Samimiyetsizliğiniz basın açıklamanıza yansımış vesselam…

Mert Özdağ

BİR ‘1 MAYIS’ VE ‘3 MAYIS’ YAZISI…

Ne olacak bu memleketin hali meallindeki sohbetleri severiz vesselam.
Kıbrıslıyı bilirsiniz, meselelerini çok konuşan ancak pek de adım atamayan bir toplumdur.
Sosyal medya, TV kanalları, gazeteler, ayaküstü sohbetler…
Hatta mangalın dumanı gözleri yakarken bile siyaset konuşulur, “nasıl gider durumlar” dile dökülür.
Meyhanede kafasını dağıtırken bile her duble arası bir konuda hararetli tartışmalar yaşanır,  sonra buzlar eklenerek diğer dubleye- diğer konuya geçilir.
Yine öylesi bir sohbetteyiz.
Esnaf dostuma hızlı ve artan bir şekilde kendi sektöründe yeni dükkanlar açıldığını soruyorum. Üstelik pandemi şartlarında bile!
Her geçen gün çoğalan bir “dükkan” popülasyonu var.

Diyor ki “Kaç para maaş alın Mert?”
-“.. TL…”
-“E o parayı bir dükkan açsan zaten kazanırsın. Hem özel sektörde patronun iki dudağı arasında olmaz kaderin. Kendi dükkanını istediğin saatte açar, istediğin saatte kapatırsın. Tatillerini kendin belirlersin. Yani işçi de sensin, patron da. Bu nedenle insanlar kendi iş yerlerini açmayı deniyor. Kimisi başarılı oluyor, kimisi başarısız. Ama denemek çok rastladığımız bir durum”
Aslında haklı!
Özel sektörde bitmek bilmeyen mesailerden tutun da az maaşa çok iş yaptırmaya kadar varan ciddi bir emek sömürüsü var.
Bu durum da haklı olarak insanları ya kamuya, ya da iş yeri açmaya itiyor.
İkisi de olmazsa zaten yurtdışına kaçmak da alternatiflerden birisi…
Haksız değil insanlar.

                                                                      ***

Son 2 yılda kendi sektörümden örnek vermem gerekirse birçok gazeteci arkadaşım kamuda ‘geçici’ olarak işe başladı.
Neden kaçtı bu insanlar meslekten?
Üstelik bizimkisi diğerinden çok daha mesleki tatmini olan bir iş.
Sebebi basit: Çok iş, az para, hatta yatırılmayan sosyal yatırımlar!
Avrupa ülkelerinde bile haftalık çalışma saatlerinde adım adım indirime gidilirken Kıbrıs’ın kuzeyinde daha fazla iş, daha fazla mesai için baskı- hatta zorbalık yapan bir özel sektör var.
İşini iyi yapan iş insanlarını ayırıyorum elbette bu genellemeden.
İşçi olarak bu şartları tercih etmiyor musunuz?
İthal işçi-çalışan getirirler!
Olmadı kaçak çalıştırırlar!
Basın sektörü keza öyle!
Bakın TV ekranlarına, bakın gazetelere.
Ülkeye ‘öğrenci’ olarak gelen kimi yabancıların artık meslekte kalıcılaştığını, yerli insanımızın azaldığını göreceksiniz.
Bu, her sektörde mümkün, oranları değişse de…

                                                                      ***

Peki ne olacak?
Nasıl çözülecek bu sorun.
Hislerimi soruyorsanız çözüleceğine inanmıyorum.
Özel sektördeki çalışma şartları öyle denetlemeyle, birkaç janjanlı açıklamayla çözülmez, çözülmeyecek.
Elbette pansumanlar yapılabilir, elbette yaralara sarı ilaçlar sıkılabilir.
Ancak ciddi anlamdaki emek sömürüsünün önüne geçmek çok başka bir şey.
Sendikalaşma? Olmalı pek tabii, ama kesin çözüm mü? Emin değilim.
İnsanlar şartları eskisi kadar çekici olmasa da kamuya kaçmaya devam edecek.
Bizim gibilerin de hep aklının bir köşesinde “kaçmak” olacak.
Ve bu durum – ki ‘duruma’ çalışma şartlarını ve kamudaki şartları koyarsanız özeldeki çalışanın motivasyonunu da yerin dibine sokacak /sokuyor.
Çünkü kamu orada dururken, az maaş, çok iş yapan özel çalışanından daha fazlasını beklemek verimsizliği artıracak/artırıyor, hayatı köreltecek/ köreltiyor.
Ben ne mi yapacağım?
Memur filan olmam ama, umarım bu meslekten- bu sektörden emekli olurum.
Sadece ‘umarım’, bir temenni bu!

Çünkü 1 Mayıs “İşçi Bayramı” ve 3 Mayıs “Basın Özgürlüğü Günü” gibi günlerdeki basın açıklamaları midemi bulandırıyor.

“İşçiyi” de “basını” da çok iyi bildiğimden, samimiyetsizlik canımı sıkıyor, hepsi bu…

 

 


 

BİR TARTIŞMA…

Evet vatandaşım ve gurur duyuyorum, hakkımı kullandım

Bir Kıbrıs Cumhuriyeti kimliği pasaportu ya da kimliği tartışmasıdır gidiyor.

Kendimden örnek vereyim.

60 anlaşmasının bir getirisi olarak bu kimlik ve pasaportu taşımaktan gurur duyuyorum.

Çünkü benim dünyadaki kaydımı o kimlik tescilliyor.

Üstelik üzerinde de Türkçe “Kıbrıs Cumhuriyeti” yazıyor.

Dünyanın birçok ülkesine o pasaportla gittim.

İyi ki o pasaporta sahibim.

Hakkımı tepe tepe kullandım ve kullanmaya devam edeceğim.

Lütfen kimse benim adıma konuşmasın, hakkım olanı kullandım diye beni yargılamasın.

Saygı! Biraz saygı…

 


 

…adrese teslim mesajlar…

 

Ünal Üstel… Basına karşı bu kadar uzak duruşunuz dikkat çekiyor. Korkunuz nedir? Basının soru sormasından mı çekiniyorsunuz? Neredesiniz? Ne yapıyorsunuz? Sağlıkta her adımınız rezalet… Bir açıklama yok, bilgi yok, kaosta yaşıyoruz. Bakan olarak “bakacak” mısınız sağlığa?

Ersan Saner… Aşı politikasındaki yanlış gidişata el atacak mısınız? Kronik hastalar aşılanmadan 40 yaş üstüne aşı çağrısı yapmak ne kadar doğrudur? Sizce de bu işte bir tuhaflık yok mudur? Bir düşünün derim…

Devrim Barçın… Sosyal medya paylaşımlarınız ile iktidar partisi içinde konu olduğunuzu, hatta “Bir Devrim Barçın hükümeti perişan etti” şeklinde konuşmalarda isminizin geçtiğini biliyor musunuz? Aktif siyasete gireceğiniz konuşuluyor, ne dersiniz? Dedikodu mu?

Kudret Özersay… “Güneyden pasaport almayı uygun görmedim ama alanları da yadırgamam” dediniz. Hemen hemen her konudaki gibi bu konuda da ortanın ortasında bir duruşunuz var. Keşke daha net olsanız, keskinleşmek bazen iyidir, hele size çok yakışır, benden söylemesi…