Siyasetin tartışma odağı…

Ferdi Sabit Soyer


Sibel Siber Hükümeti işbaşına geldiğinde somut bir durumla karşılaştı. Maaş ödeme. Yıllardır bu ülkede en önemli mesele bu oldu. Hükümetlerin, ekonominin göstergesi bu sayıldı. Maaş ödeme.
Normalde bir devletin, bir hükümetin, en doğal görevi olan bu iş, yani çalışanlarının ödenmesi meselesi,  maalesef bu ülkede siyasetin en “büyük” işi oldu.
“Maaşları ödüyoruz” övünmesi, bazı bakanların, hükümetlerin, en büyük övünç kaynağı oldu. Hali ile diğer toplum kesimleri de, “ne bu, yalnız maaş ödemek mi  hükümetlerin görevi” dedi.
Ancak maalesef bu yapı, ülkemize giydirilen bir kötü elbise oldu. Şimdi geçtiğimiz ay, Sibel Siber Hükümeti, Türkiye ile yapılan bir antlaşmaya bağlı olan prosedürler şartları zamanında yerine getiremedi. Neden? Çünkü; Güvensizlik oyu, yeni hükümetin kurulması, güven oyu süreci vs ile bu prosedürler yerine gelemeyince, Türkiye’den gelecek olan destekte, bir gecikme yaşandı. .
İşte bu nedenle Hükümet, bir karar aldı ve maaşların %60’ının ödeneceğini açıkladı. Sonra bu gecikme aşıldı, katkı geldi ve maaşlar ödendi.
İşte bunun üzerine UBP çevreleri,” gördünüz mü, eğer biz yoksak, Türkiye’den para gelmez ve maaşlar ödenemez “propagandasına girdi.
Bu propaganda, gerçekte Türkiye’ye ve KKTC yurttaşlarına dönük yapılan, son derece ayıp bir öze sahiptir.
Yani, Türkiye’yi şantajcı gibi gösteren ve KKTC yurttaşlarını da kişiliksiz, kimliksiz ilan etmekten başka bir şey değildi bu.  Küçük oy hesapları ile büyük değerleri ayaklar altına almanın, en pespaye örneklerinden biri idi bu propaganda. Ancak, bu hadise, bir gerçeği de gün ışığına serdi.
Yani, demek ki bu ülkenin ekonomisi ve Maliyesi maaşların %60’ını ödeyebilecek noktaya düştü. İşte siyasetin ve toplumun ele alması gereken ana noktalardan biri budur. Bu seçim döneminde tartışmamız gereken hususlardan biri budur.
Nasıl yapacağız da ülke ekonomisini büyüteceğiz, büyütürken de kayıt altına alacağız ve sosyal adalet temelinde, demokratik hukuk devletinin ilkelerine bağlı olarak vergi alacağız. Aldığımız vergiyi de israfa gitmeden harcayacağız. Ödeme kabiliyetini, %60’lardan %80’lere sonra %100’lere çekeceğiz.
Böylece, Türkiye’den aldığımız desteği, üretken sektörlere, sağlığa, eğitime diğer sosyal projelere harcayıp, hem halkımızın yaşam kalitesini yükseltip, hem de gençlere iş aş imkanlarını artıracağız. Alt yapıya harcayacağız.
İşte siyasetin, sivil toplumun cevap arayacağı birinci soru budur. Buna bağlı diğer soru da şuradadır.
İthalatın 1 milyar dokuz yüz milyon doları bulduğu, ihracatında 100 milyon dolar olduğu gerçeğine bağlı olarak ekonomide doğan bu büyük cari açığı, ödemeler dengesinde nasıl telafi edeceğiz?
Bilindiği gibi 400 milyon dolarlık turizm geliri ve üniversitelerden bir o kadar daha gelen gelirle, cari açıkta meydana gelen açık kapatılmaya çalışılmaktadır. Ancak son dönemlerde ödemeler dengesinde açığı kapatan bir başka gelirden toplum yoksun kalmıştır. Bu da Güneyde çalışıp da kazancını Kuzeye harcayan işçiler. Ekonomik kriz nedeni ile bunların binlercesi işini kaybetmiştir. Güneydeki kriz nedeni  Güneyde yaşayan insanların, Kuzeydeki yaptıkları harcamalar da azalmıştır.
Bu arada İnşaat sektörü nedeniyle Kuzeyde ev alıp, sermaye aktaran insanların ki bunların bir kısmı yerleşip, Kuzeydeki yaşama da katılmaktadırlar. Onların harcamaları da ödemeler dengesinin oluşmasında artı bir katkı yapmaktaydı. Bu olgudaki negatif gelişme de buna olumsuz etki yapmaktadır.
Böylece, Ödemeler dengesinde balans, Türkiye’den gelen destekle, dengeye girmektedir. İşte bu nedenle, bu konuları, enine boyuna ele alıp tartışmamız gerekmektedir.
Turizm gelirlerini ve eğitim gelirlerini artırmak evet. Ama bu yetmeyecek.
Ne yapacağız da sanayi üretimini, Tarım ürünlerini ve diğer hafif sanayi geliştireceğiz ki ihracatı artıralım. Ama en önemlisi de turizm ve eğitim gibi hizmet sektörlerinin, kaliteli ve ucuz yerel girdi ve ürün kullanmasını geliştirip, katma değer artışı yanı sıra, yurtdışına yaptığımız ödemeleri azaltıp, istihdam imkanlarını da geliştireceğiz.
Türkiye, son dönemlerde cari açığı azaltmak için yeni önemler aldı. Bunlardan biride devlet ihalelerinde yerli ürün kullanımını desteklemek oldu. Bu adımı da iyice incelemeliyiz. Siyaset bunların tartışması ile gelişmelidir.
Bu tartışmaya bir de  GSMH’nın  %121’ini aşan kamu borç stoku da eklenmelidir. Bu borcu nasıl aşağıya çekeceğiz ve artırmayacağız?
İşte, kendi ayakları üzerinde durmaktan söz eden insanların, en büyük görevi, siyaset alanını ve sivil toplum alanını bu tartışmalarla beslemek olmalıdır. Bu seçim döneminde de en az konuşulan, ama yinede konuşulmaya başlanan noktalar bunlardır.
Bu yapıyı, demokratik, verimli, açık kamu ve devlet düzeni tartışmaları ile birlikte götürmemiz gerekir. Çünkü, demokrasi ve teknik yapıya kavuşmamış bir kamu yönetimi ile bu konuları, yalnızca ekonomist bakış açıları ile ele alırsanız,kolay kolay sonuç üretmezsiniz..
Çünkü bu konuların, bu aşamada, aşılması için, asgari yurtsever bir bilincin oluşması gerekir. Bu da esasta, demokrasi, barışçı düşünce ve adaletle bağlantılıdır.