Siyasi hastalık

Tümay Tuğyan

Nisan ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine geri sayım sürerken, oy kullanacak seçmenin önemli bir kısmı tercihini belirlemiş durumda.

Yani kime oy vereceğini.

Bir kısım ise henüz kararsız.

Adayları, adayların yürüttüğü propaganda çalışmalarını izliyor, kararlarını netleştirmeye çalışıyorlar.

Bu bir kısmın bir kısmı da muhtemelen son ana kadar ‘rüzgarı’ kollayacak, rüzgarın ‘esişine’ bakıp karar verecekler.

Çok olağan.

Öyle ya da böyle, sonuç itibarıyla herkesin ya bir kararı, ya da kararı olmasa da üç aşağı beş yukarı bir eğilimi var şu anda.

Tam da bu noktada büyük çoğunluk, desteklediği ya da kendini yakın hissettiği adayı öne çıkaran, yücelten, desteklemediği ya da politik duruşunu beğenmediği adayı ise eleştiren tavırlar içine giriyor sıklıkla.

Bu da çok olağan.

Ama galiba bazen, övmek ya da eleştirmek fiillerini gerçekleştirirken veya övmek ya da eleştirmek fiillerini gerçekleştirenlerin bu davranışlarını değerlendirirken, önyargılara, siyahlara ve beyazlara saplanıp kalıyoruz.

Çok bildik bir ifade biçimi olacak belki ama renkler, gerçekten de siyah ve beyazdan ibaret değil.

Bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre, bir insan gözünün görebildiği en az 10 milyon farklı renk varmış.

Evet yanlış okumadınız, en az 10 milyon renk.

Yani diyeceğim şu; X Cumhurbaşkanı adayını beğenmek, Y veya Z Cumhurbaşkanı adaylarının her icraatını/açıklamasını ‘eleştiri’ yağmuruna tutmamızı gerektirmediği gibi, X Cumhurbaşkanı adayını beğenmemek de, Y veya Z Cumhurbaşkanı adaylarının her icraatını/açıklamasını ‘övgü’ yağmuruna tutmamızı gerektirmez.

Ya da X Cumhurbaşkanı adayını eleştirmek, Y Cumhurbaşkanı adayına ‘bayıldığınız’ sonucunu doğurmaz.

Bu siyaset yapanlar için de geçerlidir, herhangi bir siyasi angajmanı olmayan, sıradan bir vatandaş için de, biz gazeteciler için de.


***

Falanca siyasi partinin mensubu/milletvekili, partisinin adayını ya da partisinin bir icraatını eleştirmiş, vay efendim, ne münasebet!

Parti disiplinine aykırıymış, bu davranış!

Nasıl bir şeydir sahi şu disiplin?

Sorgusuz sualsiz, her şeyi kabul etmek, onaylamak mı?

Tek tipleşmek mi?

Teşbihte hata olmazmış,  bir çobanın ardından, kaval eşliğinde, sürü misali yürümek mi?

Bir gazeteci, filanca adayı eleştirirken, niye beraberinde falancayı da eleştirmezmiş?

Filancayı eleştirip diğerini eleştirmezse, ‘davaya’ zarar verirmiş!

***

En doğal gerekliliktir, sorgulamak.

Doğrular, ancak sorgulanarak bulunur.

Hem de her platformda!

Hem ‘içerde’ ve hem de gerekirse ‘dışarıda’.

Siyasi kültür ancak böyle ortamlarda gelişir, gelişebilir.

Tıpkı demokrasi kültürünün de böyle ortamlarda gelişip, kalıcılaşabileceği gibi.

Siyaseti, futbol takımı algısıyla değerlendirerek, bir siyasetçiyi ya da bir siyasi partiyi de futbol takımı tutar gibi ‘desteklemek’, artık sanırım kurtulmak zorunda olduğumuz bir hastalık gibidir.