Sağcı Solcu Meselesi

Fatma Azgın

 

Geçmişteki kadar olmasa bile, siyasettte yer alan insanlar ve partilerin tutumları üzerine yapılan değerlendirmeler, sağ-sol görüş kapsamına alınır.

Günümüzdeki sol görüşteki partiler eski sekter ve doktriner tavırlarını yumuşatmış ve politikalarında yeni açılımlar yapmıştır.
1989 da Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, sol partiler özellikle ekonomi politikalarında daha esnek davranmaktadır. Solun, işçi sınıfı ve “sosyalist devletçilik” anlayışı yumuşamıştır.

Tabii bütün bu gelişmeler, “sanayi medeniyeti”ndeki ekonomik ilişkilerde işçi sınıfının ağırlığının sona ermesiyle başladı. 1990’larda başını uzatan “bilgi çağı” sermayenin, yani paranın tek koşul olması üstünlüğünü ortadan kaldırırken, işçi sınıfının sermayenin karşısında tek sosyal grup olma özelliğini de kaybettirmiştir.
Bilgi ve teknoloji geliştikçe işçi emeğine duyulan gereksinim minimale düşmüştür.

Yeni çağda, sermaye “bilgi” olmuştur ve bilgi üretenler kendi özel işlerini kurmuş ve bağımsızlaşmıştır.
Emekçi sınıf yerini, yaratıcı ve bilgi-iletşim kullanarak hayatını kazanan “yeni orta sınıf”insanlara aktarmıştır.
Dünyada gelişen bu olgu dalga dalga az veya çok oranda her ülkeyi etkilemiştir. Bu yeni sistemle sol görüş de yeni düşünce ve sistemlere ayak uydurmak zorunda kalmıştır.

Sağ görüş, Avrupa’da bazı sosyal açılımlar yapıyor. Ancak bizim coğrafyada, kişisel çıkarlara ve sermaye gruplarına dayalı bir sağcılık anlayışı devam etmektedir.
Diğer yandan sağ görüş geçmişten günümüze milliyetçi tutumunu korumaktadır.

Sol görüş sosyal politikalarda, toplumculuk, sosyal adalet ve hümanizmaya dayanır. Kültür ve kimlik konularına özen gösterir. Devletin, sistemin yanında değil,  toplumun yanındadır.
Sol görüşlü sayılmak için birkaç kitap okuyup sadece kuru ideolojiye bağlılık ilan etmek yeterli değildir.
Bu görüşe bağlı siyaset üretmeye çalışan kişilerin bazı varoluşsal karakteri ve kültürü taşıması ona göre davranması gerekmektedir.
Bir kişi insancıl, fedakar, adaletli, şahsi çıkarlarının önüne toplum çıkarlarını koymazsa, vicdan sahibi ve dürüst olmazsa bin tane marksist kitap okusa da solcu sayılması zordur. Zaten insanlar bir toplum içinde sınavdan geçer, sağcı mı solcu mu olduğu başka insanlar tarafından belirlenir.

Sol düşünceye sahip yöneticiler, sağ hükümetler gibi davranmamalıdır. Kıbrıs konusundaki çözüm önerileri ve müzakerelerdeki tutumları farklı olmalıdır.
“Maraş bütünlüklü çözümün parçası olmalıdır” diyen bir sol partinin sağ partiden ne farkı olur? O zaman “bu ülkede sağ sol arasında fark yoktur” diyen insanları suçlamamalı.

Aynı şekilde, AB muktesebatının can alıcı yasaları neden ele alınmıyor? Diyecekler ki, şu kadar yasa geçirdik. Halbuki yaşamı değiştirecek yasalar istiyoruz.

Son olarak sağcı ve solcuların özel yaşamlarında farklılıklar olması gerektiğini söyliyelim. Zevkleri, hobileri, düğünleri, giyim kuşamları, evlerindeki düzen, güzel sanatlara, kitaplara meraklı olup olmadıkları, felsefe, tarih ile ilgilenip ilgilenmemeleri, abuk subuk Türk dizilerini izleyip izlemedikleri, hangi müzik tütünü sevdikleri v.s..