“Savaş suçlarında zaman aşımı yoktur…”

Sevgül Uludağ

Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğrencilerine “kayıplar”ı anlattık…

 

 

Yakın Doğu Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğrencilerine dün iki saat süreli fotoğraflar eşliğinde bir sunuş yaparak “kayıplar”la ilgili Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum okurlarımızın yardımlarıyla yürüttüğümüz çalışmaları anlattık. Gazetemiz YENİDÜZEN’in Genel Yayın Yönetmeni Cenk Mutluyakalı’yla birlikte katıldığımız bu önemli etkinlikte, gazetecilik bölümü öğrencilerinin sorularını da yanıtladık.

YDÜ Gazetecilik Bölümü öğretim görevlisi Dr. Çağdaş Öğüç’ün moderatörlüğünde gerçekleştirilen bu etkinliğe Gazetecilik Bölümü Başkanı Ayşe Atay, öğretim görevlisi İbrahim Özejder ve fakültenin başka yetkili ve öğretim görevlilerinin yanısıra çok sayıda gazetecilik öğrencisi de katıldı.

YDÜ’de İLEF Derslik 11’de “Barış Gazeteciliğinden Nobel Adaylığına” başlıklı etkinlik bölüm başkanı Ayşe Atay’ın kısa konuşmasıyla başladı. Atay, konuşmasında barış gazeteciliğimiz ve sözlü tarih çalışmalarımızdan övgüyle söz ederken, daha sonra konuşan YENİDÜZEN Genel Yayın Yönetmeni de YENİDÜZEN gazetesinin 1975 yılından beridir “Barış Gazeteciliği” yürütmekte olduğunu, pek çok baskı ve tehditle karşılaştığımızı ve bir gazeteci-yazarımızın, Kutlu Adalı’nın yazdıkları nedeniyle öldürülmüş olduğunu hatırlattı.

Mutluyakalı, “Barış gazeteciliği, çatışma bölgelerinde yapılır… Tam da burada gereklidir barış gazeteciliği… Resmi tarihte insan özne değildir, uluslar öznedir… Resmi olmayan tarihte insan vardır” dedi. Mutluyakalı, YENİDÜZEN’de yayımlanan “Kayıplar”la ilgili yazı dizimiz esnasında başından geçen bir olayı da aktardı:

“Bir gün üst düzey bir siyasi yetkili beni aradı, bu akşam kapının önüne çık seni alacağım ve bir yere gideceğiz” dedi… Alıp beni bir sınır köyüne götürdü… Bir garaja girdik… İçeride 50 kişi vardı… Bunlar öldürme olaylarına karışmış kişilerdi ve Sevgül Uludağ’ın kaleme aldığı kayıplarla ilgili yazı dizisinin durdurulmasını talep ettiler… Ama yazı dizisi durmadı, devam etti…”

Daha sonra biz de fotoğraflar eşliğinde “kayıplar”la ve katliamlarla ilgili ortaya çıkardıklarımızı öğrencilerle paylaştık. Fotoğraflar eşliğinde Dohni, Muratağa-Atlılar-Sandallar, Palekitre, Galatya, Aşşa gibi katliamlardan örnekler vererek, “kayıp” yakınlarının neler hissettiklerini, katliamlardan sağ kurtulanların neler hissettiğini aktarmaya çalıştık.

Öğrencilere ayrıca, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum okurlarımızın yardımları sonucu gömü yerleri bulunan “kayıp” Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar hakkında bilgi vererek, fotoğraflar eşliğinde gömü yerlerini, kazıları ve ardından cenaze törenlerini aktardık. Öğrencilere iki toplumlu “kayıp” yakınları ve savaş kurbanlarının oluşturduğu BİRLİKTE BAŞARABİLİRİZ örgütünün kurulmasına nasıl yardım ettiğimizi ve ne gibi faaliyetler yürüttüğümüzü de anlattık.

Öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin konuyla ilgili çeşitli sorularını da yanıtladık. Siyasi hiçbir soruya yanıt vermeyeceğimizi, yaptığımız işin insani bir görev olduğunu, herhangi bir “proje”nin veya “fon”un parçası olmadığımızı aktardık ve “kayıplar”la ilgili soruları yanıtladık.

Bir soruya karşılık şunları söyledik:

“Savaş suçlarında zaman aşımı yoktur… O nedenle Kıbrıs’ta da iki toplum oturup savaş suçu işlemiş olanlar hakkında birlikte karar vermek durumundadır. Bunu ayrı ayrı değil, ayrı ayrı mahkemelere giderek değil, birlikte yapmalıdır ki toplumlarımıza iyileştirici bir etkisi olsun. Örneğin Güney Afrika’da Hakikat ve Uzlaşma Komisyonları kurulmuş ve üç yılı aşkın süreyle bu komisyonlarda savaş suçları ele alınmış, bir suç işlediğini kamuoyu önünde açık açık itiraf edenlere af sağlanmış, itiraf etmeyip hakkında suç işlediklerine dair tanıklıklar olanlar hapse gönderilmişti… Her ülke kendi koşullarına, kendi kültürüne göre modeller geliştirir, geliştirebilir. Kıbrıs’ta da iki toplum bunu birlikte yapabilir ve yapmalıdır. Ancak bu, iki toplum liderliğinin bir anlaşma imzalamasıyla birlikte gerçekleştirilebilir çünkü öncesinde hangi mahkemeyi kurup, hangi komisyonun kararını geçerli kılacaksınız?

Biz şu anda “kayıplar”ın gömü yerlerini bulmaya çalışıyoruz, onları öldürenlerin peşine düşmüyoruz… Ancak yaptığımız işin süreci bakımından, doğal olarak onları öldürenlerin kimler olduğuna ilişkin çeşitli söylemlere, bilgilere ulaşıyoruz. Bunlar ancak Kıbrıs’ta iki toplumun birlikte oturup Güney Afrika benzeri bir Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kurarsa bir işlevi olabilecek bilgilerdir… Şimdiki durumda, biz yalnızca “kayıplar”ın nerelere gömülmüş olduğunu bulmaya çalışıyoruz…”

Bu etkinliğin düzenlenmesini sağlayan Yardımcı Doçent Dr. İbrahim Özejder’e, fakülte yetkililerine ve Dr. Çağdaş Öğüç’e çok teşekkür ederiz. Bizi sabırla dinleyen gazetecilik bölümü öğrencilerine de çok teşekkür ederiz.

 


BASINDAN GÜNCEL…

“Plaza de Mayo’dan Galatasaray’a hakikat ve adalet…”

 

“Bizden koparılan canlarımızı istiyorduk. Biliyorduk, bedenleri canlı gelmeyecekti. Mücadele ettik, insanlar sokaklara döküldü. Hükümet geri adım atmak zorunda kaldı.”

Plaza de Mayo Anneleri adına Hakikat ve Adalet Konferansına katılan Margarita Isabel Noia, mücadelelerini bu sözlerle anlattı.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın düzenlediği “Hakikat ve Adalet” konferansında, “Plaza de Mayo’dan Galatasaray’a gözaltında kayıplar mücadelesi” konu edildi.

Hem Arjantin’den hem Türkiye’den kayıp yakınları mücadelelerini konuştu. Konferans, 12 Mayıs Pazar, saat 10:30-17:30 arası Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) İstanbul, Karaköy’deki binasında gerçekleşti.

“Mücadele sonucunda 800 dava açıldı”

Konferansın birinci oturumunda, yakınları zorla kaybedilenlerden Diyarbakır’dan Remziye Bayram, Şırnak’tan Ceylan Deniz, İstanbul’dan Hanife Yıldız ve Plaza de Mayo’dan Margarita Isabel Noia konuştu.

Noia, Arjantin’deki mücadelelerini şöyle anlattı:

“Birinci derece sorumluların yargılanması için mücadele ettik ancak dokunulmazlık sorunuyla karşılaştık. Zorla kaybetmelerde zamanaşımı olmayacağını savunduk. Yine verdiğimiz mücadele sonucunda 800 dava açmayı başardık.

“Burada sizlere bakınca, 94 yaşında vefat eden annemi görüyorum. Annem ilk eylemi başlatan 14 kişiden biriydi ve evladını bulamadan vefat etti. İnanıyorum, sizler de adaleti mücadele ederek bulacaksınız!”

“Anneler günümüzü evlatlarımız kutlasın isterdik”

Diyarbakır’dan konferansa katılan Remziye Bayram “Anneler günümüzü evlatlarımız kutlasın isterdik. Ben iki evladıma da söz veriyorum: Bu mücadeleyi sürdüreceğim” diye konuştu.

Hanife Yıldız da şunları söyledi:

“Ben Galatasaray’a ilk oğlum sesimi duyar da yanıma gelir diye geldim. Ama gördüm ki herkes adalet arıyor. İşte o zaman ben de herkes için adalet istedim. Vicdanı olanlar ve bizim sesimize ses olmak isteyenlere sesleniyorum: Gelin, birlikte olalım. Bizi sokak arasına sıkıştıramayacaklarını hep birlikte gösterelim!”

“Biz öfkeliyiz, acılıyız ve ülkeyi böyle yönetenlerden davacıyız. Son nefesime kadar dünyanın neresinde olursa olsun adaletsizliğe uğrayanların her zaman yoldaşıyım, anasıyım, bacısıyım. Son nefesime kadar adalet istemeye devam edeceğim!”

 

“Galatasaray meydanında ısrarcıyız”

Konferansın ikinci oturumunda ilk olarak söz alan Prof. Dr. Osman Doğru gözaltında kayıplar, uluslararası sözleşmeler ve AİHM’deki davalardan bahsetti. Ardından konuşan CHP İstanbul Milletvekili, hukukçu Sezgin Tanrıkulu da gözaltında kayıplarla ilgili davaları ve cezasızlığı anlatıyor.

Oturumun son konuşmacısı İHD İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri Galatasaray meydanında ısrarcı olduklarını söyledi:

“Cumartesi Anneleri’nin 700. Haftadan bu yana karşı karşıya kaldığı şiddete ilişkin yaptığımız hukuki başvurular sürüyor. Kararlıyız, ısrarcıyız.”

 

“Hakikati görünür kılmak zorundayız”

Üçüncü oturumda söz alan adli tıp uzmanı Prof. Dr. Ümit Biçer “Gözaltında kaybedilenleri aramak” başlıklı konuşmasını yaptı:

“Hatırlamak hepimizin ortak bir sorumluluğu. İyi tanıklık yapmalı, hatırlama mekânları yaratmalıyız. Zorla kaybetme yas hakkımızın, söz hakkımızın elimizden alınmasıdır. İnsan hakları savunucuları olarak bizler her türlü ihlalin, özellikle de işkencenin ortadan kalkması için sorumluluklarımızı yerine getirmek, öncelikle hakikati görünür kılmak zorundayız.”

Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu da gözaltında kaybedilenin tutulamayan yasını anlattı:

“Bizim hafıza mekanlarımız işgal altında. Ölenlerin eşyaları dağıtılır, ev içinde hayat yeniden kurulmaya başlar. Ama kayıpların geri geleceği beklendiği için yeniden hayat kurmakta zorlanırlar. Kayıp yakınlarının kayıplarını arayışı en temel haklarıdır. Bu, aynı zamanda bir hakikat arayışıdır.”

 

“İnsan hakları mücadelesi, sokakların mücadelesi”

TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı da insan hakları bağlamında gözaltında kayıplar mücadelesini anlattı.

Konuşmasına, “Annelerimizin yüreklerinden öpüyorum. Türkiye’de insan hakları mücadelesi öncelikle annelerin mücadelesidir” diye başlayan Şebnem Korur Fincancı şunları söyledi:

“İnsan hakları mücadelesi aynı zamanda sokakların mücadelesi. Devlete karşı, zora karşı, erke karşı anneliğin gücüyle yapılan mücadelenin insan hakları mücadelesine ışık tuttuğunu söylemek gerekir.”

(BİANET.ORG – 13.5.2019)