok insanın canına kıyan bombalara kadar uzanan bir deneyim listesi var. O yüzden kesin bir tespit yapmak mümkün görünmüyor. Ama her koşulda, mevcut yarılmanın daha da belirginleşeceği ortada. Toplumun zihnindeki sis perdesi, az da olsa aralanmış durumda. Neden? Çünkü toplumsal refah seviyesi dibe batmış vaziyette. Bunun sebebi de küresel sorunlar değil, yerli ve milli ekonomi politikası.

Türkiye’deki seçim havasının yavaş yavaş yansımalarını görmeye başladık. Kıbrıs’ın kuzeyi hem mesafe açısından hem de nüfus oranına bakıldığında, azımsanmayacak bir seçmen kitlesine sahip bir yer. Üstüne üstlük yavru vatan, değil mi? Yani iki yönü ile de kurulmak istenen stratejinin önemli bir parçası. Tüm bunlar yanında, ciddi bir örgütlenme çabası da gözden kaçmıyor.

Söz konusu yapılanma hem direkt partilerin “KKTC temsilcilikleri” (ki nasıl kurulduğunu veya yasal statüsünün ne olduğunu bilmediğim) hem de dolaylı yoldan dernekler – hayır kuruluşları – vakıflar aracılığıyla yapılıyor. Beni daha çok tedirgin eden ikinci ve aslında daha sinsi ilerleyen yol. Çünkü o alanda çocuklar, lise ve üniversite çağında olup maddi yetersizlikler sebebiyle dayanışmaya ihtiyaç duyan gençler yoğunlukta. Kısacası istismara açık bir saha.

***

Varılan noktada ciddi bir uyarı yapma gereği hissediyorum. Çünkü adım atarken sergileyeceğimiz tek bir yanlış hareket, kurmaya çalıştıkları kumdan kaleyi sağlamlaştırır. Ayağımızı sağlam zemine basmak ve o şekilde yol almak zorundayız. Bu da insan hak ve özgürlüklerinin temel alınması ile mümkün olur. Eğer bu tartışmalar daha da ilerlerse, karşımıza çıkması muhtemel eleştirilerin başında, “din düşmanlığı, İslamofobi” gibi hususlar gelecektir. İşte “olta ve yem” mevzusu burada ortaya çıkıyor. Özellikle bizim gibi din ile arasında belli belirsiz bir ilişki olan toplumlarda, aşırı hassasiyetler gösterilip avlanan balıklara dönmememiz gerek. Çünkü amaçladıkları o, toplumu kutuplaştırıp konumlarını meşrulaştırmak.

Hâlbuki durum gayet net. Kimse kimsenin inancına karışmıyor, kimse kimseye herhangi bir dini görüşü dayatmıyor. Hedefimiz farklılıkların bir arada yaşayabileceği bir yapıyı devam ettirebilmekse, o zaman din ve inanç hürriyeti ile siyasi İslam arasına kalın bir çizgi çekmek gerekiyor. Böylece mücadele etmemiz gereken hedef açıklıkla ortaya çıkabilir.

***

Her nereden gelirse gelsin, nerede doğmuş olursa olsun, anne veya babası kim olduğu fark etmeksizin, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan çocukların hepsini korumak ve güçlendirmek başta ülkeyi idare ettiğini iddia eden hükümet edenlerin görevi. Bu sebeple, Özgür Gazete’nin gündeme getirdiği tarikatlarda “eğitim” adı altında buluşturulan çocuklara dair haberlerin ve KTÖS’ün özellikle Mağusa bölgesi için yaptığı ihbarların daha fazla vakit kaybetmeden ele alınması gerekiyor.

Özellikle çocuk istismarı vakalarının bu denli gündemimizi meşgul ettiği bir dönemde, hiçbir bilimsel temeli olmayan mevzularla ilgili ve denetimsizliğin yaratacağı hak ihlallerine açık ortamlarda, çocukları yalnız bırakmak kabul edilebilir bir durum değildir.

Kendisine sorulan sorulara, “bakanlık görevini yapmazsa yaratılan boşluktan kendine vazife çıkaranlar olacaktır” şeklinde cevap veren Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu ile hem fikir olmamak elde değil. Evet kendisi de dâhil idareciler hiçbir şey yapmıyor ve istismara açık alanları adeta dokunulmaz olarak görüyorlar. Çavuşoğlu ayrıca ekliyor, “bu bir ihtiyaçtır ve bunu karşılayacağız”!

Çocukların ihtiyacı nedir bilir misiniz sayın bakan? Ailelerinin gelir düzeyleri fark etmeksizin eşit, bilimsel ve haklarını öğrenebilecekleri bir eğitim sistemidir. Yoksulluğun, çocuklar arasında uçurum açmamasıdır. Köhne, tek boyutlu ve baskıcı dogmaların öğretilmesine değil, özgürce düşünebilecekleri, fırsat eşitliğine dayalı bir yapıya ihtiyaçları var. Bunu sağlamadığınız sürece, çocukların yaşadığı istismar da ihmal de boynunuza asılan bir utanç tablosu olacaktır. Eğer siz görevinizi yapmazsanız, “iyilik” maskesi altındaki fırsatçılar, ülkenin geleceğini rahatlıkla karartmaya devam edecekler.