Kıbrıs meselesi ile ilgili tüm tarafların bir şekilde de olsa “çözümden yana” olduğu inancım tamdır!
Yani “iki devletli”, “federal” veya ne bileyim “üniter” çözüm önerileri olabilir; vardır da!
-*-*-
Ancak hep yazarım, söylerim, önemli olan “herkesin ortak noktada buluşabileceği bir çözüm modeli”ne destek verilmesidir!
-*-*-
Son günlerde, dediğim gibi herkesin ya da neredeyse tüm tarafların yarım asırdan uzun süredir yürütülen müzakerelerde üzerinde uzlaşıya vardığı model olan “federasyon” ya da “federal çözüm” modeline yeniden geri dönülebileceği konuşuluyor…
-*-*-
Bu modelden uzaklaşan bir tek “Türk tarafı”ydı zaten!
Yani geri dönüş olacaksa, bu geri dönüşü haliyle Türk tarafı yapacak!
-*-*-
Ve yine “haliyle”, bu dönüşten hiç hoşlanmayan çevreler kesinlikle olacaktır ve vardır da!
-*-*-
Recep Tayyip Erdoğan’a Annan Planı günlerinde de hakaretin en yüksek seviyelisini yapan bu aynı kitlenin tabii ki şu andaki en büyük korkusu, Erdoğan!
Çünkü Erdoğan, 2003’teki Erdoğan değil artık!
Çok güçlüdür; daha güçlüdür ve hatta çok daha acımasızdır diyebiliriz!
-*-*-
Olayın özeti şu; Erdğan’a rağmen, federal çözüm müzakerelerine dönüşü asla kabullenemeyen çevreler, ellerinden ne gelirse yapmaya çalışıyor.
-*-*-
Şimdilik yaptıkları da, olası çözüm girişimlerini baltalamak için “milliyetçi propagandaya” sarılmak!
-*-*-
PKK çözümünde ne kadar işe yaradı bilemem ama Kıbrıs çözümünde de “Türk milliyetçiliği” üzerinden “çözüm engelciliği” yapılmaya çalışılıyor!
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı – ki onlara göre Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri’dir - Nikos Hristodulidis’in siyasi duruşunun, politik görüşünün avukatlığını yapacak değilim ama şu soruyu sormak istiyorum:
-*-*-
Rum askerlerin yemin törenine veya tatbikatına katılmaması mı gerekiyordu?
-*-*-
KKTC’de en çok yapılan aynısı değil mi?
KKTC’de siyaset arenasında endam eyleyen ister cumhurbaşkanı olsun, ister başbakan, ister bakan, ister vekil hiç fark etmez, yemin töreni ve tatbikata katılmadı mı?
-*-*-
Bir “kışkırtmadır” gider!
Neymiş, Rum askerleri Mağusa’ya dönmek istiyormuş!
-*-*-
Canlarım, kendilerine ait topraklara dönmek istemeleri sizce suç mu?
-*-*-
Askerler yürüyüş yaparken veya kep giyme töreninde Mağusa’ya dönüş türküsünü veya marşını söylüyormuş!
Rialya’yı veya Dillirga’yı mı söylemeleri gerekirdi?
Sirto oynayıp kıvırmalarını mı bekliyordunuz!
-*-*-
Bizim askeri törenlerde söylediğimiz marşlar, türküler “biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık” tarzı mı?
-*-*-
Onlar “Kıbrıs Yunandır” diyor, biz de “Kıbrıs Türkt’ür Türk kalacak – Kıbrıs Yunan olamaz Türk mücahit duramaz” diyoruz!
-*-*-
Arada “Kıbrıs Kıbrıslılarındır”ı “hep” unutuyoruz ya bence asıl ağır mesele bu!
-*-*-
Oysa birkaç günden beri sosyal medyada izliyorum, vicdani retle ilgili olarak Ada’nın her iki tarafındaki gençlerin bir birlerine gönderdiği mesajlar ne güzel…
“Arkadaşımı öldürmek için askerlik eğitimi almak istemiyorum…”
-*-*-
Keşke bunları da konuşsak, yazsak!
Yok hayır, Rum askerler yemin töreninde “Mağusa’ya döneceğiz” demiş!
-*-*-
Korkmayın, dönmek istedikleri Mağusa, “Türk tapulu olan” değil; Maraş’ı ve tabii ki Rum tapulu olan bölgede – kendilerine ait topraklardır!
-*-*-
Hani dedelerinizindi demiştiniz ya bir ara sonra yüzünüze gözünüze bulaştırmıştınız!
-*-*-
Keşke, kışkırtmaya çalışıp çözümsüzlük gazı vermeye çalışmak yerine, “evet Rumlar çok büyük hata yaptı; 15 Temmuz 1974 gerçekten affedilmez bir eşşeklikti ama toprak onların, gelin oturalım ve anlaşalım” diyebilseniz!
-*-*-
“Aldık bizimdir; geri dönmek istemenizi de kabul etmiyoruz” düşüncesi; sadece statükoya hizmet eder!
-*-*-
Hristodulidis ne yapmış, ne yapmış?
Askerlerin yemin törenine katılmış!
İlk gördüğümde uyarayım; “Sayın Başkan bir sonraki yemin törenine katılacağınızda, bizimkileri mutlu etmek adına, sizin askerlere “Pir Sultan Abdal”dan “dostum dostum güzel dostum”u öğretsinler!
Vallahi zor değil:
-*-*-
“… İlahi olmaya yardan ayıran / Bahçede bülbüller ötüyor uyan / Kula gölge ise Allah'a ayan /
Senden ayrılalı gülmedim dostum / Dostum dostum dostum gelsene canım…”
-*-*-
Şu mısrayı yürüyüş temposu ile sürekli söyleyebilirsiniz:
“Sen – den – ay - rı – la - lı – gül – me – dim – dos tum!”
-*-*-
Yani ayıptır söylemesi, suçlu oydu, sorumlusu buydu meselesini geçelim ama özellikle “Kıbrıslı Türkler”in içinde bulundukları duruma bir göz atacak olursa, “ayrılalı hiç gülmediler” dersem, yanlış bir şey söylemiş olmam!
Gerçek dostluk!
Gerçek dostluk illa ki “İyi anlaşmak” değildir…
Seni olduğu gibi kabul edendir gerçek dost…
-*-*-
Şaka hariç, ufak dedikodular kabul ama arkandan konuşmayandır “gerçek dost”!
-*-*-
Sır paylaşandır…
-*-*-
İçtendir, samimidir…
Yüzüne konuşur…
-*-*-
Zor anda yanındadır…
-*-*-
Hiçbir çıkar gözetmez…
-*-*-
Kurtuluş Lisesi’nin 1985 mezunu yaklaşık 80 kişi geçtiğimiz Cumartesi akşamı Lefkoşa’da Paradise Park’ta bir araya geldik…
-*-*-
Bazılarımız, bazılarımızı tam 40 senedir hiç görmedi…
Bazılarımız, bazılarımızla doğduğu günden beri gerçek dosttu…
Sadece okul arkadaşı değil, mahalleden, köyden, aynı takımdan falan da arkadaştı…
-*-*-
Bazılarımız, bazılarımızla orta okul ve lisede aynı sınıftaydı ama bazılarımızın birlikteliği ana sınıftandı… İlk okuldandı…
-*-*-
Haaa bazılarımız çok uç siyasi duruşta, görüşte veya partideydi…
Mesela fotoğraftaki iki arkadaşımız…
Mecal Fellahoğlu, çok iyi bilinen bir UBP’li; Tuncay Sarıyer, CTP Lefke İlçe Başkanı…
Bir ara sahnede sadece ikisi vardı!
Kahkahalar, gülmeler, şarkılar, eğlenceler arasında, iki kardeşimizin havaya kalkan elleri, bence her şeyi çok daha iyi anlatıyordu…
-*-*-
Son iki haftanın iki gecesinde hayatımın en güzel – en mutlu anlarını yaşadım…
Birincisinde, bir grup asker arkadaşımla buluşmuştum; Cumartesi akşamı ortalama yarım asırlık gerçek dostlarımla bir aradaydım…
-*-*-
Organize edenlere teşekkürler…
Her sene hatta her altı ayda yapabiliriz…
Enerji depolarız…
Çok ihtiyacımız olan “gerçek dostluk” ve “gerçek sevgi”yi iliklerimize kadar işleriz ve yaşlanmayız…