Senaryoda başrol

Mert Özdağ

BM Özel Temsilcisi Eide, Rum lider Anastasiadis, Kıbrıslı Türk lider Akıncı, Türkiye, Yunanistan ve diğer ilgili tarafların açıklamalarını yan yana koyunca elde iki farklı senaryo beliriyor.
Birincisi ‘kötü’ senaryo…
Aslında bu senaryoyu besleyen bazı yol kazaları var.
İki kez denenen Mont Pelerin zirveleri ve Cenevre’deki ‘dağın fare doğurma’ hali.
Hal böyle olunca da birçok kişi ‘yine bir şey olmayacak’ modunda okuyabilir süreçleri…
Eide’nin özellikle son dönemde yaptığı açıklamalara bakacak olursanız aslında BM tarafının da çok da rahat olmadığını açıklamaların içeriğindeki farklılıktan okuyabilirsiniz.
Liderler görüşmüyorlar.
Güneydeki algı “Akıncı masadan kaçtı” mealinde olsa da hafif mahcup bir siyasetle özellikle DISI cephesi olanlardan kendi taraflarını da “sorumlu” bulmaya başladı.
Bu iyiye işaret…
Aslında sorun ‘iletişimsizlik sorunu’ olarak görülse de bir ‘irade sorunu’ kanımca…
İrade sorunu daha fazla güneyi eksenine almış görünüyor.
Elbette ‘Türk tarafı hemen çözüme hazırdır’ demiyorum ancak sorunun temelinde güneydeki seçim havasının yarattığı sorunlu ortam ve Türkiye’den kaynaklanan sebeplerle dolaylı olarak da Kıbrıs Türk tarafının birleşmeye hazır olmayan tutumu yatıyor.
İrade sorunu da burada başlıyor zaten.
Çözüme hazır olmayan taraflar için bulunmaz bir Hint kumaşına dönüşen Enosis meselesi ile bu güne kadar ellerde oyuncak oldu.
Ancak bundan sonrası da var hiç kuşkusuz.
Müzakereler ilanihaye bu şekilde kalmayacak.
Elbet bir gün başlayacak.

Peki kendi siyasi öfkelerini ve bulundukları pozisyonları sorunun geneline yayan liderler masada ne bulacak?
Hiçbir şey olmamış gibi devam mı edecekler?
Halklar üzerinde yarattıkları güvensizlik psikolojisine ne demeli?
İki toplum arasında zaten ağır aksak ilerleyen güven süreci bu krizle yerle bir edilmedi mi şimdi? Edildi…
E ne yapacağız?
Sonrasını kestirmeden yapılan konuşmaların ardındayız şimdi, fırtına geçti!
Fark etmişsinizdir, Akıncı açıklamalarında dozajı biraz düşürdü.
Masayı yeniden kurmanın planları yapılıyor, nabız yoklanıyor.
Pek tabii ki bu negatif algı ortadan kalkmalı.
Ancak masa yeniden kurulursa liderler yeniden yazının başında bahsettiğim ‘irade’ sorunu ile yüzleşmek sorunda kalacaklar ki bu sorun iletişim sorunundan çok daha ağır ve bedeli yüksek bir sorun…
Çünkü ‘esas meseleler’de hala yakınlaşma yeterli değil. 
Toprak konusu, garantiler ve güvenlik, dönüşümlük başkanlık, kararlara etkin katılım…
Tümünde ayrılıklar mevcudiyetini koruyor.
Görüşmelerin en ağır prensipleri arasında yer alan “tüm konularda uzlaşı olmadan hiçbir konuda uzlaşılmış sayılmayacak” ilkesi durumu zehirlemeye yetiyor da artıyor.
Sorunu çözmek iarede ister!
Mont Pelerin’de de irade istemişti, Cenevre’de de!

Şimdi masa yeniden kurulursa yine irade isteyecek.
Mustafa Akıncı da zaten bu durumu gizlemiyor.
Son dönemde yaptığı açıklamalarda sıkça dile getiriyor.
Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu gördükçe ve bu duruma Kıbrıs Türk tarafını da ekleyip manzaraya “Türk tarafı” gibi genel bir pencereden baktıkça umutsuzlaşıyorum.
Çünkü Türkiye’nin dış politikasındaki bu saldırgan tavra güneydeki ‘hayır’ cephesini de eklediğimde önüme korkunç bir manzara çıkıyor.
Dilinde “çözüm” olan Türkiye’nin ufak krizlerde bile büyük büyük laflar ederek olanı da yıkan tavrı ortada.

Hal böyle olunca da Akıncı yalnızlaşıyor.
Hele hele de “Akıncı masadan kaçtı” konusunun güneyde bir siyaset haline getirilmesi Kıbrıs Türk tarafını daha da zor durumda bırakıyor.
Buraya kadar yazdıklarım başta da belirttiğim kötü senaryo ki; zaten bunları yaşıyoruz.
Bir de iyi senaryo var elbette.
Zaman daralsa da iyi niyet ve irade ile sorunu çözmek…
Liderlerin hızla bunu gerçekleştirip, anavatanlarının kucağına “alın size çözüm” diyebileceği bir senaryo bu!
İradeyi ellerine alacakları bir başrol!
Gerçekleşir mi?
Yaşayıp göreceğiz…
Eğer bir başkasının-başkalarının senaryosunda figüran rolünü oynamıyorsak eğer…
Göreceğiz.