ŞAH MI, PİYON MU?

Sami Özuslu

Kıbrıslı Türkler ve Rumlar bu ada ve etrafında oynanan büyük oyunların farkına varabilecek mi, varamayacak mı?
Galiba bütün mesele bu... Farkına varış 'şah' olmak da mümkün, varamayıp 'piyon' kalmak da... Karar toplumlara ve onları yöneten elite ait... Politikacısı, yazarı, edebiyatçısı, sivil toplum lideri, kanaat önderi... İçe dönük, hatta dışarıyı görmezden gelerek yapılan her yorum bu adanın toplumlarını bir 'bilinmez'e sürüklüyor. O 'bilinmez'in iyi mi, yoksa kötü mü olduğu belli değil!

*  *  *
Wikileaks'in son sızdırdığı Hillar Clinton'a ait olduğu söylenen elektronik mektuplarda yazılanlar insanın kanını donduruyor. Özeti şu: IŞİD'i bölgedeki petrolü kontrol altına alabilmek için ABD kurmuş. Başına da TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı koymuş!
Amaç Rusya'nın bölgedeki gücünü kırmakmış. Libya ve Suriye başta olmak üzere bölgedeki petrol zengini ülkelerin gücünü kırdıktan sonra da 'karaborsa' petrolü Türkiye üzerinden satmak. Bu işi de Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'a vermişler!
Dün basına düşen bir gelişme, bölgedeki 'petrol savaşları' çerçevesinde bu iddiaların gerçek olma ihtimalini yükseltici cinstendi.
Rusya Libya'ya girmek üzere asker yığıyormuş!

*  *  *

Büyük devletlerin dış politika stratejileri bugünden yarına planlanmıyor. 20, 50, 100 yılllık projeler çiziliyor ve bunlar adım adım uygulanıyor.
"Hangi bölgede ne zaman etnik, dini, mezhepsel gerilim artacak, hangi siyasi ya da dini akım güçlenecek, kim lider olabilecek" gibi sorular çok önceden think-tank vasıtasıyla öngörülüyor ve bazı 'dokunuşlar' ile tarihin akışına yön veriliyor. Tabii her zaman 'hafif dokunuş' yeterli olamayabiliyor. Gerektiği zaman ve pek de sık, scud'larla, hava ve kara operasyonlarıyla, yani savaş unsurlarıyla da 'sert müdahaleler' uygulamaya sokuluyor. Bir gün 'Arap baharı' lazım edebiliyorken, bir diğer gün yeni, sıfır kilometre 'terör örgütü' ihtiyacı ortaya çıkabiliyor.
Bazen 'zorba diktatör' porteleri işe yarıyor, ama bazen 'kelle kesen şeyhler' müttefik olabiliyor.
 

*  *  *

Dünyanın dev yönetmenleri istedikleri her oyunu sahneye koyarken, onlara en fazla katkıyı yerel çatışmalara boğulmuş, ezberletilmiş tarih mağduru elitler koyuyor. Suriye'dekiler de öyle, Türkiye'dekiler de, Libya'dakiler de, Filistin'dekiler de... Peki ya Kıbrıs'takiler? Yani 'bizimki'ler? Onlar ak ve pak mıdır? Mümkün mü bu? Kendi kendimizi kandıracaksak, evet... Ama maalesef değil!
Kendi ülkesinin ve toplumunun gerçek çıkarını göremeyen her kim varsa, dünyayı kendi senaryolarına uygun yöneten ve elbette yönetirken sömüren ülkeler ve onların arkasındaki dev tröstlerin ekmeğine yağ ve bal sürüyor.
Milliyetçi, ümmetçi, mezhepçi kesimler en başta... 'Ortak' olmak yerine 'parçalanmak' onların fıtratında var çünkü. Ama sadece onlar da değil.
Bazen 'sol' adına da ezberlerin kurbanı oluyor toplumlar. Bazen popülizm, bazen sekterlik, bazen 'küçük olsun benim olsun'culuk...

*  *  *

İşin özü şu ki, parçalanıp bölündükçe 'yem' oluyoruz. Birileri bizi 'meze' yapmış, yiyor. Toplumlar arası, partiler arası, parti içi... Çatıştıkça biz, kıvamına geliyoruz. Etrafımızda savaş gemileri turluyor. Üstümüzden füze yüklü savaş uçakları geçiyor. Bölgede petrolü kapmak için her yol mubah. Ve biz hala 1950'lerin aklıyla sürtüşüyoruz. Rumu da Türkü de Kıbrıs'ı 'ortak vatan' yapma gailesini ön plana almadıkça, başkalarının istediğini yapmış oluyor. Liderler 'kendi nesillerinin son şansı'nı da göz göre göre heba ediyorlar. Bile bile 'mat' ediyorlar Kıbrıs'ı... 'Piyon'luğa terfi ediyorlar. 'Şah' olma ihtimalleri varken üstelik...