ŞİDDET MEVSİMİ

Tacan Reynar

Durdum, bir elimde gazete, diğer elimde parçalanmış yaseminler, kulağımda çığlıklar, Beşparmaklar, bayraklar, anılar...

Birkaç kurşun sesinden sonra etraf susa durdu, sessizlik çöktü sokağa, kuşlar çoktan gitmişti ve “ben” ile “O” kalmıştı bir tek karşı kaldırımda. Mevzilerimiz o kadar yakındı ki birbirimizin nefes alıp verişini duyuyorduk. Türkçe nefes, Rumca nefes. Sonra aradan on dakika geçmeden yeniden ateş. Duvarların üzerinde ne kadar yorgun düştüğümüz yazılıydı. Kaç kurşun deliği, kaç nefret, kaç öldürme arzusu. Ben çıkarıp cebimden mendilimi, toza banmıştı, terimi sildim. Sonra derin bir nefes alıp, tekrar ateş ettim. 

Yine sesler kesildi, bekledim, ses yok, bekledim, nefesinin sesini, ötekinin ahını duymadım. Uzun bir süre bekledikten sonra hafifçe doğruldum, ateş yok. Öldürdüm dedim, sonunda öldürdüm. 

Karşı kaldırıma gidip uzanıp baktım, orada boylu boyunca yatıyordu. Yaklaştım, bir elinde tüfek vardı, bir elinde haç şeklinde bir kolye ucu, baktım, almadım. Nabzını kontrol edince anladım.

Sonra ellerime baktım, kana bulanmıştı.

Uzun bir süre kendime gelemedim. Yola düştüm ardından. Kasabayı yalnızlıklar basmıştı. Hiç kimse yoktu etrafta. Binalar çökmüştü, yollar delik deşik. Savaş sona ermişti ve ben barış oldu diye mutlulukla adım adım yürüdüm. Yürüdükçe büyüdüm, Mesarya’yı aştım, sonra da Lefkoşa’ya vardım. 

Zaman geçti, çok zaman geçti. Bu memleketin toprağına kan akıttım. Bir kere günah işlemeye gör, bir kere can almaya, bulur seni laneti kardeşi kardeşi kırdırmanın, komşunun canını almanın, o senin sen onun gözyaşına kurban olmanın.

Şimdi o kadar yıl geçtikten sonra, durdum olduğum yerde. Şu gökyüzüne baktım.

Barışamadık bir türlü bu kadar yıl geçtikten sonra diye düşündüm. Dayanışamadık. Ben burada, o orada öylece baka kaldık. İnsafa gelmeyenlerin insafına kaldık.

Ayaklarımın altında toprağım var. Kokladım, bulamadım memleket kokusunu. 

Özledim, o ilk günahın öncesini, ilk kurşunu atana lanetler yağdırdım. 

Sonra yürüdüm, dağlara vardım.

Baktım bayraklar var kocaman. Açtım elimdeki gazeteyi bağıra çağıra okumaya başladım. Öyle böyle değil, sesimin yettiğince, avaz avaz...

Cinayetler, tecavüzler, sokak şiddeti, sapıklar, eli kanlılar, mafya örgütlenmeleri, taş severler ve dilinden bu topluma düşmanlık düşmeyenleri tek tek okudum, saydım, çarptım, böldüm de ses veren olmadı.

Hava karardı. Bayraklar ışıldadı. Ben onlara baktım onlar bana baktı. Boynumu büktüm ve şiddet kokan caddelerime geri döndüm.

Sürdürülmesi mümkün olmayan, her yerinden kötü kokular gelen, çürümüş ve bir o kadar da bizi tüketen bir yapı inşa ettik, göz yumduk, sessiz kaldık. Şimdi artık, 1983’te kurduğumuzu ilan ettiğimiz yapının ayan beyan sonuna geldik.

Gittikçe kirlenen bir havada, sokaklarında özgürce dolaşamadığımız bir memleket kaldı bize. Başardık !? Ve hiçbir şeye benzemeyen bir ülke yarattık. 

Biz neyiz artık? Kimiz? 

Bu ülkenin dağını taşını ganimetle bölüşenlere ses çıkarmadık, statükonun bekçiliğini yapanları alkışladık, eğitim müfredatına dayatmalar yapanları sıvazladık, dur-duk. Sustuk, susturulduk.

Devlet mi ilan ettiniz?

Yarın gazete almayı unutmayın.

Alın tepe tepe kullanın.