Sahi sizin yanıtınız ne olurdu?

Birol Karaman

Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşanan anti-demokratik süreçlerin yarattığı sancılar dün itibariyle yeni bir aşamaya evrildi. Seçimler sonucunda dönemin Başbakanı Tatar’ı, Cumhurbaşkanlığı makamına seçtirerek zafer elde ettiğini düşünen Ulusal Birlik Partisi’nin aslında bu süreçle birlikte ciddi anlamda kırılganlaştığını düşündüğümü o günlerde yazdığım yazılarda ifade etmiştim. Aradan geçen süre içerisinde yaşanan tüm gelişmeler yalnız bu tespitimi doğrulamakla kalmadı, ülke demokrasisi açısından da yeni yaraların açılmasına katkı sağladı. Yaşananlara kısaca bir göz atalım.

Cumhurbaşkanlığı seçiminden zafer elde ederek çıktığı düşünülen UBP, önce seçimin ardından topladığı olağanüstü kurultayını, parti başkanını seçemeden kapatmak zorunda kaldı! Ardından parti başkan vekili sıfatıyla Cumhurbaşkanından hükümeti kurma görevi alan Ersan Saner; Anayasa’nın kendisine tanıdığı süre içerisinde hükümeti oluşturamadığı için görevi geri iade etmek zorunda kaldı.

İkinci kez aldığı hükümet kurma göreviyle birlikte Saner, bu süreci yalnızca demokrasinin değil etik değerlerin sınırlarını da zorlayarak oluşturduğu bir hükümet ile tamamlayabildi. Partilerinden istifa ettirilen milletvekilleri ile oluşturulan bu eğreti yapı ilk günden itibaren sırıttı!

Ortaya halkın sorunlarını çözmekten uzak, iç çelişkilerle dolu bir yapı çıktı. O denli ki; hükümet programının okunacağı gün nisabı sağlaması beklenen hükümet kanadı, saatler boyunca bu görevini yerine getiremedi. Rica minnet meclise getirilebilen hükümet kanadına mensup vekillerle oturum açılabildi ve eğreti hükümetin programı meclisin bilgisine sunuldu.

İşte bu kırılganlaşma, her geçen gün kendini bir başka yönüyle gösterdi ve sonuç olarak dün itibariyle tamamlandı. Eğreti yapı kırıldı, hükümet çöktü!

***

İki kez denemesine rağmen tek aday olarak gösterdiği Meclis Başkanı adayını seçmeyen hükümetin başbakanı Saner, seçimin ardından kürsüye geldi ve “muhalefet tarihi söylesin, erken seçime gidelim” dedi.

Şimdi tüm dünyayla birlikte yaşanan bir salgının ortasında halk bir yandan ekonomik sorunlar sebebiyle gelecek belirsizliği, diğer yandan sağlıkla ilgili endişeler yaşarken erken erken seçime gitmek durumunda kalıyoruz.

Bundan bir ay kadar önce “irade yenilenmelidir” diyen CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’a cevaben “böyle bir dönemde erken seçimi düşünmek halka ihanet olur” diyenlerin bugün erken erken seçime gitmek durumunda kalması elbette manidardır!

Ancak daha çarpıcı olan; Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanma hırsıyla temelinden sarstığı demokratik yapı sebebiyle kendisi de kırılganlaşan bir siyasi yapının bu haliyle topluma verebilecek hiçbir şeyinin kalmamış olmasıdır.

UBP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde açtığı kapıdan derin bir istikrarsızlık girdi. Bu istikrarsızlık hali ise en başta UBP içerisinde derin bir bunalıma yol açtı. Artık tek aday olarak gösterilen bir vekile dahi UBP grubunun en az üçte birinin oy vermediği bir yapı var ortada.

Belirli ilkeler ve değerlere sahip insanların örgütlenerek bir araya gelmesiyle oluşturulan siyasi bir parti bütünlüğünü kaybetmiş haldedir! Bir süre daha da bu bütünlüğü sağlaması mümkün değildir. Erken seçim UBP’nin bütünlüğünü sağlaması için değil, toplumun sorunlarının çözülebileceği bir hükümetin oluşturulabilmesi için bir fırsattır.

“Bu sürecin sonunda ortaya çıkan sonucu tek bir kelime ile tanımlayacak olsanız ne cevap verirsiniz?” diye sorsalar benim cevabım çürüme olurdu! Bu çürümeyi ortadan kaldırmak için önce demokrasinin sökülen taşlarını yeniden yerli yerine oturmak gerekiyor. Bunu bu haliyle UBP’nin yapma imkânı yoktur. İş yine CTP’ye kalmıştır!

Sahi tüm bu yaşananları tek bir kelime ile tanımlayacak olsanız sizin cevabınız ne olurdu?