SANAT, TARİH VE YALANLAR…

Tamer Öncül

(Yenisi bulunana kadar) dünyada yazılmış ilk roman Dafnis ve Hloi  geçtiğimiz aylarda, “Heyamola Yayınları” tarafından  Türkçe olarak yayınlanmıştı...
M.S. 3.yy'da Longos tarafından yazılan roman, zengin kız, fakir oğlan üzerine.
Yunan sessiz sinemasına da aktarıldığında, "erotik" sahneleri olduğu için kilise tarafından Avrupa'da gösterimi yasaklanan kitap uzun zamandır, dünya tarihinin ilk romanı olarak kabul ediliyor…
Kitabın Türkçe’ye çevirisi Io Çokona tarafından yapıldı.
Asırlar boyu durmaksızın okunan, yazıldığı günden bugüne kadar sayısız sanatçıyı etkileyen bu roman dünya edebiyat tarihinde sadece ilk olduğu için değil, edebî değeri açısından da seçkin bir yer kazandı, böylece: “Hastaya şifa verecek, dertliyi avutacak, sevmiş olanın anılarını canlandıracak ve sevmeyene yol gösterecek türden, her insanı mutlu edebilecek bir eser yaratmak istedim” sözleriyle eserine başlayan Longos’un isteği yerine gelmiş oldu.
Bu ilk romanın Türkçe’ye çevrilmesi için neden 17 yy beklenmiş, diye sormaya gerek var mı?
***
Suriye’nin Ras Shamra bölgesinde, milattan önce Ugarit antik kentinde keşfedilen kil tabletler, dünyanın en eski şarkısını ortaya çıkardı. M.Ö. 14. Yüzyıla tarihlenen  bu şarkı, yaklaşık 3 bin 400 yaşında…
Bu haberler, henüz Erdoğan’ın kulağına gitmemiş anlaşılan!.. Yoksa ne yapar eder; bu romanı da, şarkıyı da bir biçimde islamiyete bağlardı…
‘Erdoğan Tarihi’ ne göre “Amerika kıtasının 1492’de Kolomb tarafından keşfedildiği iddia edilir. Oysa Kolomb’dan 314 sene önce 1178’de Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmışlardır. 1178 Küba’daki cami de bunun kanıtıdır!…”
***
Resmi Tarih’in, kıskançlık/kompleks ve yalanlar üzerine inşa edildiğinin küçük bir örneğidir bu…
Kermiya’daki şahlanmış atın(ne kadar daşşaklı bir millet olduğumuzu net bir biçimde göstermek için şahlandırılmıştır o at) üstünde “Güney’e kılıç çeken” heykel yetmezmiş gibi; şimdi de havaalanı çemberine “Güney’e el uzatmış bir heykel” dikildi… Sağ elin parmakları “tabanca” işareti yaparak Güney’e doğru kalkıyor!..
Oysa bizim liderlerimiz pür barışçı!
O heykelin, tekrar seçilebilmesi için uydurulan devletin 31.yılında, “Kıbrıs Yunan olamaaaz…  Ya Türk Kıbrıs var olur, ya mücahit yaşamaz…” nakaratları arasında nutuk sallayan liderlerimiz; gösteri yapan jetlerin gürültüsünü andıran haykırışlarla, o kadar çok BARIŞ’tan söz ettiler ki; vicdani ret hakkı için pankart açmaya çalışan üç gencin üstüne yürüyen polisin dans etmeye koştuğunu sanabilirdiniz!..
Oysa, 29 Ekim'de aynı yerde karşıt pankartlar tutanlara bu “şefkatı” göstermemişti polislerimiz… Ne de,   (Vicdani Ret İnisiyatifi aktivistlerine yaptıkları gibi)  Spor salonu tuvaletlerine götürmüşlerdi onları!... (29 Ekimdeki pankartları tutanların, çişi gelmiş çocuklar gibi cıvınmaları, bu yüzdendi belki de…)
***
Bizim “Barışçı Liderlerimiz”in öyle “İlk Roman”; “İlk Şarkı” gibi boş(!) işlerle uğraşacak zamanı yok!.. Savaş gemileri eşliğinde aradıkları hidrokarbonların “tüm adalılara ait olduğu; Barış ve çözüm yolunda bir adım önde olduğumuz;” gibi masallar ve tekerlemeler üretmekle uğraşıyorlar…
Bir de, yarattığımız tüm güzel/değerli şeyleri yıkmaya….