Şimdi sorumluluk zamanıdır...

Ünal Fındık

      

Seçim bitti. Seçilenler ve seçilemeyenler geç de olsa netleşti. Sandık UBP ağırlıklı bir koalisyonu işaret etti.

Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. UBP en çok oyu almasına, en çok milletvekilini çıkarmasına rağmen kimse UBP ile hükümet ortaklığı istemiyor.

Neden?

Çünkü kimse UBP’li başbakanın ve bakanların ayyuka çıkan yolsuzluk söylentilerini görmezden gelmek istemiyor.

Yalnızca bu seçimde 2 vekil çıkaran YDP bu konuda diğer partilerden farklı düşünüyor. YDP “biz herkesle görüşür, anlaşabilirsek herkesle ortaklık kurabiliriz” diyor.

3 vekil çıkarabilen DP parti meclisi ise her zamanki gibi Serdar Denktaş’a tam yetki vererek kapıyı gındırık bıraktı.

Diyelim ki UBP, DP ve YDP ile anlaştı ve 26’ya dayalı bir hükümet kurdu. Bu hükümet yürümez. Çünkü meclis komitelerinde sadece mecliste grubu bulunan partiler temsil edilir. Yani bu mecliste UBP, CTP ve HP grup kurabildiğine göre, olası UBP-DP-YDP koalisyonu meclis komitelerinde azınlık demektir. Bu da bu hükümetin iş yapamayacağı anlamına gelir.

Aslında sandık bir UBP-HP koalisyonunu işaret ediyor. Ama HP parti meclisi ilk günden karar alarak bu kapıyı kapattı. Halkın ana muhalefet görevi verdiği CTP ise UBP ile bir koalisyona sıcak bakmadığını açıklamıştı. Önceki akşam toplanan parti meclisi bu yöndeki kararı aldı ve UBP ile koalisyon kurmayacağını açıkladı.

Bu durumda mecliste grubu olan ve UBP ile hükümet kurabilecek yeter sayıya ulaşan partiler, CTP ve HP “biz UBP ile hükümet kurmayız” dediler.

Öyleyse geriye UBP’siz 4 partili bir koalisyon alternatifi kalıyor. CTP-HP-TDP-DP 4 partinin 27 milletvekili var, komitelerde çoğunluğu da var. Dolayısıyle UBP’nin dışında bir koalisyon matematik olarak mümkündür. İş yapabilme kapasitesi olarak da mümkündür. Bence etik olarak da mümkündür.

Şimdi birileri “halk %35.5 oy ve 21 milletvekili ile UBP ağırlıklı bir hükümet istiyor, dolayısıyla UBP’siz bir hükümet kurmak etik olarak doğru olmaz” diyebilir.

Evet ama geçmiş iktidarlarında yaptıklarına ilave olarak seçimden hemen önce yapılan 12 binden fazla kişinin vatandaş yapılarak bu seçimde UBP’ye oy vermeye zorlanması etik mi?

UBP Genel Başkanı ve Başbakan Hüseyin Özgürgün’ün seçim sürecinde ortalığa dökülen banka hesapları, sadece bir bankadan bir defada çekilen 700 bin doların kaynağının ne olduğuyla ilgili sorulara yanıt vermemesi etik mi?

Yine seçime katılan bütün parti başkanlarının davet edildiği ve katıldığı televizyon programlarına UBP genel başkanı olarak Hüseyin Özgürgün’ün katılmaması etik mi?

Aynı biçimde kendisine muhalif saydığı gazetecilerin soru sormasına fırsat vermemek için basın önüne çıkmaması, muhalif saydığı TV programlarına katılmaması etik mi?

Buna rağmen %35.5 oy alması ve 21 vekil çıkarması nasıl izah edilir?

Bu sorunun yanıtını çok basit olarak söyleyebilirim. Açıkçası Kıbrıslı Türkler büyük oranda devletten geçinirler. Dolayısıyla statükonun değişmesi onların çok da umurunda değil. Ya da kendilerine dokunmadan değişmesini istiyorlar. Bu nedenle kim Türkiye’den para alıp gününde maaş ve 13.üncü maaş öderse onlar için muteberdir. Gerisi onları çok da ilgilendirmez.

Elbette bu benim kişisel görüşümdür. Ama DP’nin seçim için hazırladığı reklamlardan birinin tamamen gününde maaş, hem da taksit taksit değil bir kerede ödenen 13.üncü maaş olduğunu unutmayın. Reklam DP’nindi ama seçmen DP’yi değil, UBP’yi biliyordu.

Bütün bunları söyledikten sonra bir noktanın daha altını çizmek istiyorum. Türkiye’de AKP’nin ilk kez tek başına hükümet kuracak sayıya ulaşamadığı 7 Haziran seçimlerinin sonrasında neler olduğunu kısaca hatırlatmak isterim. Meclis’te 4 parti vardı. AKP dışında CHP, MHP ve HDP. Hiçbiri AKP ile koalisyona yanaşmadı. Ama çoğunluğu sağladıkları halde AKP’yi dışarıda bırakarak 3’lü bir koalisyon oluşturmaya da yanaşmadı. Sonuç Kasım seçimleri ve AKP’nin tek başına hükümet kuracak sayıyı yakalaması oldu. Ardından da ülke kan gölüne döndü, komşularla sıfır sorun politikasından bütün komşularla sorunlu bir döneme girildi, demokrasi askıya alındı, “Türk tipi başkanlık sistemi” getirildi. Aslında başkana diktatör yetkileri verildi. 15 Temmuz darbesi yaşandı, ardından gazeteciler, aydınlar, öğretim üyeleri özetle kendilerine muhalif olan herkes bir şekilde Fetöcü ilan edilerek sorgusuz sualsiz hapislere gönderildi. Ohal ile insanlar sorgusuz sualsiz işlerinden atıldı. Hala da devam ediyor.

Bu nedenle yeni meclisin göreve başlayacağı muhtemelen 22 Ocak sonrasında herkes sorumluluğunun bilincinde hareket etmelidir. Unutmayın bu ülke hepimizindir. Uzaktan gazel okuyanlara bırakmamalıyız.