Son zamanlardaki tartışmalar ve yaşadıklarımız gerçekte, geleceğe dair ne yapmamız gerektiği ile ilgili düşünce ve tavırları içinde taşımaktadır. Ancak bunun yolunu tıkamak gayretleri de dorukta.
Krizin esas nedenlerini ve çıkış yolunun ne olması gerektiğine dair tartışmaların da statükonun esas yaratıcıları tarafından ustalıkla da önü kesilmeye çalışılmaktadır. Bunda gösterilen başarının bir sonucudur krizin, derin anında dahi toplumsal düşünce ve eylemsel hareketlenmenin gelişmemesi.
Kriz dönemlerinde eski sürekli sorgulanır. Ama bu sorgulamanın, bütünü, yaygın olarak kapsamaması içinde bunların yaratıcıları da özel gayret gösterir.
Çünkü, Krizin zor şartları, eski biçimin ve yapının savunulmasını zorlar. Bu yüzden kriz aşamasında eskinin unsurları ve yaratıcılarının bir kısmı, dün toz kondurmadığı değerlerin sorgulayıcısı olur. Bütünü gözden uzaklaştırmak, ya da oluşan demokratik devrimci dalganın, eski yapının tümünü değiştirmemesi için bunu ustalıkla yaparlar...
Sonuç itibarı ile krizin ilk aşamalarında ortalık toz dumandan geçilmez. Herkesin üzerinde hem fikir olduğu bazı tespit ve sorumluluklar, yeniyi ve eskiyi savunanların hepsinin hali ile ortak tespit ve tepki noktası olması kaçınılmazdır..
Fakat krizin esas nedenleri ve esaslarının tartışılması ve gün ışığına bütünü ile çıkmasını, eski yapının asları gözden kaçırmaya çalışır. Onlar, ellerindeki tüm güçle, esasa dair tartışmaları herkesin üzerinde hem fikir olduğu bazı yansımalarla sınırlandırmayı başarırlar.
Bunda etkili olmalarını sağlayanda, eski yapının içindeki tüm olanakların hala ellerinde olması ve kamuoyunda yıllarca eski düzeni korumak için yarattıkları düşünsel ve ideolojik önyargıların hala yaşıyor olmasıdır.. Çünkü sonuç itibarı ile onlar eskinin değerlerinin ve özünün sarsılmamasını arzular. Bu yüzden herkesin üzerinde popülerlik temelinde hem fikir olduğu bazı noktalara toplumsal muhalefeti sıkıştırmaya çalışırlar. Hata hayretle izlersiniz ki dünün statüko asları bunun şampiyonu olur.
Şimdi bakın, erken seçim gündeme geldi. Bugünkü yapıdan ve yaşananlardan şikayetçi olan ya da bugünü savunamayanlar, şimdi ne yapmaktadırlar?
Bunlar, Başbakan İrsen Küçük’ün 3 UBP milletvekilinin Başbakanlık Bütçesinin görüşülmesi sırasında Meclis’e girmemeleri üzerine gösterdiği tepkiden çıkan bir sonuç olan ve Erken Seçime için artık güçlenen bir temele karşı hemen karşı tavır geliştirmeye başladılar. Çünkü, ekonomik krizle bütünleşen siyasi ve demokratik krizin artık kaçınılmaz sonucu erken seçimdir. Bu tavırla bu daha da güçlendi.
Bunun üzerine bunların bir kısmı açıktan, bir kısmı da gizliden iki noktayı ele aldı. Bir kısmı açıktan, “Erken Seçim, UBP için çare değildir. Bu dağınıklık ve siyasi çekişme içinde erken seçim olursa, UBP bundan zararlı çıkar” demeye başladı.
Böylece İrsen Küçük’ün de dile getirdiği erken seçimin, toplumsal muhalefetin tabanı ile bütünleşerek gerçekleşmesinin önünü kesmeye çalıştılar. Çok ilginçtir, bu tezi savunanlara dönük olarak ta ne toplumsal muhalefetten, ne basın ve düşünce dünyasından bir eleştiri gelmedi. Saray’ın bu konudaki isteksizliği açıktır. Böyle bir kampanya ile bunun UBP içinde gelişmesinin önünü, “hepsini kaybedeceğiz” korkusu ile kesmeye çalışıyor.
Bir kısmı ise daha ince ayar yapmaya çalışıyor. Diyorlar ki “Erken seçim olacakta ne olacak? Bu sorunları çözecek mi? Gelen ayni, giden ayni” demeye başladılar. Ayrıca bunların çok ilginçtir, statükoyu tartışmasız bir şekilde savunanları dahi, “Türkiye’nin etken olduğu, AK Partinin belirleyici olduğu bu aşamada, erken seçim neyi değiştirecek” demeye başladılar.
Bunların yazdığı ile kendini ultra sol sayanların yazdıkları ayni noktada buluşuyor. Kıbrıs Türk halkına bu topraklarda çaresizliği öngörüyorlar.
Ancak her iki kesimin de ustalıkla işlediği bir nokta var. Sıkıntının ve krizin tüm yükünün İrsen Küçük üzerine yıkılması. Böylece krizin kendisinin, esasının, yapısal özünün ve nedenlerinin gizlemesi.
Böylece krizin esası, yani statükonun temel siyasi yapılanmasını sorgulamaktan uzaklaştırıyorlar. Ayrıca, “UBP’ den hala umut var “noktasını devam ettirmek için, ‘Cumhurbaşkanı Eroğlu’nu ve etrafını Türkiye’nin de istemediği ve bu yapıya karşı olduğu gibi noktalarla hem korumaya, hem de kriz içinde çözüm aşmalarında da ipi yine kendilerinin elde tutmasına çalışıyorlar. Ahmet Kaşif ‘e dönük sempati yaratmak ve çanağı bütünü ile İrsen Küçük’ün kafasına kırıp, kriz içinde kurban vererek esası korumaya almaya çalışmaktadırlar.
Çok ilginçtir. Türkiye’de Silivri de evet hukuk prensiplerini zorlayan, vijdani ve ahlaki problemler de yaratan Ergenekon yargılaması var. Bu önemlidir. Ancak ilgimi çeken bir nokta var. Buna dönük Türkiye’de başlayan hareketlenme ile bağlantılı, Kıbrıs’ta da hareketlenmeler oluşmaktadır.
Bu toprakların neler sakladığını, Kıbrıs ve Kürt sorununun çözümlerini demokratik tarzda ele almayanlar, bunu görmeyenler, kendi ülkelerinde demokratikleşme için adım atamazlar. AK Parti ve İrsen Küçük özdeşleşmesi ile krizin esasları gözden uzaklaştırılmaya çalışılıyor.. Bu tavırla da, statükonun esas kurucuları ve savunucuları gizlenmek için kendilerine bunu kalkan yapmaktadırlar. İşin ilginci de AK Parti ve İrsen Küçük’te bu kalkanın oluşmasına dönük tüm imkanı da onlara sunmaktadır.
AK Parti ve İrsen Küçük karşıtlığı ile düzenin esasları tartışmadan uzaklaştırılmaktadır. AK Parti de son dönemlerde özellikle Türkiye de ve burada da gözle görülen çerçevede, “doğrunun tekeli bende” dercesine giderek sertleşen ve merkezileşen bir tutum içine girmektedir. Böylece oluşan tepkilerin merkezine daha fazla taşınmaya başladı kendini.
Kürt ve Kıbrıs sorunlarının çözüm dinamiğinden uzaklaşma, AB süreçlerine sırt dönme gibi siyasi yaklaşımların da gelişmesi bunu daha da beslemektedir.. Hali ile bu durum küçük, ama siyasi her türlü etkiye çok açık bu coğrafyada, kendini bulmaktadır. İşte bundan ötürü yaratılan toz duman içinde esasa dair tartışmaları gözden kaçırmamak gereği doğmaktadır. Bu yüzden artık sapla samanı birbirinde ayıracak anlayışlara yol açmak lazımdır.